Rakamlara aşığız. O kadar aşığız ki her türlü sevgi ve ilgimizi rakamlar üzerinden ifade ediyoruz.
Bir bebek dünyaya gelir; bebeğin anne ve babası da dâhil olmak üzere hemşirelere sorulan ilk soru elinin ayağının düzgün olup olmadığın ardından bebeğin kilosu ve boyudur. Kaç kg? Kaç santim?
Mutluklar dilemekten, bir mutluluğa ortak olmaktan daha önceliklidir rakamsal aşkımız.
Birisi mi nişanlandı, hemen sorulur düğün kaç vakit sonra?
Evlenince kurtulur mu gelin ile damat rakamların yükünden? Ne gezer ne kadar zaman sonra bebek düşündüklerini sorar ilgili ilgisiz herkes.
Diyelim ki bebekleri oldu, bitti mi rakamların baskısı? O zaman da bir tane mi diye sorarlar. Bi tane mi?
Sadece bu kadarla kalsa durum.
Kime ne kadar saygı duyacağımıza adamın/kadının aldığı maaş üzerinden karar veririz. Az maaş alanlara hürmet etmeyiz. Adam olsaydı adam gibi maaş alırdı. Adamlığını ispat edeceği durum ahlakı ya da ilmi, bilgisi değildir. Nedir? Ne olacak adamın rakamsal tanınırlığı.
O ne diyorsunuz... Rakamsal tanınırlık; bindiği araba, oturduğu ev, kılık kıyafet ve kullanmakta olduğu objeler üzerinden adamın/kadının harcama kapasitesini ortaya koyma becerisidir.
Devam edeyim mi?
Yeter diyorsunuz. Peki! O zaman soru şu: Biz ne zaman bu hale geldik. Çok laf yalansız çok mal haramsız olmaz diye bir atasözümüz vardı.
Çokluktan kaçılır birliğe varılırdı.
Şimdi gündelik hayatın dili rakamlara emanet.
Hayatımızın rakamsal seyri bu kadar yükselirken bari çoluk çocuğun matematik ile arası hoş olaydı. Ne gezer.
Malumunuz Cuma günü karneler verildi. Gözü yaşlı olan çocukların önemli bir kısmının matematik dersi zayıf.
Rakamlara hürmet göstermelere doyamayan ülkemizde bu matematik korkusunu, bu matematik yetersizliğini nasıl izah edeceğiz?
İyi öğretmen eşittir sıfırcı öğretmen/hoca mantığı ile izah edeceğiz.
Nasıl oluyor da dershanelerde öğrenen çocuklar okullarda öğrenemiyor diye soruyorsanız cevabım şu: Dershanelerde öğretmenler çocuklara derslerini sevdirmek için dersini zevkli, anlatımını etkileyici hale getirmek zorunda. Böyle yapmazsa işini kaybedebilir. Oysa devlet memuru olanlar için rekabet, öğrenci memnuniyeti, öğretmenin dersi anlatabilme kapasitesi gibi şeyler hiç söz konusu değil. Yeter ki çocuğu dövüp de hastanelik etmiş olmasın.
İtiraz etmeye hazırlandınız ve diyorsunuz ki dershanelerde az sayıda öğrenci var. Devlet okullarında sınıflar çok kalabalık. Haklısınız. Ancak özel okullarda sınıfların sayısı gayet makul olduğu halde, matematik öğretimi konusunda çok öne çıkan bir özel okul ismine rastlamadım. Neden? Dershane başarısı konusunda titiz olan veliler, özel okul söz konusu olduğunda bu titizlikten çoktan vazgeçmiş oluyor ve sadece öğlenleri yenilen yemeklere odaklanıyorlar.
Gözündeki yaşlarla matematik dersinin zayıf olduğunu söyleyen çocuğa spiker soruyor: Matematik dersin neden zayıf?
Çocuk cevap veriyor: Matematik bize hayatta lazım olmayacak bir ders de ondan.
Çocuk bu yanlış çıkarıma, ihtimal anne ve babasından kültürel kalıtım yoluyla sahip olmuştur.
Pek çok ülkede sosyal bilim okuyan öğrencilerin bile yılda en az 2 kredi matematik dersi alması planlanır.
Matematik çok hayati bir derstir. Soyutlamayı öğretir. Öğrenilenleri sorun çözmek üzere transfer etme bilinci kazandırır.
Soyut düşünce dedim de... Felsefe bölümleri derhal kapatılmalı. Ve bir müddet sonra oldukça yüksek puanlı birkaç öğrenci alınmalı.
Daha önce söylemiştim YÖK sınavları muazzam bir ölçme değerlendirme yapıyor ve düşük puanlı öğrencilerin alındığı felsefe bölümünden gerçekten soyut düşüncenin eğitim ve öğretiminin yapılmasına imkân yok. Lise hayatı boyunca okuma alışkanlığı kazanmamış gençlere felsefi metin okutmak imkânsız. Bir diploma içi biraz kopya biraz ezber bitiyor eğitim hayatları. Kötü felsefe öğretmenleri gerçeği ile yüzleşmeyi bir türlü göze alamıyoruz. İşini sevmeyen öğrenciye ancak felsefenin ne kadar gereksiz olduğuna inandıran öğretmenler. Şimdi bu cümlenin ardından ters çıkarım ile liselerden felsefe eğitimini kaldıralım dediğim sanılabilir. Ortalık okuduğunu anlayamayan 'bakıcı' kaynarken bir daha ifade edeyim:
Eğitim reformu için matematik ve felsefeyi sevdirecek çok ama çok sevdirecek işine âşık öğretmenlere ihtiyacımız var.
Siyasette düştüğümüz açmaz bile bununla alakalı. Emin olun TBMM'de felsefe ve matematik bilincine sahip vekillerimiz olsaydı, yumruklar böyle kolay havaya kalkmazdı.