Türkiye'nin en popüler siyasi köşe yazarlarını bir koro olarak düşünün. Şimdi de onların sesini bastıran bir çığlık düşünün. İşte bu röportaj serisinin konusu bu çığlıkların sahibi. Sosyal medyada yazdıkları "siyasi" bir yazıyla tüm köşe yazarlarının toplamından daha çok kişiye erişmeyi başarabilmiş kadınlar Aktuel.com.tr'ye konuştu.
"Bizde kırılacak kol kanat da kalmadı Hocam" başlıklı Fethullah Gülen'e ithafen yazdığı yazıyla twitter ve facebook'ta paylaşım rekorları kıran Cemile Bayraktar, Aktuel.com.tr'ye konuştu.
*Dershane tartışmasının hemen ardından "kolum kanadım kırıldı" açıklamasında bulunan Fethullah Gülen'e ithafen "Bizde kırılacak kol kanat da kalmadı Hocam" diye yazdınız. Kimilerine göre sert bir yazı kimilerine göre ise "onurlu isyan"ın kaleme dökülmüş haliydi? Size bu yazıyı yazdıran duygu neydi?
28 Şubat oldu. Bekledim, yazmadım. Gezi olaylarından sonra da bekledim. Ben cemaati tam 15 yıldır bekliyorum. Cemaate yönelik olumsuz bir şey yine de yazmazdım. Ama artık yazmaya mecbur bırakıldım.
Yazılarında Fethullah Gülen'e "abi" diye hitap edip, dostane girişler yazanlar oldu. Hep saygıdan, muhabbetten dolayı… Ama ben açık bir dil kullanmak istedim. Asıl üzüntü duyduğum nokta ise, birçok yazar arkadaşımın yazımı Twitter'da paylaşmayıp DM'den teşekkür etmeleri. Madem bu yazıya inanıyorsun o zaman neden paylaşmıyorsun? Kalben yazar camiasına kırgınım. Yazım tuttuğu için benzer yazılar yazdılar. Bu yazının ardından birileri için düşman oldum. Birileri için ise bu yazı, onurlu isyan gibi maksadını aşan ifadelerle verildi. O kadar uğraştan sonra sırf bir yazı ile anılmak da beni üzdü. Türkiye Darbeler Tarihi kitabını yazdım, birçok yazım ve denemem var. Magazinsel konuların dikkat çekmesi, Türkiye'de düşünce üzerine bir şey üretilmemesi, siyasi tespit ve çözümlerin gündeme gelmemesi, fanatik ve taraftar dille bunların ortaya konulması, bir Türkiyeli olarak benim için üzüntü verici bir şey. Cemaatle bu noktaya gelmek çok üzücü.
'CEMAATİN USULÜDÜR TAKİYECİLİK'
*Cemaati 28 Şubat'ta da beklediğinizi söylediniz. O dönemki tavrı nasıldı?
'Ak Parti, 28 Şubat'ın sonucu' denir. Evet, bu doğrudur. Ama Cemaat ne yaptı o dönem ona bakınca görüyoruz ki; 'Dershanelerime, okullarıma bir şey olmasın' düşüncesiyle hareket etti. Cemaat, o dönem, askere gıyabında ödül verdi. Ama bugün bu inkar ediliyor. Cemaatin tebliği usulüdür takkiyecilik. Ak parti tabanı ve cemaatin kalemleri arasındaki bu kadar çetin geçmesinin nedeni Ak Parti tabanındaki dindar kesimin cemaatin tebliğ metodundaki çok aşırı derecede diyalogcu tavrına; ifrat ve tefrit noktasında tepki göstermesidir. Kısmen dini bir mesele bu. Siyasi değil.
"GIK DESENİZ CEMAAT İÇİN DÜŞMANSINIZ"
*Peki, Gülen Cemaati ve Ak Parti arasındaki kırılma, sizce neden dershane olayıyla başladı?
