Berivan Tapan/Aktuel
* Madem mesele dershane meselesi değil peki Cemaat ve Ak Parti arasındaki kırılma ne zaman başladı?
Aslında en büyük kırılma 7 Şubat krizinde oldu. Cemaat basınının Hakan Fidan'ı hedef alan haberleri ve köşe yazıları oldukça üzdü AK Parti'yi. Hatta Başbakan Erdoğan'ın,"alacaksanız beni alın Hakan Fidan'a emri ben verdim" demesi üzerine bile geri adım atmadı Hizmet basını.
Ama bu kriz topluma çok da yansıtılmadı ve "kol kırılır yen içinde kalır" anlayışı bir müddet daha devam etti. Ta ki dershane krizine kadar. Evet mesele dershane meselesi değil bunu Hizmet basınında yapılan haberlerden anlayabiliyoruz. Mesela Taraf gazetesinin manşetinin ertesi gün Hizmet basınının da manşeti olması oldukça düşündürücü.
* Yazılarınızda Cemaat ile fitnecileri ayırıp "Cemaate sempatisi olan biriyim" diyorsunuz. Sizce Ak Parti de böyle bir ayırım yapıyor mu?
Kesinlikle yapıyor. Aradakiler çekilse AK Parti'nin 11 yıldır yaptığı gibi camiayla çözemeyeceği hiçbir sorunu kalmaz. Mesela ben modern bir hayat tarzım olsa da inancımın gereklerini elimden geldiğince yerine getirmeye çalışan biriyim. İnancım gereği şahadet getiren herkesi birbiri ile kardeş görürüm. Başbakan da "Birlikte yürüdüğümüz kardeşlerimiz" diye bu ayrımı konuşmalarında çok net yapıyor zaten. İnançları nedeniyle hiç bir karşılık beklemeden dünyanın en ücra köşelerine giden insanlara saygı duyarım ama bu temiz insanları manipüle edip fitne çıkartan herkese uzağım.
* Cemaatin Türkiye'deki oy oranı sizce nedir? Cemaat sizce söylendiği gibi gerçekten Türkiye siyasetini yönlendirebilecek güçte mi?
Hakan Fidan olayı ile başlayan ve bugün "dershane" ile devam eden itirazlar aslında siyasi itirazlar. Ve bu bir dini Cemaat'in dili değildir olmamalı da. Cemaat uzun zamandan bu yana siyasi bir dil kullanıyor ve bu dilin kendi tabanında da rahatsızlık yarattığını biliyoruz. Siyaset alanı başka bir alandır. "Cemaatler birer STK'dır"dan bugün siyasal talepleri olan oluşumlarla baş başa kaldık. Bu ayrım yapılarak bu konuda karar alınmalı bence.
Tabi "toplumsal gruplar, kişiler siyasette söz söyleyemez" demiyorum. Bunun hangi kulvarda yapılacağının ayrımı yapılabilir. Çünkü Kültür endüstrisinin bu kadar yaygın olduğu yerde siz kimseye siyasette söz söyleme hakkınız yok diyemezsiniz. Ama siyasete yön verme, siyasete müdahale etme hakları seçilmişlerindir. Ve seçilmişlere, ne medya manipülasyonları yapılması ne de herhangi bir dayatma kabul edilemez.
Orada millet seçilmişlere görev vermiştir. Ha bu demek değildir ki "Cemaat siyaset yapamaz" tabi ki yapabilir burası demokratik bir ülke. Kurarlar bir parti ve siyaset arenasında yerlerini alırlar her parti gibi.
*Tayyip Erdoğan'la Cemaat arasında bir kavgada tek bir seçim hakkınız olsa hangisi ve neden?
Aslında bu soru elma ile armut kıyaslaması gibi. Ve maalesef bu tür soruları son dönemlerde herkes birbirine soruyor. Açık ve net söylüyorum. Hayatımda hiçbir Cemaat evine gitmedim bırakın onu maklube bile yemedim. Ama insana hizmet eden her yapıya her zaman sempati beslerim. Ama Cemaatin aşırı siyasi bir dile bürünmesi rahatsız etti beni. Hele dershaneler üzerinden sosyal medyaya yansıyan dil beni çok rahatsız etti ve açıkça söyleyeyim ürküttü. Çünkü siyasilerin görev alanı başkadır cemaat gibi dini bir grubun alanı bambaşka.
Başbakan Erdoğan ise bu ülkenin yüzyılda bir sahip olabileceği liderdir. Her şeyi bir kenara bıraksak bile Erdoğan, 40 binden fazla insanın ölümüne neden olan bir sorunun çözümü için cesurca davranmıştır. Kürt sorununu çözmek için irade ve kararlılık göstermiş biri kim olursa olsun ama kim olursa olsun benim nazarımda eli öpülecek biridir. Başbakan Erdoğan da nihayetinde insan, hataları vardır, olur da bunlar çok normal ama Başbakan Erdoğan'ın bu ülkeye olan aşkından ve samimiyetinden zerre kadar kuşku duymam.
*Son iki gündür süren operasyonları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu operasyon 'siyasette itibarsızlaştırma operasyonu'dur. Kim yetim hakkı yemişse cezalandırılmalı kim yapmışsa ama bu başka bir operasyon. Algı mühendisleri, bütün Ak partililer rüşvetçi, soyguncu, dolandırıcıymış gibi bir algı yaratıyor birkaç gündür. Hatta öyle bir algı mühendisliği var ki bir takım insanlar aynen Gezi olaylarındaki gibi dezenformasyon ile medya ve sosyal medya üzerinden algılarla oynuyor. Öte yandan, iddia edildiği gibi bu hükümet yetim hakkı yeseydi, tam 11 yıldır dünyada yaşanan ekonomik krizlerden bile etkilenmemeyi nasıl başarabilirdi? Yeni Şafak'ın "Bakanların oğlunu dinleyeceğiz diye izin alınmış. Ama Başbakan dinlenmiş" ifadelerinin yer aldığı haber de ilginç. Bu nasıl oluyor?
*Bazı yazılarınız birçok köşe yazarından daha çok okunuyor… Bunu neye bağlıyorsunuz? Örneğin; açık ve net bir dil kullanmanıza mı?
Evet, öyle de söyleyebiliriz. Sosyal medyanın ani ve hızlı bir şekilde hayatımıza girmesiyle birlikte özellikle gençlerin bilgiye da daha hızlı ve formül gibi ulaşmaya çalıştığını görüyoruz. Bunu, Twitter'ı ilk kullanmaya başladığımda keşfettim. Artık yeni bir dilin oluştuğunu terminolojik bir anlatıma değil de direkt bir anlatımın daha çok okunduğunu keşfetmem beni bu alana sürükledi diyebilirim.
Yani yazılarımda dolaylı anlatımlara sembolizasyonlara filan başvurmuyorum. Ne söylemek istiyorsam tüm samimiyetimle direkt ve açık söylüyorum. Samimi olduğumu anladıkları için okurlar da sağ olsun teveccüh gösteriyor.
*Yazılarınıza tehditle, şantajla tepki gösterenler oluyor mu? Bunlar son dönem arttı mı?
Üslubum yumuşaktır aslında mizacım da öyle. Buna rağmen "Hakaret küfür ve aşağılama" gibi tasvip edilemez sözlerle sosyal medyada çok sık karşılaşıyorum. Özellikle Başbakan Erdoğan'ın yaptıkları hakkında iyi şeyler yazdığıma daha da artıyor küfürler ve hakaretler. Ama hiç tehdit edilmedim ve şantajla karşılaşmadım.