Jeffrey Mitchell 1970'lerde karıştığı feci ve ölümle sonuçlanan bir kazadan sonra şahit olduğu kanlı sahneleri uzun süre aklından atamaz. İş sonunda travmaya kadar varmaktadır. Bir şifacıya giden Mitchell, gördüğü terapi sonucu mucizevi şekilde travmadan kurtulmayı başarır. Sürekli gözünün önüne gelen korkunç hatıralar artık bir şekilde silinmiş ve onu rahatsız etmemektedir. Şifacının bu uygulamasından ilham alan Mitchell 10 yıl sonra buradan yola çıkarak geçmişin acı hatıralarından ve bunların yarattığı travmalardan kurtulmaya yönelik bir disiplin geliştirir. Bilimsel bir dergiye yazdığı bir makalesiyle bunu yedi aşamalı bir uygulama olarak sunar ve bunu "Critical Incident Stres Debriefing" yani "Bireysel Psikolojik Anlamlandırma" olarak adlandırır. Bu uygulama, acı veren bir olayı yaşayanların bunun yarattığı duyguları bastırmak yerine kısa süre içinde ifade ederek bu hatıralardan ve yarattıkları acılardan kurtulabilmelerini öngörmektedir. Başka bir deyişle yaşananlar hafızaya kazınmadan ve bastırılmadan önce bunları hafızadan silmeyi ve böylelikle Travma Sonrası Stres Bozukluğu'nu engellemeyi öngörmektedir.
Bireysel Psikolojik Anlamlandırma tekniği birkaç yıl içerisinde büyük popülerlik kazanır ve özellikle travmaların çok yaşandığı askerlik alanında kullanılmaya başlanır. ABD Savunma Bakanlığı, Federal Acil Durum Yönetimi Dairesi, İsrail ordusu, Birleşmiş Milletler ve Amerikan Kızıl Haçı tarafından başvurulan bir yöntem haline gelir. Bu tekniği uygulamak üzere binlerce insan yetiştirilir. Hatta 11 Eylül saldırılarından sonra New York sokaklarında bunlardan 2 bin tanesi görevlendirilir.
Geçmiş yüzleşmekle silinmiyor
Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) her ne kadar üzüntü yaratan bir olaydan kaynaklansa da bir hafıza hastalığı olarak da düşünülebilir. Burada asıl sorun travmanın kendisi değil, unutulamıyor olması. Zira pek çok hatıra bağlı oldukları duygularla beraber zamanla silinebilmekte ama TSSB hatıraları korkunç şiddetli kalmakta, bugüne sızmakta ve geleceği de mahvetmekte. Bireysel Psikolojik Anlamlandırma teorisine göre ise acı veren bu hatıraları açığa çıkarmak ve paylaşmak onları unutmaya yönelik bir davranış olarak öngörülür. Tipik bir Bireysel Psikolojik Anlamlandırma seansı yaklaşık üç saat sürer ve stres yaratan bir olaya karışanları mümkün olduğunca çok detaylı bir şekilde hadiseleri tasvir etmeye teşvik eden bir uzman tarafından yürütülür. Bu uzmanlar acı olayın her yönünü ortaya çıkarmak üzere sorularla kişileri yönlendirirler. Bu şekilde travmatik bir hatıradan onu ifade ederek kurtulunacağını düşünürler. Ancak uygulamada bu metot nadiren iyi neticeler verdiği gibi daha sonra yapılan incelemeler de işleri daha kötüye götürdüğünü gösterir. Hatta bu metoda başvuranların bir yıl kadar sonra eskisinden daha korkulu ve stresli hale geldikleri gözlenir.
Kötü anıları silen kimyasallar
Bireysel Psikolojik Anlamlandırma'nın çöküşüyle beraber bilim insanları son olarak ulaştıkları bulgularla her hatırlama fiilinin aslında hafızanın kendisini de değiştirdiğini görürler. Genellikle hafıza oluştuğu zaman olduğu gibi kaldığı, geçmişin silinmez bir resmini sakladığımız kabul edilirdi. Oysa bunun böyle olmadığı ortaya çıkar. Son 10 yılda araştırmacılar hafızalarımızın durağan bilgi paketçikleri olmadıkları gibi sabit şekilde kalmadıklarını da gösterirler. Yeni araştırmalar, her geçmiş bir olayı hatırlama eylemiyle beyindeki hafızanın yapısının şimdiki zamana ait duygu ve bilgilerle değişim gösterdiğini ortaya koyuyor. Dolayısıyla geçmiş bir travmaya ait hatıraları açığa çıkarmak insanları rahatlatmadığı gibi tam tersine öfke ve stresi körükleyebiliyor.
