Kimi zaman farkında olmadan yanlış şeyleri övüyoruz. İşte örneği:
Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce anlatıyor: "Gece saat 02.00'de Başbakan'a bir evrak imzalatmaya gittiğimde, göz kapaklarını tutamıyordu.
Gecenin ikisi, artık vücut dayanamıyor. Böyle çalışan bir ekip var…"
Akılcı yönetim tarzı açısından bakarsak… Başbakan niye çok çalışıyor ki?
Devlet ve parti teşkilatları Başbakan Erdoğan'ın elinin altında… Emrinde bir sürü bakan, milletvekili, bürokrat, danışman ve partili var.
Verilen işi yapmaya hazır bu kadar çok insanın bulunduğu bir ortamda, Başbakan, en az çalışan kişi olmalı.
Savaş ihtimali, doğal felaket, beklenmedik ekonomik kriz gibi tetikte olunması gereken durumlar vardır. Böyle hallerde elbette sabahlara kadar çalışılır.
Onun dışında ne gereği var?
Kabahat merkeziyetçilikte
O saatte Başbakan'ın yanına çıkan kişi Genelkurmay Başkanı, İçişleri Bakanı, MİT müsteşarı filan olsa anlarım.
Belki acil bir durum vardır… Peki, Çevre Bakanı'nın hangi işi o kadar acil ki gecenin ikisinde onay almaya gidiyor? Sabahı bekleyemez mi? Yoksa ekibin parçası olmak, çok çalıştığını göstermek için gece ikide orada gözükmek şart mı?
Doğrusu şöyle: Başbakan en geç saat 22.00'de evinde olmalı. 24.00 sularında yatağa girmeli. Sabahleyin uykusunu almış, vücudu dinç, dimağı berrak biçimde uyanmalı.
Biliyorum: Bu yazıyı okuyan 10 kişiden 9'u söylediklerimi tuhaf bulacak, "Başbakan dediğin çok çalışır" diyeceklerdir.
Hayır! Yanlış! Çok iş çıkarmak için bizzat işin başında olmak, bilfiil çalışmak şart değil ki… Eğer lider-yönetici, görev ve yetki dağıtımını iyi yapar, etkin bir denetleme mekanizması kurarsa, kendisini harap etmesine gerek kalmaz.
Ama Türkiye'de böyle değil. Öylesine merkeziyetçi bir yapı kurmuşuz ki… 24 saatlik gün, başbakanlara yetmiyor.
Gece 02.00'de yatıp, dört saatlik uykuyla yetinmeye çalışınca da… Ayakta kalabilmeleri için doktorların güçlendirici karışımlar, vitaminler, mineraller dayaması şart oluyor.
İşkolikliği kurumsallaştırmayalım.