Tuğçe Kazaz uzun yıllar magazin gündeminin en önemli figürleri arasındaydı. Tercihleri ve arayışları ile birçok kesim tarafından hem övgü ile karşılandı, hem de yargılandı. Bir süredir ise, almış olduğu Uluslararası İlişkiler eğitimi ışığında Türkiye'yle ilgili yaptığı açıklamalar ile tüm bakışları üzerine çeviriyor. Üç yıldır at binen Kazaz'la röportaj yapmak için Çekmeköy'deki Atevi'nde buluştuk. Kazaz, atı Caprill'i 'dört nala' koşturduktan sonra yine Türkiye gündemiyle ilgili açıklamalar yaptı...
Şu an çok daha olgun ve donanımlısınız. Neden sizi daha önce böyle tanıyamadık?
Belki de şimdi tam zamanıydı. Belki de içimdekinin tamamlanması gerekiyordu. Yaradan'ın önüme fırsatlar, mucizeler, lütuflar getirdiği zamanlar; şimdiki zamanlarım. Magazin figürü olmak konusu ise; evet zamanında buna sebebiyet verecek yanlışlarım oldu. Bir hastalıktı diyelim, geride kaldı. Umarım gençler benim geçmişte yaptığım hataları yaparak sadece magazinel olma çabası içerisine girmezle
GÜLEN İADE EDİLMELİ
Hangi kitap için 'Bir kitap okudum ve hayatım değişti' diyebilirsiniz?
Kendimi okumaya başladığımda hayatım değişti diyebilirim. Yazarı da belli; bizi yaratan...
Bu dünyadaki imtihanınız sizce neydi?
Dünyanın bir okul olduğunu düşünecek olursak; sınıflar, dersler ve sınavlar hiç bitmiyor. Çalışkan bir öğrenci olduğumu düşünüyorum ancak cahillik yıllarımda işlediğim hatalardan, insanlığın kendine yaptığı zulümden ve potansiyellerimizin çok altında hayatlar yaşamamızdan dolayı üzgünüm. Sevebildiğim, benden sonraki nesle eserler bırakmaya uğraştığım ve öğrendiklerim için mutluyum.
Sosyal medya üzerinden yaratılmaya çalışılan korku imparatorluğu ve klavye şövalyeleri hakkında neler söyleyeceksiniz?
Dış tehditler, içten bizi birbirimize düşürmek adına interaktif çağın getirdiği cyber savaşta sosyal medyayı bir silah olarak kullanıyor. İnsanları korkutarak onlara istediklerini yaptırabileceklerini düşünen bir zihniyet yapısıdır bu. Klavye şövalyeciliği yapanlar ve zarar verenler, bir gün mutlaka bunun bedelini ödeyecekler.
,
Siyasi söylemlerinizle gündeme bomba gibi düştünüz. Karakter olarak bu kadar sivri biri misiniz?
Doğru bildiklerimi söylemenin adına sivrilik deniyorsa, evet. O kadarını bilmiyorum ama bence sivrilik değil. Olumlu ama az bir kesimden de olumsuz tepkiler alıyorum. Söylediğim şeyleri tepki için değil, insanlara doğru şeyler aktarma niyeti ile söylüyorum.
Paralel Yapı ve uzantıları için neler söyleyeceksiniz?
Paralel Yapı dediğimiz olgunun bu ülkeye çok zararı oldu. Ülkenin organlarını klonlayarak içeriden örgütlediğin insanlarla beraber; hukuk, emniyet, Başbakanlık ve Genelkurmay'ın birbirlerine olan güvenini kırıyorsun. Bu yapıldıktan sonra 17 farklı merkezden borsamıza müdahale edilerek aynı anda paralar hortumlandı. Bu olmasaydı; bugün bu para devlet tarafından vatandaşların hizmetine harcanacaktı. Türkiye'nin şu anda içinde 1 milyonun üzerinde vatandaşı olan ve gözetmek zorunda olduğu Suriye politikaları gereği; giden tırları yaz mevsiminde durduruyor, turizme, ülkenin kazancına yine zarar veriyorsun. Amaç; hükümeti devirmek, barış ortamını sekteye uğratmak, Kuzey Irak'tan gelen enerji arzının önüne geçmek. Bu anayasal olarak suçtur. Bütün bunların ötesinde dine siyaset karıştırmanın günah olduğunu söyleyen bir cemaatin bunları yapmış olması kafa karıştırıcı. Bunca yıldır emek vermiş insanların haksızlıkla ellerinden yönetimi almak için ülkeyi darbeye götürmeye çalışanlar, ihanet edenler hak ettikleri cezaya çarptırılmalı.