Nörologların artık hafızanın neden ve nasıl değiştiği konusunda moleküler bir açıklaması da bulunduğundan bu yeni hafıza modeli sadece bir teori olmakla kalmıyor. Artık beynin bir şeyleri kalıcı kılmak istediği zaman bir takım kimyasallara başvurduğu biliniyor. Daha da endişe verici olansa bunlardan eşit miktarda küçük bir miktar karışımın zihindeki geçmişin izlerini tamamen silebiliyor olması. Bu ise, bu kimyasallardan oluşan bir karışımla yapılacak bir hapın istediğimiz zaman istediğimiz şeyleri unutabileceğimiz anlamına geliyor. Mevcut durumda araştırmacılar bu kimyasallardan birini tespit etmiş durumdalar. Diğerleri de belirlendiği takdirde hatırlamanın ya da istenmeyen hatıraları unutmanın bir seçenek haline gelmesi yakın bir gelecekte mümkün olacak. Farelerde işe yaradı 1970'li yıllardaki çalışmalarla hafızanın beyindeki hücreler arasında değişen bağlantılarla nasıl bir etkilenme ve elektriksel faaliyet olarak gerçekleştiği ortaya çıkarılır. Hafızanın nasıl oluştuğu artık bilinmektedir. Ancak hafızanın oluşumundan sonra nelerin gerçekleştiği hâlâ meçhuldür. 90'lı yıllarda New York Üniversitesi'nde bir nörolog olan Karim Nader, duygusal tepki üzerine çalışırken kimsenin bilmediğine ulaşır. İşe aklına gelen en basit soruyla başlar: "Hatıraların yani hafızanın oluşumu için yeni proteinlere gereksinim duyuluyor ancak bu hatıralar sonradan hatırlanırken ek olarak proteinler üretiliyor mu?"
Nader, bunların da üretildiği hipotezinden yola çıkarak bir beyindeki protein sentezini geçici olarak durdurarak bunun hatırlamada değişiklik yapıp yapamayacağının deneyine başlar. Düzinelerle deney faresini yüksek bir ses ve hafif ama acı veren bir elektrik şokuna tabi tutar. Yüksek sesten sonra elektrik şoku verilen fareler sesi her duyduklarında elektrik gelmeden korkudan titremeye başlarlar. Haftalarca buna alıştırılan farelere yine aynı ses verilir ancak bu defa beyinlerine hafıza oluşturulurken kullanılan protein sentezlerini engelleyen bir kimyasal da enjekte edilir. Bu halde elektrik şokundan önce verilen yüksek ses tekrar verildiğinde farelerin hiçbir tepki vermedikleri, haftalarca şartlandırıldıkları bir olayı hatırlamadıkları tespit edilir. Fareler her şeyi unutmuşlardır.
Buradan şu sonuca ulaşılır: "Hatırlama esnasında yeni proteinler üretilmezse orijinal hatıra var olmaya devam edememektedir". Bu hafızanın silinmesi anlamına da gelmektedir. Bu hafıza silinmesi başka şeyler de gösterir. Örneğin fareler protein sentezinin durdurulmasıyla bu durumda yine öğrenmeye ve kendilerinde korku yaratan başka sesleri hafızaya almaya devam etmektedirler. Sadece protein önleyici etkisi altında hatırlanmaya zorlandıkları şeyi unutmaktadırlar.
Hatıralar hep yeniden oluşturuluyor Amerikalıların yüzde 63'ünün inandığı gibi "hafızanın her gördüğü ve duyduğunu kaydeden bir video kamera gibi çalıştığı" yönündeki inancı sarsmak kolay olmayacaktır. 11 Eylül saldırılarından sonra William Herst ve Elizabeth Shortly liderliğinde çalışan bir grup psikolog o günün korkunç izlerinin etkilerini yaşayan yüzlerce insan üzerinde gözlemde bulunurlar. Saldırı gününe dair anlatılan hatıraları dinlemeye devam ettikleri gözlemleri boyunca sürekli ve düzenli olarak anlatılanların değişmeye başladığını görürler. Bir yılda detayların yüzde 37'si değişmiştir. 2004 yılında ise o güne ait nakledilen hatıra detaylarının oranı yüzde 50'yi bulur. Tekrar tekrar anlatımlarla aynı hatıraların içeriğinin giderek değişmekte olduğu gözlemlenir. Denekler hatıralarının ne denli değiştiği konusunda fikir sahibi bile değildirler, ancak o güne dair duygularının etkisiyle hatırladıkları her şeyin tamamen doğru olduğunu düşünmektedirler. Oysa defalarca tekrarlanan bu anlatımlar karşılaştırıldığında büyük değişiklikler olduğu açıkça görülmektedir.
