Kılıçdaroğlu, bırakın çıkmaz ayın son çarşambasında iktidara gelince gerçekleştirmeyi, İstanbul Boğazı'nın altından üç katlı tünel geçirmeyi acaba rüyasında olsun görebilir mi?
Hayret, oysa Sokollu Mehmet Paşa'ya "Don ve Volga nehirlerini birleştirecek bir kanal açmayı" düşündüğü için övgüler düzen de kendi dönemlerinin lise tarih kitaplarıdır...
Kılıçdaroğlu, "verin bana dört yıllığına iktidarı, memleket nasıl idare edilirmiş görün" diyor, "sonra isterseniz gene ötekileri getirirsiniz..."
İsteyecekleri ve AKP'nin bu sefer yüzde 70'le geleceği kesindir ama kimsenin ona dört yıllığına değil dört aylığına bile zırnık dahi koklatmayacağı da kesindir.
Kılıçdaroğlu, memleketi idare etmekten "vaziyeti idare etmeyi" anlıyor. Tıpkı "fetret devrinin" politikacıları Yılmaz ve Çiller gibi... Tıpkı, Demirel'i hayran hayran seyretmekle yetinen oğul İnönü gibi... Tıpkı o feci koalisyonun mimarları Ecevit ve Bahçeli gibi... Hatta, 1991 yılında iktidara geri döndükten sonra "Türkiye'nin artık kendi bildiği Türkiye olmadığını" hemen kavrayan ve ondan sonraki dokuz yılını "vaziyeti idare etmeye hasreden" Demirel gibi...
Ağzından bir tek "proje" çıktığını duyan oldu mu? Yılmaz'ın, Çiller'in, Ecevit'in, Bahçeli'nin de olmamıştı. (Tövbe, Bahçeli'nin şimdi bir tek projesi var, iç savaşa devam.)
Büyük tiyatro adamı Konstantin Stanislavski tiyatroculara soruyordu: "Sanatta kendinizi mi, yoksa kendinizde sanatı mı seviyorsunuz? Karar verin."
Bunlar kendilerini politikada seven insanlardı. Yalnızca koltuk doldurdular, bir çivi çakmadan, hiçbir iz bırakmadan geçip gittiler. Geriye yalnız kötü anılar kaldı: İSKİ miski birtakım skandallar, faili meçhul bir sürü cinayet, bir türlü kazanılamayan iç savaş, üstüne üstlük iki kere ekonomik kriz ve enflasyon patlaması (1994 ve 2001)...
Kılıçdaroğlu onların mirasçısıdır. "Neci" olacağına da artık bir karar vermek zorundadır.
Belediye seçimlerinde eliyle bozkurt işareti yapmaktan utanmamış Kılıçdaroğlu acaba milliyetçi mi olacaktır? Öyleyse Süheyl Batum'u niçin kovmuş, Emine Ülker Tarhan'ı niçin küstürmüştür?
Peki, Kılıçdaroğlu'nun ağzından "sosyaldemokrasi" çıktığını duyan oldu mu?
Kendi eliyle besleyip büyüttüğü genel sekreteri "gazetelere el koyacağız" diyor, hazret ağzını açıp da "ne biçim konuşuyorsun, kendine gel" dedi mi?
Şimdi yapacağı bir tek şey kalıyor. Çok sevdikleri kurultaylardan birini daha toplasın ve "altı ok" ilkelerini "yedi ok" yapsın:
1. Cumhuriyetçilik. 2. Halkçılık. 3. Milliyetçilik. 4. Laiklik. 5. Devletçilik. 6. İnkılapçılık. 7. Fethullahçılık.
İktidara gelirlerse, 1937 yılında yaptıkları gibi bunları anayasaya eklerler, yeni bir "parti programından anayasa oluşturma" skandalında paralel örgüte de pay vermiş olurlar.
Nasıl olsa bir diyet ödemeyecekler mi canım, şu zamanda kim kimi babasının hayrına destekliyor?
Engin Ardıç / Sabah