Toplu bir cinnet hali yaşıyoruz" demiş Hürriyet'in "aykırı" yazarı Ayşe Arman. Çok da doğru söylemiş.
Aynen o hali yaşıyorsunuz.
Cümlesinin bir yerinde bu cinnet halini tarif ederken "iç güvenlik paketi" görüşmelerinde yaşananlara değinmiş, "Bu paketin neyin nesi olduğunu anlamamız lazım" demekten de kendini alamamış.
İnsanlık için küçük ama kendisi için çok büyük bir adım olsa gerek.
Ama bu anlamaya çalışma çabasını yine yanlış adreste aramış.
Gerçi haftalardır anlatılıyor ama sizin de anlayabileceğiz şekilde bir kez daha özetleyelim. Ama bu hizmetin karşılığında hala itirazınız olacaksa bunu da ben öğrenmek isterim.
İç güvenlik Paketi'nde karşı olduğunuz temel mesele "molotof" kullanımı. Bunun özgürlüğünüzü kısıtlayacağınızı söylüyorsunuz.
Halihazırda Ceza Kanunu'nda molotof silah kapsamına girmekle beraber ismen zikredilmiyor.
Yargıtay içtihadı var. Ama bu içtihat da ancak molotofu kullanıp cana mala zarar verirseniz silah gibi ceza verilebiliyor. Yani elinizde molotof olsa birini yakmadan ya da bir yeri ateşe vermeden kolluk gücü size kanunen dokunamıyor.
Yerine getirilen madde, halkın tek tek ya da toplu bulunduğu alanlarda molotof, el yapımı patlayıcı, demir bilye ve sapan kullanarak insanların hayatını tehlikeye atma ihtimaline karşı polisin bunu önlemesine imkan veriyor.
Son 6 yılda 5 bin 500 molotof saldırısı olmuş 7 şehit, 534 de yaralı var. Sayıyı mı az buldunuz? İtirazınız buna mı? Bunun nesine karşısınız?
"Molotofu sigaramı yakmak için taşıyorum yoksa kimseye zarar vermek değil niyetim" cümlesiyle polisi ikna edebilirseniz o da sizin kabiliyetinize kalmış tabiki.
Tasarı, kimliği tanınmayacak şekilde yüzünü kapatanlara da ceza öngörüyor. Burada suç olan, herhangi bir zamanda bunu yapan değil. Öncesinde "toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanırken" cümlesini elbette görmezden geleceksiniz. Çünkü bunu söylerseniz teziniz çökecek değil mi? İtirazınız buna mı? Bunun nesine karşısınız?
Tasarıyla Bonzai eroin sayılıyor. Kanundaki boşluk dolduruluyor. Okul yurt etrafında uyuşturucu satanların cezası artırılıyor. İtirazınız buna mı? Bunun nesine karşısınız?
Suçu önlemek, kaçan failleri yakalamak, topluma yönelik tehlikenin önlenmesi için durdurulan kişinin aranması için kolluğa yetki öngörülüyor. Bunu yaparken de sınırsız yetki verilmediği gibi, yazılı olması, acil durumlarda sözlü emirlerin de en kısa sürede yazılı hale getirilmesi, tutanağın bir suretinin de vatandaşa iletilmesini zorunlu kılıyor.
Üstelik denetim de artırılarak muhtemel keyfi uygulamaların önüne geçiliyor. İtirazınız buna mı? Bunun nesine karşısınız?
Gözaltı süresi sadece "belirli suçlar"da "mülki amirin belirlediği kolluk amirinin izniyle" 24 saatle sınırlı tutuluyor. Nedir belirli suçlar? Cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, uyuşturucu imal ve ticareti, fuhuş, hırsızlık gibi. Bu suçları işleyenleri polis 24 saatliğine gözaltına almasın mı? İtirazınız buna mı? Bunun nesine karşısınız?
Daha birçok madde var toplumun faydasına olacak. Üstelik çok sevdiğiniz Batı ülkelerinde bunlardan çok daha ağır uygulamalar var. İtirazınız nedir bilmek istiyorum. "Toplu cinnet halinde olmanız" geçerli bir gerekçe değil. Yoksa bir fobiniz mi var? AK Parti gibi.
PES...
Hazır Ayşe Arman'dan laf açılmışken buradan yürüyelim.
Biliyorsunuz Arman'ın "yandaşlarına yönelen toplumsal tepkiyi hafifletme" gibi bir misyonu da var.
Aslı Baş cinayeti ile ilgili röportaj öncesi konuşmaları internet ortamında mevcut. İsteyen bakabilir.
Aynı misyonu bu kez Özgecan Aslan'ın katlini dansla protesto eden CHP'li Aylin Nazlıaka için de hayata geçirdi.
Ama röportajı iyi filtreleyememiş olacak ki Nazlıaka'nın kendini savunurken söylediği, "Geçen yıl da dans ettik. O gün de iki kadın öldürülmüştü" cümlesini olduğu gibi köşesine taşımış. Son sözümüz de Nazlıaka'ya gelsin madem. Merd-i Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söylermiş.
Kaynak: Star / Murat Çiçek