Berivan Tapan/Aktuel
*Madem mesele dershane meselesi değil peki Cemaat ve Ak Parti arasındaki kırılma ne zaman başladı?
Meselenin dershane olmadığı, zannediyorum 17 Aralık'ta gerçekleşen operasyonla beraber taçlanmıştır. Türkiye'de Cemaat mensupları hariç hemen herkes yaşanan olayların politik bir hesaplaşma olduğunu düşünüyor; bunun yanı sıra yurt dışındaki pek çok ajans ve gazete de yaşananları Cemaat'in devlet içerisinde örgütlenmeye çalışmasına bağlıyor. Genel kanaat bu. Aslında uzun süredir de söylenen ve beklenen de bir kırılma bu. En azından bazılarımız için.
'CEMAAT 150 SANDALYE İSTEDİ, ERDOĞAN KABUL ETMEDİ'
Kırılma, izleyebildiğim kadarıyla son genel seçimlerin arifesinde yaşandı. Aslında daha öncesinde Zekeriya Öz'ün kızağa alınması gibi ÖYM'lerde yapılan bazı tayin ve görev değişiklikler, bu kırılmanın habercisiydi. Söylentiler genel seçimlerde, Gülen Cemaati'nin Erdoğan'dan mecliste 150 kadar sandalye istediği, Erdoğan'ın bunu kabul etmediği yönünde. 'Adayların kesinleşmesiyle kırılma gerçekleşti' deniyor. Ancak belli göstergeler de bu iddiaların doğru olma ihtimalini güçlendiriyor. Cemaat'e yakın bazı kalemlerin, bazı iş adamlarının ve bazı kuruluşların Ak Parti ile ilgili tavırlarının değişmeye başlaması da tam bu döneme denk geliyor. Yani kırılma Haziran-Temmuz 2011 sürecine denk geliyor diyebiliriz.
'HÜKÜMET YÖNLENDİRİLMEYE İZİN VERMEDİ'
*Cemaat sizce söylendiği gibi gerçekten Türkiye siyasetini yönlendirebilecek güçte mi? Cemaatin Türkiye'deki oy oranı sizce nedir?
Hem yönlendirebilecek güçte hem de değil. Türkiye'nin siyasetini çok uzun yıllar siyasiler hariç başka odaklar yönetti. Bu odaklar, evet güçlüydü, ancak izin verilmeseydi, bu vesayet saltanatı bu kadar uzun sürebilir miydi emin değilim. Bu yüzden Cemaat'in gücünü konuşmadan önce, bu yönlendirmeye izin vermeyen sivil bir hükümetin varlığının altını çizmek gerekiyor.
Erdoğan'ın "Kimse bu ülke üzerinde ameliyat yapmaya kalkmasın" ifadesi bu anlamda çok önemli. Cemaat belirli bazı yönleriyle güçlü. Medyası var. Birden fazla medya kuruluşuyla kamuoyu algısını yönlendirmede avantaj sağlıyor. ABD'deki Yahudi lobilerini anımsatan iyi bir lobi yeteneği var. Dershanelerden eğiterek üniversitelerde yetiştirdiği, bürokraside ve başka alanlarda belli noktalara yerleştirdiği insan kaynağı var. Bu kilit konularda kilit faaliyetlerde bulunmasına fırsat sağlıyor. Aynı zamanda kendi medyasının dışındaki medya gruplarında önemli yerlerde de bu şekilde insan kaynağı var. Bu da çok önemli. Çünkü kendi medyasının dışındaki kuruluşların da aynı algı yönlendirmesinde bulunması ibreyi kendinden yana çeviriyor. Aynı zamanda farklı çizgilerdeki medya patronlarıyla ittifak yaptığını gösteriyor. Bu bir network'ü olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda çeşitli sivil toplum örgütleriyle de network'ü var. Bunların arasında düşünce kuruluşları da var, iş adamları grupları da. Bunun yurt dışı ayağı da var yurt içi ayağı da...
'CEMAATİN OY ORANI TAHMİNEN YÜZDE 2-3'
Ancak Cemaat'in oy oranı, tahmin ettiğim kadarıyla yüzde 2-3. Fethullah Gülen'in sandık konusundaki emrini sorgusuz sualsiz yerine getireceklerin oranı ise bunun en fazla yarısıdır. Bu yüzden sandıkta çok büyük bir etki beklememek gerek. Lakin Hizmet Hareketi'nin sandığın belirleyiciliğine inanmadığını da gözlemleyebiliyoruz. Sivil iradeden ziyade, sermayenin ve bürokrasinin gücüne ve belirleyiciliğine inanıyor ve buna göre hareket ediyorlar.
*Tayyip Erdoğan'la Cemaat arasında gerilimde nerede duruyorsunuz?
