Her seçimden sonra olduğu gibi 30 Mart'ın ardından da çeşitli hesaplar yapılıyor.
Bunlardan biri AK Parti'nin düşüşe geçtiği yönünde... Yuvarlak sayılarla şöyle:
* 2011 Genel Seçimlerinde 42 milyon 940 bin geçerli oy kullanılmış... AK Parti bunların 21 milyon 450 binini almıştı...
* 2014 Yerel Seçimlerinde ise iktidar partisi (kesinleşmeyen verilere göre) 44 milyon geçerli oyun yaklaşık 20 milyon 500 binini kazandı. Yani seçmen sayısı artmasına karşın, daha az oy aldı. Bu analizi yapanlar "AK Parti'nin oyu düştü" diyor.
Böyle bir akıl yürütme karşısında birkaç noktanın altını çizmek gerekiyor: Öncelikle genel seçim ile yerel seçim karşılaştırılamaz.
Hayali bir örnek verirsek... Ahmet Bey, başbakan olarak Tayyip Erdoğan'ı görmek istemektedir... Ancak yerel seçimlerde MHP'li okul arkadaşı Mehmet Beye oy verir.
Bu durumda ilk akla gelen 2009 Yerel Seçimleri oluyor. Normalde 2014'ün kıyaslamasını onunla yapmak gerekir.
O zaman AK Parti'nin oylarını ciddi biçimde artırdığını görüyoruz. Ancak bu kez de şartların farklılığı ortaya çıkıyor. Hepimiz gördük: Yerel seçimler, genel seçimler havasında, hatta neredeyse referandum gibi geçti.
Mesela ben AK Parti'nin İstanbul için neler yaptığını öğrendim ama Kadir Topbaş'ın neler yapacağını anlayamadım. Aklımda sadece Unkapanı Köprüsü'nün Haliç'in altına alınacağı kaldı. (Bir de Mustafa Sarıgül'ün "Göstergeç" adlı seyahat kart projesi...)
Özetle: 30 Mart'ın seçim tarihimizde özel bir yeri var. Önemli olan onun geçmiş seçimlerden farkı değil, geleceğe ilişkin verdiği ipuçları.
Örneğin Başbakan Erdoğan, 30 Mart'ın sonuçlarına bakarak Köşk'e aday olur mu, olmaz mı? (Ki bu konuyu önümüzdeki günlerde yoğun biçimde tartışacağız.)
Bir de şu gerçek önümüzde duruyor: 2009 ile kıyaslandığında oyu yükselse de... 2011 ile kıyaslandığında oyu bir miktar düşse de... AK Parti girdiği sekizinci yarışını da kazandı. 'Kazanmadı' denebilir mi? Denemez! O halde?