Kemal Pehlivanoğlu / Aktüel
Derece 38'i gösterdiğinde başucu ilacıdır antibiyotik. Özellikle de kişi yakalandığı gribi hızla atlatıp ayağa kalmak istiyorsa aklına ilk bu hap gelir. Fakat Dünya Ekonomi Forumu'nun Küresel Riskler 2013 raporu ilk defa geçen yıllardan farklı olarak insanlık adına geleceğe yönelik ciddi risk olasılıkları içine bu mucize ilacın etkisini yitirmesini de ilave etti.
Sanayi, devlet, akademi ve sivil toplumdan bin uzmana sorulan "50 Küresel Risk" raporunda antibiyotiklere karşı dirençli bakteri sayısının artmasına karşın, tarihsel süreç dikkate alındığında yeni antibiyotik geliştirme ve keşfetme konusunda insanoğlunun geride kaldığı vurgulanıyor. Şu an insanlık 10 yıllar önce yapılan bilimsel keşifler esnasında ortaya çıkarılan antibiyotikleri kullanıyor hâlâ.
Raporun en can alıcı noktalarından biri 1987'den bu yana yeni sınıf antibiyotiklerin geliştirilmemiş olması. Bilimsel keşifler çağında bu nasıl mümkün olabilir? İlaç şirketlerinin yeni antibiyotikler geliştirmek yerine kaynaklarını kendileri açısından daha kazançlı, daha hızla geniş çaplı pazar etkisi yaratan kronik hastalık tedavilerinde kullanılan şeker, hipertansiyon ilaçlarına yöneltmeleri başlıca sebep olarak öne çıkıyor.
Antibiyotik üretimi ve pazara sunumu aşamasında karmaşık ve maliyetli şartları sağlamada küçük ilaç firmalarının yetersiz kalması bu durumu daha da zorlaştırıyor. Bir de tabii, tıp alanındaki yeni bilimsel teknolojiler ve onların yarattığı eğilimler ve yeni heyecanlar var. Genom, nano mühendislik, sentetik biyoloji gibi alanlar bakteri kaynaklı hastalıkların tedavisine yönelik çalışmalardan daha fazla heyecanlandırıyor bilim insanlarını. Böylece, mutasyon döngüsünün önüne geçilemeyeceği bir dünyada yeni antibiyotik sınıfları ortaya çıkmayınca mevcut antibiyotik tedavilerine dayanıklı dirençli bakterilerin sayısı hızla artıyor.
Bir de buna lüzumlu, lüzumsuz antibiyotik kullanımını eklersek, insanoğlunun uzun bir süre önce tehlike olarak görmekten çıkardığı bakteri kaynaklı hastalıkların yaygınlaşması bir tehdit olarak yeniden karşımıza çıkıyor. Gereksiz yere antibiyotik kullanımının gelişmiş ülkelerde dahi yüksek olmasının pek çok sebebi var. Bunlardan bir tanesi hastaların antibiyotiğin bakterileri değil virüsleri öldürdüğünü düşünerek doktorlara baskı yapması.
Bir diğeri doktorlarınbakteri enfeksiyonunu belirlemekte yetersiz kalan teşhis metotları yüzünden yanlış bir tıbbi uygulamanın sonucunda açılabilecek davalardan korkmasından dolayı ciddi enfeksiyonlarda reçeteleri antibiyotikler ile doldurmaları.
Çin ve Hindistan tehdidi
Fakat bunların ötesinde bazı ülkelerdeki sağlık sisteminin olur olmadık her türlü tedavide reçetelere antibiyotik yazılmasını teşvik etmesi var. Yaklaşık 1,5 milyarlık nüfusu ile dünyanın en kalabalık ülkesi Çin bunlardan biri. 2010 yılına kadar doktorların maaşları reçetelere yazılan ilaçların getirdiği kâra göre belirlendiğinden, yapılan bir araştırma Pekin'deki bir çocuk hastanesinde sıradan bir soğuk algınlığında bile hastaların yüzde 98'ine antibiyotik tedavisi uygulandığını ortaya çıkardı. Bir diğer örnek ise dünyanın ikinci en büyük nüfusuna sahip Hindistan. 2005-2010 yılları arasında antibiyotik satışı altı kat artmış.