Buradan şu sonuca ulaşılabilir: "Hatıralarımız onları hatırlama eylemiyle şekillenmekte ve onları yeniden hatırladığımız andaki şartlar içeriklerini değiştirebilmektedir". Bireysel Psikolojik Anlamlandırma'nın sorunlu kısmına dönersek dolayısıyla travmatik bir olayı hatırlamanın en kötü zamanı insanların dehşet ve üzüntü ile acı çektikleri dönemler olmaktadır. Yani bu metodun öngördüğünün tam tersi olmaktadır. Oysa olumsuz bir olayı sıcağı sıcağına ve etkileri sürerken tartışmak ya da ifade etmek için birkaç hafta beklenirse olumsuz duyguların silinmesine imkan tanınmaktadır. Bu halde kişiler hâlâ olumsuz olayı hatırlamakta ancak ona bağlı olarak hissedilen acılı duyguları bugünkü duyguların ışığında değerlendirebilmektedirler. Aradan geçen süre içinde, güvenli bir ortamda danışmanlar eşliğinde ve olayın sıcaklığı geçtikten sonra yapılan terapilerin bu manada daha olumlu sonuçlar verdiği ortadadır.
Narkotik maddeyle tedavi Ancak konuşma terapisi bu mekanizmaları işletmede tek yol değildir. Bu konuda ilgi çekici bir yaklaşım da Travma Sonrası Stres Bozukluğu için kötü hatıraları hatırlama yolunda hastalara ilaçlar verilen uygulamalara da başvurulmaktadır. Bunlardan klinik bir deneyde, 2010 yılında konuşma terapisi için hastalara MDMA ya da yaygın adıyla ecstasy verilir. İlaç hastaların bir yığın olumlu duyguyu açığa çıkarmasını tetiklediği için hastalar travmalarını da acı çekmeden hatırlarlar. Sonuç olarak geçmişteki kötü olay hap tarafından tetiklenen olumlu duygulara bağlı olarak hatırlanır. Bu araştırmanın sonuçlarına göre iki ayiçinde hastaların yüzde 83'ünün dramatik semptomlarında büyük bir düşüş gözlenir. Böylelikle ecstasy TSSB'nin tedavisinde önemli bir etken rolü kazanır. Başka araştırmacılar da farklı narkotik ilaçlarla kayda değer neticeler alırlar. 2008 yılında Alan Brunet'in 19 TTSB'den muzdarip 19 hastaya "propranol" vererek yaptığı terapide, kimyasalın etkisinde hatırlanan kötü olaylarda olumsuz duyguların yok olmamakla birlikte duyusal tezahürlerin ortadan kalktığı gözlemlenir. Bir hafta sonra ise "propranol" içeren ilacı alan hastaların kötü hatıraları ifade ederken placebo alanlardan çok daha fazla düşük stres gösterdikleri gözlenir.
Terapiyi yapan Brunet'e göre normal yaşayamayan bu insanlar birkaç seanstan sonra tekrar sağlıklı hallerine kavuşurlar. Ancak tüm bunlar travma sonrası etkileri doğrudan değil dolaylı etkileyen ilaçlar.
Nader gibi araştırmacılar bütün proteinlerin sentezini durdurarak hafızayı silme üzerine çalışırken, Columbia Üniversitesi'nden bir nörolog olan Todd Sactor ise 90'li yıllarda tek bir proteini hedefleyen çalışmalar yapar. Kinase C ya da PKMzeta isimli enzimi durduran bir inhibitör üzerinde çalışır. Sactor'a göre bu inhibitör bileşiminin verildiği hayvanlar kolayca unutmaktadır. Sactor ve ekibi yakın zamanda yaptıkları bir deneyle farelere yapay lityum enjekte ettikleri tatlandırıcıdan nefret ettirirler. Ancak ZIP denilen PKMzeta inhibitörü onlara bu nefretlerini unutturmayı başarır ve tıka basa yemelerini sağlarlar.
Tüm bu kimyasallarla elde edilen umut verici neticeler şimdi araştırmacıları hafızanın belirli kısımlarını silme konusunda oldukça cesaretlendirmiş görünüyor. Bu çalışmaların yakın gelecekte istenmeyen hatıraları ya da hafızanın beli kısımlarını silecek haplarla neticelenmesi şimdilik ön çalışma aşamasında olsa da gerçekleştirilmesi oldukça mümkün görünüyor.
Derleyen:Birol BİÇER/Bu yazı 01.03.2012 AKTÜEL 264'ncü sayıda yer almıştır.