Türkiye gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, son dönemde yazdığı iyi analiz edilmiş araştırma yazılarına bugün bir yenisini daha ekledi. Günün okunması gereken yazılarından biri olan Oğur'un "Oksimoronlar aptallara karşı..." başlıklı yazısı şöyle...
İşçi Partisi, bu yola baş koymuş. Öcalan'ın 1999'da İmralı'da sorgusunu yapan Hasan Atilla Uğur'a söyledikleri arasından Kürtleri en çok kızdırabilecek, Öcalan'ı Kürtler ve örgütü nezdinde en zor durumda bırakacak kısımları seçip seçip basın toplantısıyla açıklıyorlar.
Basın toplantılarını düzenleyen partinin Genel Başkan Vekili Hasan Basri Özbey en kritik soruya, yani neden şimdi ve nereden bu kasetler sorusuna bir klişeyle cevap vermiş: "Görüntüleri Partimize gönderen Fethullah, MİT, CIA, AKP vb değildir. Görüntüler Partimize Milli kaynaklarımız tarafından ulaştırılmıştır."
Şimdi tuhaf olan kısımlara geçelim. Tamam, Hasan Atilla Uğur Albay olarak Öcalan'ı İmralı'da sorgulayan isim. Resmi sorgu yapan isim. Peki, sorgu resmi ise neden İşçi Partisi'nin yayınladığı görüntülerdeki kayıtlar yerdeki, muhtemelen bir çantanın içine konmuş, bir gizli kamera çekimi? Cezaevindeki bir tutuklunun sorgusunu bir Albay gizli kamerayla mı yapmış?
İkinci soru daha tuhaf. Hasan Atilla Uğur halen Ergenekon davasından Silivri'de yatıyor. Emekli Albay Uğur, 2011 yılında yine İşçi Partisi grubuna ait Kaynak Yayınlarından bir kitap çıkardı: "Abdullah Öcalan'ı nasıl sorguladım- İşte Gerçekler- " Kitap Uğur'un İmralı'da Öcalan'ı sorgusu ve söyledikleri hakkında. Resmi sorgu tutanağı ve Öcalan'ın gayri resmi sohbetlerde söyledikleri, izlenimleri. Tabii Öcalan'ı CIA-MOSSAD'ın teslim ettiğini unutmuş bir komutanın avcı hikâyeleri eşliğinde. Tuhaf olan kısım şu: O kitapta Hasan Atilla Uğur bu kasetlerde ortaya çıkan konuşmalardan hiçbirine yer vermemiş. Bu kadar mühim, basın toplantılarıyla duyurulan görüntülerdeki içeriğin hiçbiri o kitapta yok. Neden? Unutmuş mu? Yoksa bu kitabı yazarken bu kasetler ya da dökümleri elinde değil miymiş. Belki de hiçbir zaman eline geçmemiştir bu kayıtlar?
Peki bu kayıtlar neredeydi ve kim İşçi Partisi'ne tam da Öcalan 17 Aralık'a darbe dedikten sonra, onu kendi örgütü önünde itibarsızlaştırmak için sızdırıldı?
İlk akla gelen bu kayıtları Hasan Atilla Uğur'un kendisine çektiği, sakladığı ve Ergenekon soruşturmasında evinde ve ofisinde yapılan aramalarda ele geçirildiği. Oradan da operasyonu yapan polislerin ve savcıların eline geçtiği. Oradan da...
Uğur'un Ergenekon soruşturmasındaki ev ve ofisinde ele geçirilenlerin dökümünün yapıldığı tutanakta pek çok gizli dinleme, görüntü kaydı var. Kalem şeklinde kamera da bulunmuş. Ama en azından tutanakta İmralı, Öcalan görüşmesine ilişkin bir cdye atıf yok. Bazı içeriği belirlenemeyen cdlerden bahsediliyor o kadar.
Tabii sıkı güvenlik altındaki İmralı adasında böyle bir gizli çekimi yapmış olması da pek mantıklı görünmüyor? Muhtemelen bu görüntüler devletin gizli kamerayla Öcalan'la özel sohbetlerde çektiği resmi görüntüleri. Çekilip bir kasaya konmuş.
Görüntülerin tamamı yok. Belki de görüntülerin tamamında devletin 1996'da başlayıp, 1998 1 Eylül'ünde Öcalan'ın ateşkes ilanıyla başarıyla sonuçlanan, Öcalan'ın yakalandıktan sonra sık sık "hala arkasındayım" dediği PKK ile yürüttüğü barış müzakereleriyle ilgili herkesin bilmesini istemediği konuşmalar vardır.
Peki, niye bunca yıl beklenmiş? Neden Atilla Uğur, Öcalan'ın odasının pis koktuğundan bile bahsettiği kitabında bu tepe tepe kullanacağı açıklamalarından bahsetmemiş.? Neden Öcalan'ı daha önce de itibarsızlaştırmak istemiş olması pek muhtemel devlet cephesinden birileri bu görüntüleri 15 yıl saklamış da şimdi sızdırıyor?.
Bu sorulara BDP Eş genel Başkanı Gülten Kışanak'tan gelen cevap ilginç: Şöyle dedi Kışanak: Öyle görünüyor ki, cemaat ve ulusalcılar ve Ergenekoncular el ele vermiş çözüm sürecini boşa çıkarmak çözüm çabalarını itibarsızlaştırmak için çaba sarf ediyorlar. Devletin tepesindedir bu kaset. Bu Genelkurmay'dadır Kozmik Odadadır. Bu kaset bir dönem Kozmik odaya operasyon yapanların elindedir demek ki. Yani bu son derece özel bir durumdur. Son derece özel bir savaş.
Star Gazetesi'nin manşetine göre de görüntüler "Jandarma arşivinden çalındı ya da kozmik oda aramasından" sızdırıldı. Sızdırmanın kaynağı ile ilgili Ankara'nın resmi görüşü Kışanak ve Star'ın açıklamalarındaki olmalı.
Paralel devletten Perinçek'e kasetler. Oksimoron listesinde şimdilik zirvede bu var.
Ama daha "Sümeyye'nin kaseti" kapaklı sayısının dağıtımı durdurulunca bütün büyükşehirleri billboardlarla donatan Türk Solu dergisinden bahsetmedik bile. "Ordu Göreve" pankartının yanında duran herkesi tutuklamış Ergenekon polislerinin, o pankartı hazırlayıp tutmuş, darbe çağrısı, ırkçılık, nefret suçları alanındaki bütün rekorları kırmış bu gruba neden hiç dokunmadığı sorusu henüz yüksek sesle sorulmadı.
Ve daha sözcüsü polis muhbiri çıktığından beri sessizliğe gömülen orantısız zekalı Gezi Direnişçilerinin vaazlarını gözyaşları ve "Adamsın" çığlıklarıyla izlediği Reddhack'e ne oldu sorusuna bile geçemedik.
Ve tabii MİT'i hedef alan belgelerin sızdırıldığı Sol Gazetesi'ne, "Gerçek yoktur, olsaydı bilinemezdi, bilinseydi bile başkasına bildirilemezdi" diyen bir Yunan sofisti kadar şüphelere kapılıp "Paralel devlet mi varmış" diye açıklama yapan 150 solcu akademisyene...
12 Mart muhtırasını 40 gün devrim sanıp desteklemiş solun kullanışlı aptallık tarihine yeni sayfalar ekleniyor bu günlerde...Tabii pek çoğu pek de aptal gibi görünmüyor...
Türkiye gazetesi