Neredeyse dünya nüfusunun yarısını oluşturan bu ülkelerdeki inanılmaz antibiyotik tüketimi aslında bütün dünyayı etkisine alıyor. Zira antibiyotiğe dirençli bakterilerin artması ve dünyaya daha hızlı yayılmasını kolaylaştırıyor. Gelişmiş ülkelerde ise özellikle yaşlanan nüfusla birlikte artan kalp ameliyatları, organ nakilleri, agresif bağışıklık sistemi tedavileri, kanserlerde kullanılan enfeksiyon önleme amaçlı antibiyotik tedavileri dünya için bir tehdit oluşturuyor.
Bütün bu nedenlere bir de hayvancılık ve balıkçılıkta kullanılan antibiyotikleri, insanoğlunun evcil hayvanlar ile etkileşimi ve besin zincirinin bir halkası olduğunu, atık sular vasıtasıyla antibiyotik içeriklerinin hasta değilken bile boğazımızdan geçebileceğini eklediğiniz zaman raporun artık neden antibiyotiklere karşı dirençli bakterilerin yaygınlaşmasını dünya çapında tehditler listesine aldığı ortaya çıkıyor.
Sıradan enfeksiyonda bile etkisiz kalabilirler Durum çok ciddi, zira uzmanlar, artık geride kaldığını düşündüğümüz bakteri kaynaklı ölümcül vakaların artabileceğini üstüne basarak söylüyorlar.
Zira onlara göre 1987 model antibiyotiklerin en sıradan enfeksiyonda bile etkisiz hale gelebileceğine, boğaz ağrısı ya da bir çiziğin dahi ölüme sebebiyet verebileceğine işaret ediyorlar. Şu gerçeği unutmamak gerekiyor; fazladan kullanılan her antibiyotik aynı zamanda o antibiyotiğe karşı dirençli bakterilerin ortaya çıkmasına ve sayılarını giderek arttırmasına yol açıyor. Bu yüzden rapor, küresel risklere gelir eşitsizliği, kronik finansal dengesizlikler, sera gazı salımı, su arzı krizi, yiyecek kıtlığı gibi bilindik ve çoğu raporunda sürekli tekrarladığı unsurların yanına dirençli bakterilerin yaygınlaşmasını da ekliyor.
"Antibiyotiklerden en fazla suistimal Edilen ilaçlar"
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı, YÖK üyesi Prof Dr.Recep Öztürk
İlaç kullanımında denetim mekanizmalarını geliştirmiş ABD'de bile antibiyotikler yüzde 50 oranda uygunsuz kullanılıyor. Uygun olmayan antibiyotik kullanımı hastanın ilaç yan etkileriyle zarar görmesi yanında mali kayıplara neden oluyor, üstelik tüm dünya için tehdit oluşturucu bir boyuta ulaşan anti-mikrobiklere karşı direnç gelişiminin artmasına olumsuz katkı yapıyor.
"Biz hekimler de yanlış ilaç yazarak ortak oluyoruz"
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hülagü Barışkaner
Eğer hastalığımızın etkeni bakteri kaynaklı ise antibiyotik kullanımı doğru, virüs kaynaklı ise yanlış.Yanlış kullanımlar sonucunda sonraki dönemlerde bakteriler tarafından oluşturulacak başka hastalıklarda kullanılan antibiyotiklerin tedavide yetersiz kalması konusu önümüze büyük bir problem olarak geliyor. Toplumdaki bu probleme maalesef biz hekimler de reçeteye yanlış ilaç yazarak ortak oluyoruz.