Türkiye dün gece Suriye'de müthiş bir askeri/istihbarat operasyonu yaptı. Özel kuvvetler ve MİT personelinden oluşan bir ekip, saat 23 civarında başlayan dokuz saatlik bir operasyonla, Suriye topraklarında bulunan Süleyman Şah Karakolu'ndaki Süleyman Şah'ın naaşını Türkiye'ye getirdi.
İHA'lar, zırhlı araçlar, zırhlı ambulanslarla yapılan operasyonla 38 askerimiz de Türkiye'ye getirildi. Askerlerimizin yerine yenileri gönderilecek, Süleyman Şah'ın naaşı da yine Suriye'de daha güvenli bir bölgede yeniden defnedilecek.
Bu haberle ilgili bütün detayları, iki gündür süreci izleyen, bölge ve operasyonla ilgili bilgileri anlık aktaran Ankara büromuzdan Çetiner Çetin'in bugünkü Yeni Şafak'taki haberinden okuyacaksınız.
Operasyonun detayları bugün netleşecek. Operasyonun gerekçeleri, arkasında yatan endişeler, neden böyle bir harekete gerek duyulduğu, tahmin ettiğimiz ve edemediğimiz ihtimaller yoğun olarak tartışılacak. Ama sadece Süleyman Şah meselesi değil bu konu.
Süleyman Şah'a saldırı: İçeride de ortakları var
Son günlerde, özellikle CHP ve Türkiye içindeki bazı çevreler, Süleyman Şah'a saldırı olacağına yönelik spekülasyonları öne çıkarıyordu.
Spekülasyonlar, bir ihtimali veya endişeyi dile getirmekten çok, birilerinin, içeride bazı çevrelerin de bilgisi dahilinde, Türkiye için çok özel bir yer olan Süleyman Şah türbesine bir saldırının provoke edildiğine dair kanaatleri besliyordu.
Bir şeyler tezgahlanıyor ve bazı çevreler bu tezgahın farkındaydı. Belki de bir işbirliği söz konusuydu. Türkiye içinden ve dışarıdan bazı çevreler, İŞİD üzerinden veya IŞİD süsü verilmiş bir organizasyon hazırlığındaydı.
Bu anlamda Süleyman Şah, IŞİD meselesi olmaktan çıkarılıp, seçim öncesi Türkiye kamuoyunu dalgalandıracak bir iç mesele olarak hazırlanıyordu. Birileri terör üzerinden Türkiye ile hesaplaşmak istiyor, bunun için de en hassas ve tarihi yerlerden biri olan Süleyman Şah türbesini öne çıkarıyordu.
Gazeteci Metehan Demir'in karakoldaki askerlerin mağdur olduğuna yönelik iddiaları tepki çekmiş, CHP ve içerideki bazı çevrelerin spekülasyonları kamuoyunu rencide edecek noktaya ulaşmıştı. Genelkurmay kaynakları bu haber ve iddialardan rahatsız olmuş, iddiaların özellikle servis edildiği kanaati yaygınlık kazanmıştı. IŞİD'in saldıracağı iddiaları ve Türkiye'nin askerlerini değiştirmede aciz kaldığına dair söylentiler sonrası böyle bir operasyon gerçekleşti.
Bütün bölgede çok ciddi değişiklikler belirginleşiyor, son yazılarda hep bu değişikliğe dikkat çekiyorum. IŞİD üzerinden, örgütler üzerinden sadece Irak ve Suriye değil, Libya'ya kadar uzanan bölgede olağanüstü bir hareketlilik var. Bu hareketlilik çok yakın zamanda sarsıcı gelişmeleri öne çıkarabilir. Çünkü ülkelerin örgütler üzerinden tuzağa çekildiği bir senaryo var ve bu senaryo hiç de iyiye işaret değil.
Türkiye tuzağa düşürülecekti
Bu çerçevede bir ihtimal daha var: Son günlerde Ürdün, Mısır ve Libya'da da etkisini gösteren, hızla bölgeselleşen IŞİD'e yönelik geniş kapsamlı bir operasyon ihtimali giderek güç kazanıyor. Böyle bir durumda örgütün koalisyonda yer alabilecek olan Türkiye'ye yönelik ilk saldırısı Süleyman Şah'a olacaktır. Bu da askerlerimizin orada kurban edilmesi demektir.