Erdoğan'ın; Fethullah Gülen'in iadesi konusundaki tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın Erdoğan'ın hâlâ bu tutumu sergilemesi, bunu çözmeye çalışması olumlu ve umut verici. Bu yapıyla mücadele edileceğinin göstergesidir. Uluslararası hukuk çerçevesinde; eğer ki bir ülkenin vatandaşı ülkesinde suç işlemiş ve yurt dışına kaçmış ise, hele hele bu kaçtığı ülke, vatandaşı olduğu ülkenin müttefiki ise geri iadesi yapılmalıdır. Suçu ne ise konu yargıya intikal etmelidir. Ancak Amerika'nın, Gülen'i Kanada gibi ülkelere göndereceğini, kendisinin dünya gözünde yapması gerekeni yapmış gibi görünüp aynı zamanda Gülen'in önünü açacağını düşünüyorum. Bu süreci, Türkiye'nin Ortadoğu'da atacağı adımlar ve IŞİD ile ilgili alacağı tutum belirleyecektir.
Türkiye'nin Ortadoğu üzerindeki konumu malum... Türkiye'nin, konsolos yetkililerini IŞİD'den kurtardıktan sonraki duruşunu nasıl değerlendirirsiniz?
Artık biliyorum ki; dünyanın neresinde olursa olsun, bir T.C. vatandaşının başına bir şey geldiğinde, yanında Türkiye Cumhuriyeti duracak. Vatandaşın can güvenliği, bir ülkenin dünya politikalarından önemli. Artık can güvenliği ortadan kalktığı için de bugüne kadar terör örgütlerine karşı nasıl bir tavır sergilediyse, bundan sonra da aynı tavrı sergileyeceğine inanıyorum. IŞİD'in, uygulatılamayan devlet politikalarının uygulatılması için küresel oyun içerisinde ortaya çıkmış kontrolsüz güç olduğunu düşünüyorum. Ama düşündürücü olan şeyler var. PKK'ya ya da yakın zamana kadar bütün insanlığın utancı olan İsrail'in devlet terörüne karşı bu kadar kararlı bir tavır sergileyemeyen BM'nin, 193 üyesine rağmen beş üyesinin kararına göre hareket etmesi adaletsizlik. İnsanlığın faydasına gibi görünen kuruluşun, bu beş ülkenin çıkarlarına göre yönetilip yönetilmediği akıllara geliyor.
TÜRKİYE BARIŞIN HABERCİSİ OLACAK
Yeni Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Büyüyen ekonomisiyle, savunma sanayisindeki başarılarıyla, Ortadoğu ve Balkanlar'ın yeni yüzü olmasıyla, insan odaklı bakabilmesiyle; Türkiye, dünyayı hamile bıraktı. Dünya yeni bir doğum gerçekleştiriyor ve inanıyorum ki Türkiye üstlendiği rolü sağlıklı bir şekilde götürebilirse; sınırların olmadığı, mazlumların korunduğu, inanç özgürlüklerinin olacağı bir dünya olacak. Türkiye'nin yükselişi yeni doğan barışın habercisi olacak. Bu süreçte Erdoğan, ezberlerini bozuyor. Eğer Erdoğan hâlâ bu ülkenin ihtiyacı olan lider olmasaydı, 12 senedir yönetimde olmazdı. Şimdi siyasette ustalık yıllarını yaşıyor. Başbakan olması gereken tek isim; sistemli çalışması, halkı anlaması ve birleştirici mesajlarıyla Davutoğlu. Ve şu da unutulmamalıdır; yeni Türkiye'de dirilen, Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümetinin ruhu değildir. Dirilen; Kurtuluş Savaşı ruhudur. Dirilen; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ruhudur. Aynı zamanda Yavuz Sultan Selim'in, geceleri -40, gündüzleri +40 derece olan sıcaklıkta Sina Çölü'nü aşmaya olan inancının ruhudur. İsimler geçici ama ruh kalıcıdır.
HENÜZ ÖLMEYE HAZIR DEĞİLİM!
Ölümden korkar mısınız? Aklınıza geldiğinde ne hissedersiniz?
Ölüm bir geçiştir, sonrası bilinmezlik. Kabul ettiğimiz en temel gerçekliğimiz ama güzel bir söz vardır; 'Dünya ahiretin tarlasıdır' diye. Sanırım o geçişi hazırlamak bizim elimizde. Bizler tekamüllerimizi ne kadar sağlıklı gerçekleştirebilir ve bilincimizi yükseltirsek, ölüme de o kadar hazırlıklı olabileceğimize inanıyorum. Ölümdeki en büyük korku bence bilinmezliktir. Henüz ölmeye hazır değilim açıkçası, daha dünyada yapmam gerekenler olduğuna inanıyorum.
SARHOŞKEN ÖRNEK OLUNMAZ
Oyunculukta ayrım yapar mısınız; sanat filmi ya da popüler filmde oynamak gibi?
Sanatsal değeri olan her şey yaşamaya devam eder; Chopin ya da Beethoven gibi. Ben popülizmi yani halkın taleplerini de göz önünde bulundurarak icra edilen bir sanatın toplum üzerinde olumlu etkileri olacağı kanaatindeyim. Sanatçıların, topluma karşı olan sorumlulukları nedeniyle varoluş sebeplerini anlamaları ve buna uygun davranmaları gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden sarhoş olmalar, 'onun cipi, bunun pahalı ayakkabıları' gibi seviyesiz polemikler, pahalı restoranlarda şampanya patlatmalar yerine daha duyarlı yaşamalılar.