İşte Akşam yazarı Gülay Göktürk'ün bugünkü yazısı;
HDP'nin seçime parti olarak girerse baraj altında kalıp kalmayacağını hepimizden iyi biliyordur. Normal olarak, bu kadar kritik bir kararın eşiğinde olan bir partinin en güvenilir şirketlere harıl harıl kamuoyu araştırması yaptırıyor olması beklenir. Dolayısıyla şu anda parti yönetiminin elinde sonuçlara ilişkin ciddi veriler vardır.
Eğer bu sonuçlar HDP'nin barajın kıyısında olduğunu ortaya koyuyorsa, Demirtaş ve ekibinin belli bir risk alarak şanslarını denemesi anlaşılabilir.
Ama rakamlar barajı aşmanın uzak bir ihtimal olduğunu gösterdiği halde HDP seçime parti olarak girme kararı alırsa, o zaman bu karar bambaşka yorumlanacaktır.
HDP'nin seçimlere parti olarak girmesi ve Meclis dışı kalması halinde, Çözüm Süreci'nin en kritik yılında Kürt siyasi hareketinin Meclis dışında kalmasının Süreç'i yıkacağını, bununla da kalmayıp parlamentonun meşruiyetine büyük darbe vuracağını ve Türkiye'nin bölünmeye doğru gideceğini söyleyenler var. Aslında HDP yetkilileri de son dönemde üstü kapalı bir şekilde bu söylemi yayıyor ve parlamento dışında kalırlarsa bunun suçunu da AK Parti'ye atmaya çalışıyorlar.
Oysa bu suçlamanın hiçbir maddi temeli yok.
HDP Meclis dışı kalırsa bunun sorumlusu tek başına kendisi olacak. Kaç seçimdir uyguladığı bağımsız adaylarla girip grup kurma taktiğinden bu defa vazgeçip, ille de parti olarak girme kararı almışsa gücünü doğru hesaplayamamış demektir ve bunun sorumlusu da kendisidir.
Evet, bu siyaseten istenen bir durum olmayacak ama nasıl MHP ya da DYP 2002'de yüzde 9'larda dolaşan oy oranlarıyla Meclis dışında kaldıklarında kıyamet kopmadıysa, bu defa da kopmayacak.
* * *
Peki HDP Meclis dışı kaldı diye mağduru oynamaya çalışır; "siyasi mücadele alanımızı tıkadılar, başka yol bırakmadılar" gerekçesiyle bölge halkını hareketlendirmeye çalışırsa ne olur?
Her şeyden önce, bütün siyasi hareketlerin –silahla siyaset yapanlar da dahil – toplum nezdinde meşru zeminde kalmak diye bir sorunu olduğunu unutmayalım. Bu meşruiyet sadece hukuki değil, aynı zamanda siyasi meşruiyettir.
Bence HDP'nin böyle bir gerekçeyle Süreç'e karşı harekete geçmesi Kürtlerin gözünde asla meşru görülmez ve Kürt toplumunun desteğini alamaz.
Zira HDP tabanı ve Kürtler, yüzde 10 barajını AK Parti'nin koymadığını; iktidarın bu tarihten sonra istese de seçim barajını değiştiremeyeceğini bilir.
AK Parti'nin bundan bir yıl kadar önce üç alternatifli bir seçim sistemi değişikliği önerdiğini; bu önerilerden bir tanesi olan sıfır barajlı dar bölge sisteminin HDP gibi gücü belli bölgelerde yoğunlaşmış partilere en büyük avantajı getirdiğini; ama bu önerilerin HDP dâhil muhalefet partileri tarafından hiç tartışılmadan reddedildiğini de gayet iyi hatırlar.
Peki o zaman, seçmen HDP'nin baraj altında kalacağını bile bile "Bu defa ille de parti olarak seçime gireceğim" diye diretmesini kötü niyetten başka nasıl yorumlar?
Yıllardır barajın etrafından dolanmak için bulduğu çözümü bu defa kullanmayacağım diye direten, üstelik bunu tam da Çözüm Süreci'nin en kritik aşamasında yapan bir yönetimin, bu tutumunu Süreç'i baltalamak için bahane aramak olarak algılamaz mı?
Bir şeyin hak olması başkadır; kamuoyunun o hakkın kötü niyetle kullanıldığını düşünmesi başka...
Ben HDP'nin bunu kavrayacak kadar siyasi tecrübesi olduğunu ve sonuçta eğer anketler umut vermiyorsa seçime parti olarak girme kararı almayacağını düşünüyorum.
Ama alırsa, o da bir başka gerçeğin ortaya çıkması olur: Silahların miadını doldurduğuna hâlâ inanmadığının...