Yine bazı kaynaklar, örgütün Türkiye içinde de bir takım hazırlıkları olduğuna dair iddiaları bir süredir dillendiriyordu. Yabancı istihbarat servislerinin oldukça etkin olduğu örgütün bir anda Türkiye'ye yönlendirilmesi pekala muhtemeldir. Türkiye içindeki terör saldırıları kuvvetle muhtemel bundan sonra IŞİD adı kullanılarak yapılacaktır. Hem Süleyman Şah'a saldırı ihtimali, hem de Türkiye içinde saldırı ihtimalleri Türkiye'yi hareket geçirmiş olabilir.
İşin daha da dikkat çekici yönü, dün geceki operasyonu Türkiye'nin Kürtlerle işbirliği içinde yapması. Bu işbirliği her ne kadar son operasyonda çok önemliyse bile IŞİD'in Türkiye'yi hedef seçmesi için bir gerekçe olarak kullanılabilir. Kimse yanlış anlamasın ama Mısır ve Ürdün olayında olduğu gibi, örgüt bu gerekçe üzerinden Türkiye'ye yönlendirilebilir. Üst akıl Ürdün ve Mısır'ı nasıl tuzağa düşürmüşse Türkiye'yi de böyle tuzağa çekiyor olabilir.
Ancak asıl güçlü ihtimal bu değil. Güçlü ihtimal ya da tezgah; örgütün Süleyman Şah'a saldırması, oradaki askerlerimize zarar vermesi olacaktı. Böylece Türkiye ile örgüt karşı karşıya getirilecek, Türkiye içine de yansıyacak şekilde uzun süreli yeni bir terör dalgası ile boğuşmak zorunda kalacaktık. Bu ihtimal tamamen yabancı kaynaklı bir senaryodur ve hala çok ciddidir.
Yani Süleyman Şah, bizim için bir tuzağa dönüştürülecekti.
Türkiye'yi IŞİD'le savaşa sokmak...
Konuyla ilgili 18 Şubat'ta "IŞİD Türkiye'ye saldırabilir" başlığı altında bir yazı yazdım ve tehlikeye dikkat çektim. Tezim şu:
IŞİD'in ilk hedefi Şiiler'di. Suriye ve Irak'ta İran etkisine karşı harekete geçmişlerdi. Sünniliği kullanıyorlardı. Bir anda strateji değişti, örgüt Sünni Kürtlerin üzerine yöneltildi. Bu, şaşırtıcı bir durumdu ve şu ana kadar bu değişikliğin sağlıklı bir açıklamasına rastlamadım.
Ardından Ürdünlü pilotu vahşi bir şekilde yaktırarak bu ülkeyi provoke ettiler. Ürdün IŞİD'e savaş ilan etti ama aslında tuzağa düşürüldü. Bu savaşı kazanamazdı ama ciddi bir istikrarsızlığa sürüklenecekti. Hemen ardından Mısırlı 21 Kıpti örgüt tarafından öldürüldü ve infaz görüntüleri servis edildi. Mısır savaş uçakları Libya'daki bazı yerlere saldırdı ve IŞİD'le çatışmaya sürüklendi. Aslında Mısır da örgütler üzerinden istikrarsızlaştırma senaryosunun bir parçası oluyordu.
Tuzağı IŞİD değil o çevreler kurdu
Bu endişe, Türkiye'yi gündeme getiriyor. IŞİD'in bir anda Kürtlerle savaşa sokulması gibi örgüte yeni bir hedef belirlenebilir ve Türkiye'ye yönlendirilebilirdi. Son dönemde buna yönelik ciddi işaretler mevcut. Birileri IŞİD'i Türkiye üzerine sürme hesapları yapıyor. O birileri Türkiye'yi bu örgüt üzerinden sınayacaktı.
Dün geceki operasyon, bütün bu senaryoları boşa çıkarmaya dönüktü. Süleyman Şah'ı hedef olmaktan çıkarıp Türkiye'ye kurulan tuzağı bozmaya dönüktü.
Türkiye çok büyük bir oyunu bozdu. Kimin oyununu? IŞİD'in değil, örgüt içindeki yabancı istihbarat birimlerinin oyununu. Onlar örgüt üzerinden Süleyman Şah'ı vuracak ve Türkiye'yi çok büyük bir belaya sürükleyeceklerdi.
İbrahim Karagün / Yenişafak