Türk sinema tarihinin en yüksek bütçeli yapımı olan 'Son Mektup' filmi, Çanakkale Zaferi'nin 100'üncü yıldönümü olan 18 Mart'ta yani bugün vizyona giriyor. Filmin yapımcısı, senaristi ve yönetmeni Özhan Eren ile 'Son Mektup'un perde arkasını konuştuk...
İlk olarak 'Son Mektup' filminin çıkış hikayesinden başlayalım. Neler söylemek istersiniz?
Benim için 'Son Mektup' filminin iki anlamı var; birincisi evet bir sinema filmi, ikincisi o fedakar neslin bolca hatırlanması... Bu bir vefadır. Ama "Bu filmi niye yaptın?" diye soracak olursanız, asıl hedefimiz memleketimizde bir rüzgar essin ve hepimiz için çok aziz olan bir hatırayı yeniden gündeme getirelim. Çocuklarımız, gençlerimiz, ailelerimiz bu duyguyu bir daha yaşasınlar. Çok yürekten inanıyorum ki asla unutmamamız gereken bir hatıradır Çanakkale günleri... Ne kadar yad edersek o fedakar kahramanları, ne kadar çok hatırlarsak; çok daha anlamlı hale gelir. İşimizi daha düzgün yapmaya çalışırız, düzgün insanlar oluruz. Belki en önemlisi daha sevgi, hoşgörü ve saygıyla, birbirimizi çok fazla itmeden, kakmadan, ayrıştırmadan yaşamaya çalışırız. Bu da şüphesiz hem kişi, hem toplum, hem de ülke olarak bizi zenginleştirir.
CESUR BİR ÖYKÜ
Bu kadar büyük bir harbi anlatmak için yedi yıldır çalışıyorsunuz. Bu gerçekten cesaret gerektirir. Daha basit bir hikaye de seçebilirdiniz...
Biz çok cesur bir hikaye anlatıyoruz. Kolundan, bacağından değil; canından ve hatta canından daha çok önemsediği sevdiklerinden vazgeçmeyi ahlakları gereğince göze almış, bu uğurda bizim için ölmüş ve bugün özgürce bu ülkede yaşayabilmemiz için canını vermiş bir neslin cesaretinden bahsediyorsak, bize düşen de en az onlar kadar cesur olmaktır. Çünkü onların cesaretle ortaya koydukları canlarıdır. Bugün biz canımızı ortaya koymadık; malımızı, vaktimizi ortaya koyduk. Bin kere feda olsun! Çanakkale Destanı el birliğiyle yazılmış bir destandır. İnşallah Çanakkale'deki büyük destan gibi 'Son Mektup'ta da bir destan yazalım, bunu da el birliğiyle yapalım. Bu asla benim kişisel başarım değil; büyük başarılar el birliğiyle yazılır. Medya ve seyirci varsa, yapımcı- yönetmen, iyi kadrolar varsa; bu destanlar yazılır. Biz yedi yıldır uğraşıyoruz; vaktimizi ve nakdimizi harcadık. Helali hoş olsun. Milyon milyon insanların gönlüne girmesini çok isterim. Layık olduysak, hak ettiysek rekorlar kırsın. Ve her kim yapıyorsa böyle işleri, onlar bizden çok daha iyi rekorlar kırsınlar.
Geçtiğimiz yıllarda Çanakkale savaşını anlatan birçok film çekildi. Burada ise ilk kez bir Türk filminde Çanakkale Deniz Zaferi anlatılıyor...
Doğrusu ben türkü bestelerken de, hikaye yazarken de çok fazla düşünerek yapmıyorum. Bunları yaparken gönlümden ne geçiyorsa onu yapıyorum. Çanakkale için böyle bir hikayeye gönlüm daha yakındı. Şunun da altını kalınca çizmek isterim ki; 'Gerçekten çok Çanakkale filmi yapıldı mı?' diye de sormak lazım. Bu sene 100'üncü yılındayız ve toplasanız belgeseli dahil beş-altı film yapılmış. Bu kadar büyük bir destana beşaltı film çoksa, çok çabuk tüketen bir toplumuz demektir. Amerika'nın Vietnam'ına, Pearl Harbor'ına bakın; Pearl Harbor'ın geçtiği 100'den fazla filmi vardır. Zaman zaman benim de duyduğum bir tepki bu, çok mu Çanakkale filmi yapılıyor diye... Hayır, çok az Çanakkale filmi var.
