İngiliz dilinin en büyük yazarı Shakespeare, ölümünden yaklaşık 250 yıl sonra kendi ülkesinde yeşerecek olan polisiye türünün önemli bir özelliğini şu cümle ile özetlemişti: "Cinayet, yerin bütün toprağıyla örtülse bile yine de kendini belli eder." Bu ilke, Anglosaksonların 'mystery literature' (gizem edebiyatı, polisiye edebiyat) dediği türün büyüyüp serpilmesinde büyük rol oynadı. Cinayeti, yani suçu kapatmak mümkün değilse katil ya da suçlu mutlaka ipucu/ipuçları bırakırdı. İşte bu bir ya da birden fazla ipucunun peşinden giderek esrarengiz finale erişmek ve gerçeği bulmak suretiyle düşsel ayini nihayete erdirmek mümkün olabilirdi. Şimdilerde polisiye türünün; sorun roman, casusluk romanı, kara roman gibi alt türlerine ait niteliklere haiz tarihsel süreçlerden geçen Türkiye, Paralel Devlet Yapılanması'nın 2007-13 arasında işlediği suçların tespiti için çalışıyor, adeta bir dedektif titizliğiyle. Paralel yapı, işlediği cürümleri ne kadar kapatmaya çalışırsa çalışsın devletin bilhassa bilişim arşivinde pek çok iz bırakmış. Ve iktidarın gizli, derin ortağı olduğu altı yıl içinde özellikle telekulak suçları bağlamında istismarın bile sınırlarını zorlamış. Teknik takip üzerinden istihbarat hegemonyası kurabilmek için suç işlemede absürtlük noktasına erişmiş.
SEZEN AKSU'YU NEDEN DİNLEDİLER?
Bu hafta Üç Boyutlu Portre'de paralel yapının karıştığı en büyük telefon dinleme skandallarından birini ifşa edeceğiz. Önce haberin spotu ve başlığına konu olan bilginin detaylarını verelim: Paralel yapı, Türkiye'nin en popüler sanatçılarından biri olan Sezen Aksu'yu da sahte isimle dinlemiş. Güvenilir bir kaynaktan aldığım bilgiye göre Aksu, Hizbullah örgütüne üyeymiş gibi gösterilerek dinlenmiş. Bu, paralel yapının suç işlemede absürtlüğün sınırlarını zorladığı telekulak skandallarından biri. Sezen Aksu'nun babasının cemaatin okullarından İzmir Yamanlar Koleji'nin kurucu müdürü olduğu biliniyor. Paralel yapının kendi müntesiplerini bile dinlettiği göz önüne alınırsa Aksu'nun baba faktörüne rağmen dinlemeden kurtulamamasına şaşmamalı. Sezen Aksu'nun Hizbullahçı olduğu iddiasıyla dinlenmiş olması alaturka bir ironi olarak telakki edilebilir. Bu teknik takip maskesinin Aksu'nun sıfatına hiç uymadığı da söylenebilir. Ne var ki Sezen Aksu'nun Paralel Yapı tarafından dinlenmiş olmasında pek şaşılacak bir durum yok. Kamuoyunda etkili bir sanatçıyı kritik süreçlerde denetlemeyi hangi derin devlet yapısı istemez ki...
PARALEL'İN OLİGARŞİ TATBİKATI
Aksu'nun 17 Aralık sürecinden sonra 2010'dan beri girdiği "Yetmez ama evet" çizgisinin dışına çıkıp muhalif cephede konumlandığı düşünülürse muhtemelen dinlemeler de işe yaramış! Bir başka deyişle Aksu, Paralel Yapı lehine olarak nitelendirilebilecek politik çizgiye gelmiş ve bunda dinlemelerin de rolü olabilir. Usulsüz telefon dinleme, paralel yapının 1990'lardan beri karıştığı bir cürüm. 1998'de Gülen cemaatiyle ilgili rapor hazırlarken pek çok devlet kurumunu yasadışı biçimde dinlediği ileri sürülen Cevdet Saral, Osman Ak ve ekibi bir rapor hazırladıktan sonra tasfiye oldular. Üstelik Saral, Ak ve ekibinin telefon dinlediği yine teknik takip sayesinde açığa çıkarılmıştı. Yani paralel yapı, dinleyeni dinleyecek kadar işi ileri götürmüştü. Hatta bunun da ötesine geçerek Ankara Emniyeti'nde cemaatçiler raporunu hazırlayan ekibin içine kendilerinden olan iki kişiyi de yerleştirmişlerdi. Bu kişilerden biri Z. G. idi. Z. G., araştırma sürecini uzatmak için haklı teknik gerekçeler öne sürerek "Raporu daha sağlam verilere dayandırmalıyız" diyordu. Edindiğim bilgilere göre Z. G. çok kısa bir süre öncesine Şırnak'ta görevliydi, birkaç ay önce meslekten ihraç edildi. Bu olay, Paralel Devlet Yapılanması'nın kuluçka devrinde olduğu bir dönemde yaşandı. 1970'lerin sonundan 2000'lerin ortalarına kadar kuluçka dönemi yaşayan PDY, 2007-2013 arasında 'pasif iktidar' adını verebileceğimiz bir 'de facto iktidar' dönemine girdi. Bu iktidar dönemi, cemaate muhalif herkesin hukuk ya da bu metnin konusu olduğu üzere telekulak sopasıyla bertaraf edildiği yahut hizaya getirildiği bir 'oligarşi tatbikatıydı adeta. Cemaat, 17 Aralık sürecinden sonra iktidardan tamamen düştü ve 'kolektif isyan' sürecine girdi. Tarih bundan sonra neler gösterir tam olarak bilinmez ama herhalde PDY'yi -gelecekte Türkiye gündeminden düştükten sonra- en çok imamlar ve telekulak imgeleriyle hatırlayacağız.
Sabah-Ferhat Ünlü