Elbette Tayyip Erdoğan'ın yanında. Sebebi Hak'kın, hakkın, haklının ve halkın tarafında duran bir lider olması. Bu ülke, Erdoğan'la beraber bir cennete dönüşmedi, ancak büyük bir evrim geçirdi. Sivil siyasete, sivil iradeye, sandığa inanmayan insanlar artık söz sahibi olduklarını düşünüyor. Her türlü karalamaya, hatta çokça eksik ve hataya rağmen Türkiye müthiş bir evrim geçirdi. 80 yıldır büyüyüp geliştiğinin katbekat fazlası aşamayı son 10 yılda aldı. 30 yıllık savaşı bitirmek için büyük bir risk almış, Filistin'den Afganistan'a, Suriye'den Bosna'ya bir insanın yapabileceği en uç noktada mazlumun yanında durmuş olan bir lideri, 'Otorite'den izin almadan hareket edemeyen bir yapılanmaya elbette tercih ederim.
*Sosyal medyanın en çok okunan bloggerlarından birisiniz? Bunu neye bağlıyorsunuz? Geleneksel medya iddia edildiği gibi bitti mi?
Neden çok okunduğumu bilemiyorum. Bunu okuyuculara sormak lazım sanırım. Geleneksel medyanın bittiğini düşünmüyorum. Geleneksel medya, kendini yeni medyayla entegre ederek yaşamanın yollarını buluyor. Yeni medyada kendine alan açmayı ve kendi medyasında yeni medyacılara yer verebiliyor. Yeni medyayı bir rakip olarak değil, yeni bir pazarlama kanalı olarak görüyor. Bu kanaldan elde ettikleri gelirleri de artırdıkça, yeni medya, medya patronlarına daha da tatlı gelecektir.
*Yazılarınıza tehditle, şantajla tepki gösterenler oluyor mu? Bunlar son dönem arttı mı?
Yazılarıma gelen tehdit ve şantajlar, doğruyu söylemek gerekirse 7 Şubat krizi sırasında yaşadıklarımdan fazla değil. O dönemde ailem, işim ve hayatımla tehdit edilmiş ve endişelenmiş, çeşitli tedbirler almak zorunda kalmıştım. O günlerde bir Cemaat-Ak Parti kavgası gibi konularda yazmak bugünden daha zordu, bunu söylemek gerek. Gezi'yle, hatta Suriye meselesiyle başlayıp hala devam eden süreçte küfür, hakaretler arasına serpiştirilmiş birkaç tehdit mesajı aldım, ama bunları çok ciddiye almıyorum.
*28 Şubat ile hesaplaşmanın neresindesiniz?
28 Şubat yaşandığında 16 yaşındaydım. Kendi özelimde o dönemin etkilerini ben de ağır şekilde yaşadım; ama o dönemin mağdurları kadar değil. 28 Şubat davasının adaletle sonuçlanmasını en çok mağdurlar için istiyorum. Sadece askerle sınırlı kalmamasını, ardından medya ayağına yönelik de bir sürecin başlaması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca 28 Şubat'ın bir de sermaye ayağı var. 2001 kriziyle sonuçlanan o dönemde, hem sokaktaki vatandaş hem de ülke büyük bedeller ödedi. Hukuk arayışının buraya kadar varmasını diliyorum ancak davayla ilgili gelişmeler beni umutsuzluğa sürüklüyor. Bu davada da, eski vesayet ve yeni vesayetin bir ittifak geliştirdiğini, hukukun çıkarlar doğrultusunda eğilip bükülmeye devam ettiğini görmemek için kör olmak gerekiyor.
'NASIL OLUYOR DA GAZETECİLERİN HABERİ VAR AMA EMNİYETİN YOK!'
*17 Aralık ile başlayan ve devam eden operasyonları nasıl değerlendiriyorsun?
Ak Parti'de herhangi bir bakanın çok temiz, ak pak olduğuna şahitlik edemeyiz. Operasyondaki iddialar doğruysa bunun açığa çıkması bu ülke için hayırlı olacaktır. Ancak operasyonun yürütülüş şekliyle ilgili bazı soru işaretleri var. Başsavcının ya da emniyeti müdürünün haberinin olmaması gibi. 'Bakan B' gibi şahıs kod adlarıyla bile olsa bu operasyondan haberdar edilebilirlerdi. Bunun neden yapılmadığı da önemli bir soru işareti. Emniyetteki üst düzey insanların dahi haberi yokken çeşitli gazetecilerin haberinin olması da ilginç. Mehmet Baransu ve Emre Uslu gibi gazetecilerin attığı tweetlerden operasyondan haberdar oldukları çok açık. Bu operasyon bu kadar gizliyse bu gazeteciler bu bilgilere nasıl ulaştı peki? İddia edildiği gibi iddialar doğruysa biz de bunların ortaya çıkması istiyoruz. Ama özellikle internet üzerinden algı operesyonu yapılıyor. Sanık avukatlarının bile görmediği bilgi ve belgelere, kime ait olduğunu bilmediğimiz internet siteleri ve hesaplarından ulaşılabiliyor. Bunlar ciddi kafa karıştırıcı durumlar. Bu nedenle bu soru işaretleri acil ve net olarak giderilmeli.