Bundan 160 yıl önce bir sabah, ülkesi Polonya'nın bağımsızlık mücadelesini örgütlemek için ayak basmış "mucizevi" İstanbul'a. Ve iki ay sonra, evinin bulunduğu Dolapdere'de sade bir tabut içinde veda etmiş hayata... "Beyoğlu'nun çamurlu yollarında, bir çift öküzün çektiği sade bir tabut vardı. Arkamızda sokağı sel gibi kaplamış, Sırp, Dalmaçyalı, Karadağlı, Arnavut, İtalyan ve özellikle Bulgarlar'dan oluşan sel gibi bir kalabalık akıyordu. Siyahlar giyinmiş Müslümanlar da vardı. Ölenin şahsında, Slav şairin dehasına duydukları saygıyı böylece gösterdiler." Tarihçi arkadaşı T.T. Jez, şairin ölümünü böyle anlatıyor. Kolera salgınında hayatını kaybeden şairin cenaze töreni sırasında takvimler 28 Kasım 1855'i işaret ediyor.
'ADI ADALET VE DOĞRULUK DEMEKTİR'
Polonya'nın parçalanmasından iki yıl sonra, 1798'de doğan Mickiewicz özgürlüğünden yoksun kalmış ulusunun duygularını ifade etti ve ünü uluslararası alana taşınarak şiirleri gençliğin dilinde dolaştı: "Doğmuşum kölelik içinde,/Zincire vurulmuşum daha beşikte./Selam sana istikbalin fecri,/Ardından doğacaktır, Hürriyet Güneşi..." Viktor Hugo 1867'de şöyle tanımladı şairi: "Mickiewicz güzellik, adalet ve doğruluk demektir; savaşçısı olduğu haklar, kahramanı olduğu vazife, havarisi olduğu hürriyet, müjdelediği kurtuluştur." Kahraman şairin oturduğu Dolapdere Tatlı Badem Sokak'taki ev bu yılın başında restore edilerek, iki ülke ilişkilerinin 600. yılı vesilesiyle müze olarak açıldı. Aslında bu ev ilk kez 1955'te, şairin ölümünün 100. yılında müzeye dönüştürülmüş, zamanla bakımsızlıktan eskimeye yüz tutunca 70'lerde kapatılıp, 1984'te yeniden açılmıştı. 10 yıl kadar önce de şairin ölümünün 150. yılında restore edilen müze yeniden hayata geçirildi. Ücretsiz olarak gezilebilen müzede Miskiewicz'in hayatına dair metinler, resimler ve gravürler sergileniyor.
BBC TÜRKÇE