Bu satırların yazarı da çok çekmiştir aymaz takımdan... En akıllı uslu itirazları şudur: "Muhalefete muhalefet ediyorsun..."
Böyle başlar, küfürle devam ederler tabii... Bir imtiyazı kullanırlar.
Küfretmek, bahşedilmiş bir haktır çünkü.
Bir "şey"in yanında olamazsınız bu arkadaşlara göre. Bir fikri destekleyemezsiniz.
İnsanlığın bidayetinden beri bir "şey"in, bir "oluş"un, bir ideolojinin, bir iktidar programının yahut bir muhalefet anlayışının yanında ve yakınında olduğu gerçeği göz ardı edilir genellikle...
Daha doğrusu şu: Yandaşı olunan şey bir "muhalefet programı"ysa, bu son derece doğal karşılanır da, işin içine "iktidar" girince durum değişir; o zaman, yanında durduğunuz"şey"le birlikte yargılanır, ölümlerden ölüm beğenmek zorunda bırakılırsınız.
Mesela, CHP'yi destekleyebilirsiniz, "çapulcu" olduğunuzu haykırabilirsiniz, Fethullah Gülen grubunun demokrasi mücadelesi verdiğini ileri sürebilirsiniz, darbeleri yüceltebilirsiniz, bu size itibar da kazandırır ama iktidar partisine meylettiğinizi, yani bir "iktidar programını" desteklediğinizi söylediğiniz an "dünyanın en aşağılık yaratığı" olursunuz...
Bu uzun girizgah şunun için:
Birazdan muhalefete muhalefet edeceğim... Yani, CHP'ye saldıracağım. Küfürlerinizi hazırlayabilirsiniz.
Fakat küfretmeden önce üzerinde düşünmeniz gereken bazı hususlar var; bu ülkede "sistem"in nasıl yapılandırıldığı, adını "halk"tan alan partinin niçin halkla bir irtibatı bulunmadığı, "devlet iktidarı"nın hangi siyasal (örgütsel) kanalı kullanarak kendisine alan açtığı, "parlamento iktidarı"nın niçin kırılgan bir yapıya sahip bulunduğu ve en ufak bir müdahalede dağılıp gittiği, adını halktan alan parti "kurumsal hüviyetini" korurken, karşısındaki yapıların niçin sürekli isim ve tabela değiştirmek zorunda kaldığı gibi...
Bir şey daha:
Esasında muhalefete muhalefet etmiyorum. Çünkü kendisini "muhalefet partisi" olarak pazarlayan CHP, sadece kendisinden ibaret bir yapı değildir... Tekil bir yapı hiç değildir... Siz bu partiyi, yargısıyla, ordusuyla, bürokratıyla, medyasıyla, "altı ok"uyla, okların gölgesinde büyümüş aydınıyla geniş bir koalisyonun parçası düşünün...
Ne zaman "darbeler dönemi" külliyen kapanır, CHP o zaman muhalefete düşer.
Ne zaman "sivil bir anayasa" yapılır, CHP o zaman muhalefete düşer.
Kendisi de bir Kürt ve Alevi olan Kemal Kılıçdaroğlu, ne zaman korkmadan "Kürt" ve "Alevi" sözcüklerini telaffuz etmeye başlar, CHP o zaman muhalefete düşer.
Düne kadar bürokratik oligarşinin dümen suyunda giden ve yeni hiçbir şey söylemeyen CHP, büyük değişim fırtınasından sonra, ancak Pensilvanya sularına demir atabildi.
Bir "tuzluk partisi" oldu yani...
Pensilvanya neyi dikte ediyorsa, onu söylüyor.
Pensilvanya hangi alanlarda muhalefet rolü oynuyorsa, o alanlara muhalefet yapıyor.
Parti dün Kemalist bürokrasiye dayanıyordu ve onun sunduğu malzemelerle siyaset yapıyordu; bugün sadece "cemaat bürokrasisi"ne dayanıyor ve sadece onun sunduğu malzemelerle ispat-ı vücut ediyor; İllegal kayıtsa, illegal kayıt; tapeyse, tape...
Elindeki "kirli malzemelerle" bir tür "iktidar yetkisi" kullanıyor ve sadece neyi yapamayacağımızı dikte ediyor: "Kürt meselesini çözemezsiniz, yeni bir anayasa yapamazsınız, başkanlık sitemine geçemezsiniz, azınlıkların durumunu iyileştiremezsiniz, kafanıza göre enerji anlaşmaları yapamazsınız, dış dünyaya karşı 'bağımsız devlet' görüntüsü veremezsiniz, İsrail'i küstüremezsiniz..."
Şimdi gel de Savcı Sayan'a hak verme:
CHP'yi "tuzluk partisi" haline getiren irade hangisiyse, Baykal'a kaset tuzağı kuran irade de odur.
Ahmet Kekeç / Star