HAFTAYA KİTABIM ÇIKIYOR
Çanakkale günleri ile ilgili çok bilgi birikiminiz var, öyle değil mi?
Yerli kaynaklara çok vakıfım, önümüzdeki hafta 'Çanakkale-Bilsen Aşık Olursun' adlı kitabım yayınlanacak. Batı kaynaklarını çok daha iyi biliyorum çünkü onlarda çok daha fazla kaynak var. Çanakkale ile ilgili bir film yapmak epey pahalı bir bütçe gerektirir. Hiçbir sinemacıya 'Sen neden yedi sene çoluğunu çocuğunu ihmal ederek bir film yapmıyorsun?' diyemeyiz.
DÜNYA NİMETLERİ HİÇ UMURUMDA DEĞİL!
Bu filmi niye yaptınız?
Ben askeri mühendis kökenliyim, ben o insanları kendi silah arkadaşlarım olarak gördüm. Para, pul, vakit, nakit hiç umurumda olmadı. Ben bir gün öleceğimi biliyorum. Dünyanın nimetleri, şöhreti, parası hiç umurumda değil, Ben dünyaya para kazanmak için gelmedim; güzellik, iyilik katmak için geldim. Elim ne kadarına eriyorsa tabii ki. Benim bu dünyadaki vazifemin bu olduğunu düşünüyorum, çocuklarımı da böyle büyütmeye çalışıyorum. Rahmetli babamdan bana bir lira kalmadı ama dünyanın en büyük sevgisi kaldı. En büyük serveti bıraktı bana. Ben iyi insan olmaya çalışıyorum. Bir ülkenin ne kadar iyi insanı varsa, o ülke o kadar zengindir. Bu açıdan kimse kimseye 'Niye sen çok büyük fedakarlık yapmıyorsun?' diye soramaz; sen niye yapmıyorsun? Önce bir aynaya bakalım; biz yapıyor muyuz ki başkalarından büyük fedakarlıklar bekleyelim.
'ÖYKÜMÜZ BÖYLE Mİ ANLATILIRDI?' DEMESİNLER
Çanakkale Zaferi'nin 100'üncü yıldönümü olan 18 Mart yani bugün filminiz 100 ülkede birden vizyona girdi. Neler söylemek istersiniz? 100 ülkeyi de geçeceğiz gibi görünüyor. Ben Azeri asıllıyım, rahmetli babam Azerbaycan'dan gelmedir, Kafkas göçmenidir. Ne olursanız olun; bu ülkenin pasaportunu taşıyorsanız, bu ülkeyle bir bağınız varsa, bin yıldır adınız Türk'tür. Dünyada nerede Türk varsa; hiçbir gelir, para gişe beklentisi olmadan onun izlemesini sağlamak görevim. Kanada'dan, hiç tanımadığımız dünyaca ünlü eleştirmenler fragmanımızdan övgülerle bahsetti. İngiltere'den çok ciddi övgüler aldık. İnşallah çok kaliteli ve uluslararası değerde bir film yaptık. 21 Nisan da Miami'de, 23 Nisan'da Avustralya'da galamız olacak. Yani 48 saatte bir dünya turu yapıp döneceğiz. Avrupa'nın hemen hemen tüm ülkelerinde gala yapacağız.
Çekimler sırasında ne hissettiniz?
Bir imkan olsa da o aziz kahramanlar filmi seyretse; 'Bizim hikayemiz böyle mi anlatılırdı?' diye sormasınlar, onlara mahcup olmayalım. Çekimlerde bunun için gayret gösterdik.