Ekrem Dumanlı'nın "basın kahramanı" ilan edilmesinin üzerinden daha bir ay geçmeden gerçek yüzü ortaya çıktı. Dumanlı, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın düzenlediği toplantıda "Korkum şu; böyle giderse, baskı sistemi böyle devam ederse, belki de bu son seçim olur" dedi. Bu ifadeler Zaman Genel Yayın Müdürü'nün "korku" ve "endişesi"nden daha çok umudunu, darbe beklentisi içine girdiğini gösteriyor.
17-25 Aralık'ta yargı üzerinden giriştikleri "kansız ihtilal" boşa çıkınca, "kanlı ihtilal"i çağırmaya başladılar. Bunun Cemaat için önemli bir dönüm noktası olduğunun altını çizmek gerekiyor. Cemaat, düştüğü bir karanlık çukurdan darbeyi çağırarak çıkmaya çalışacak artık. Cemaat için başka çıkış yolu da yok zaten; ulusal güvenliği tehdit eden bir yapı olarak Kırmızı Kitap'a girmesi Cemaat'in tüm umutlarını tüketti. Bundan sonra Cemaat'i ancak bir darbenin kurtarabileceğini düşünüyorlar.
Cemaat'in TSK'yı tek başına harekete geçirmesi, darbe için kışkırtması elbette mümkün değil; fakat Cemaat, ordu içinde uyuyan hücrelerini tetikleyerek TSK'yı etkilemeyi umuyor. Ancak bu hücrelerin etkili olabilmesi ve orduyu harekete geçirebilmesi için de ülkede büyük bir kaos çıkarmak gerekiyor ki, Cemaat de bununla meşgul. Toplumsal fay hatlarını kaşıyarak kaos üretebileceklerini düşünüyorlar. Laik-dindar, Alevi-Sünni gerilimi ve Türk-Kürt çatışması çıkarmak için var güçleriyle uğraşıyorlar. Her alanı kaşıyorlar; ama en çok da Kürt mahallesini.
6-8 Ekim olayları sırasında Cemaat'in PKK ve HDP'nin gençlik çeteleriyle birlikte sokakları cehenneme çevirmeye çalıştığı somut bir şekilde ortaya çıktı. Cemaatçi polislerin panzerlerle, bazı araçları alevlerin üzerine sürüklerkenki görüntüleri, kameralara takıldı. Kürt sokağını ateşe vererek, kamuoyunu Ankara'nın karşısına dikmeye, ordu içindeki uyuyan hücreleriyle de TSK'yı harekete geçirmeye çalıştılar.
Cizre'de son haftalarda baş gösteren olayların arkasında da bu yapı var. PKK'yla birlikte sokakları ateşe vererek, yangın yerine çevirerek, halkla polisi karşı karşıya getirip çocukları öldürterek darbeye zemin hazırlamaya çalışıyorlar. PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Cizre mesajı, bu açıdan ciddi uyarılar içeriyordu. Kobani olayları sırasında bir darbe yapılmak istendiğini hatırlatan Öcalan, Cizrelileri sokak olaylarına son vermeye çağırdı. Öcalan, Kürt mahallesini hareketlendiren güçlerin amacının darbeye zemin hazırlamak olduğunu açıkça görüyor.
Cemaat'in Güneydoğu'daki emniyet ve yargı üzerinde ciddi bir hakimiyeti var. Eski İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun'un kitabında Cemaat'in, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okan suikastından sonra Diyarbakır Emniyeti'ne ve buradan da bütün Güneydoğu'ya hâkim olduğunu yazıyor. Yüksekova'daki olayların olduğu gibi Cizre'deki olayların arkasında Cemaat'in "derin eli" var. Kuşkusuz bunu Kandil'le birlikte yapıyorlar. Kandil'in onayı olmadan Cizre'de yaprak bile kıpırdamaz; Kandil gençlik çetelerini sokağa sürüyor Cemaat de Emniyet'teki unsurlarını; bu iki yapı birlikte hızla sonuca evrilen çözüm sürecini engellemeye, 90'lı yılları getirmeye çalışıyor. Kandil yerine Öcalan'ın Cizre'deki olaylara müdahale etmek zorunda kalması, bu olayları PKK'nın değil de İmralı'nın yatıştırmaya çalışması da bunu açıkça gösteriyor; eğer Kandil olayları yatıştırmak isteseydi Öcalan'a hiç gerek kalmazdı.
Başa dönecek olursak; Zaman'ın genel yayın müdürü Ekrem Dumanlı'nın "belki de bu son seçim olur" yönündeki ifadesi, Cemaat'in darbeyi kışkırtmak için elinden gelen her şeyi yaptığını/yapacağını gösteriyor. Cumhuriyet gazetesi, Charlie Hebdo'nun Peygamber Efendimizi resmeden sayılarını yayımlayarak toplumsal çatışmayı körüklemeye çalışıyor; CHP ve Cemaat, Cumhuriyet'in bu yayıncılık anlayışına destek vererek gerilimi derinleştirmeye amaçlıyor. Siyaset içinde arayışı olanların başvuracağı bir yöntem değildir bu; Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP'si ve Cemaat'in, siyaset dışı arayışlar içinde olduğunu bundan daha iyi gösterecek başka bir örnek yoktur. Sandıkla değil, çatışma ve şiddetle kendilerine çıkış yolu arıyorlar ki, bu yine en fazla onlara zarar verir, iktidara değil.