Dershaneler, patlama noktasıydı. Cemaat, şimdiye kadar Ak Parti'ye kadar hiç çatışmacı bir tutum izlememişti. Cemaate karşı gık derseniz cemaat sizi hemen düşman ilan ediyor. İsrail'le, ABD'yle, Mali'yi işgal eden Fransa'yla hiçbir zaman çatışması olmadı. Cemaat bir dönem çıkarları uyuştuğu için Ergenekon çetesi için Ak Parti ile el ele verdi. Ama sonra cemaat devlet kadrolarında kadrolaşmaya başladı. Ak Parti'yi istediği gibi yönlendirmeye çalıştı. Yargı, polis kısmen ulusalcı ve darbeci kesimin elindeydi. Bir şekilde demokrasi için bunların tasfiyesi gerekiyordu. Ak Parti de tasfiye etti ama öyle bir tehlikeye ulaştı ki o dönem cemaat ele almışlar buraları. Bunun sonucunda demokrasi uygulansa problem değildi. Bu normaldi. Ama normal olmayan kadrolaşan insanların bu konumu kendi siyasetleri lehine kullanmaları. Bu da bir nevi geçmiş o ulusalcıların dönemindeki gibi totaliter laik dönemin kendinden başkasını tanımama dönemi gibi olmaya başlamıştı. Bir insanın cemaatten olması normal. Ama o görevi cemaati ve kendi çıkarları için kullanması problem.
Hakan Fidan'ın ifadeye çağrıldığı 7 Şubat krizi, benim için bir darbe girişimidir. Bütün bu olanların en büyük göstergesidir.
"CEMAAT DÜRÜST VE ŞEFFAF DEĞİL"
Cemaatle bağı olan BOYDAK da Gezi süresince maddi destek verdi. Fiili olarak orada olmasalar da bu şekilde destek verdi. İsteseler Gezi'ye açıkça destek de verebilirlerdi. Ama verdikleri bu gizli desteği şimdi inkar ediyorlar. Ama bunu yaparken gizli yapmaları ve farklı bir amaçla hareket etmeleri benim için… Cemaat dürüst ve şeffaf değil. Müslüman elinden dilinden emin olunandır. Benim cemaatle ilgili hayalkırıklığı noktasında buradayım. Söyledikleri, yazdıkları ve icraatları çok başka. Ben de Cemaat aleyhine konuşmayan, yayınlarını okuyan, yardım faaliyetlerine katılan, bu noktada takdir eden biriydim. Ama bu düşmanlıktan sonra savunma noktasına gelindi, geldik. Ak Parti de bu savaş karşısında şu anda savunma halinde.
*Cemaat, Kürt meselesinde hangi noktada duruyor?
4 hafta önce cemaatin radyolarında Gülen'in PKK'ya karşı açıklamaları yayınlanıyordu. "Dershaneler olmasa Kürt kızları kuma, Kürt erkekleri de terörist olurdu" ve Afrika kökenliler için "Yamyamlara medeniyet öğretiyoruz" deniliyordu. İşte Kürt meselesindeki tavırları…
"BANA 'AK PARTİ YALAKASI' DİYORLAR"
*Size "Ak Parti'ye yaranmaya çalışıyor" diyenler de oluyor. Buna karşın ne söyleyebilirsiniz?
Beni "Ak Parti yalakası" diye eleştiriyor Cemaat. Oysa özellikle Kürt meselesi üzerinden Ak Parti'yi eleştiren yazılar da yazdım. BDP'lilerin dokunulmazlığını kaldıramazsınız diye yazılar yazdım Taraf'ta. Başörtülü aday yoksa ben de yokum dedim geçen seçimlerde. İktidarlar zaten güçtür. Yazarlar tarafından desteklenmeye ihtiyacı yoktur. Aksine yazarlar tarafından savunulması zuldür. Ancak Gezi ile birlikte Ak Parti'ye kast etmiş sivil darbe niyetini görünce hem kendimi, elde ettiğim hakları korumak hem de bu adaletsizliğe karşı durmak için adalet gereği yazılar yazdım.
'KASETLER, SEÇİM YATIRIMI'
*Biliyorsunuz bu dönem 'kaset' sözcüğü çok kullanılıyor…
Bir takım kasetler var. İnsanlar tehdit ediliyor. Kimin elinde hangi kaset varsa ortaya koysun bence. Böylece siyaset de arınır. Asıl önemli olan bu kasetlerden çok, bu kasetlerin kimin ne için çektiği. Tam da seçimlerden önce bu kasetlerin ortaya çıkması da düşündürücü. Örneğin Clinton ve Monica'nın kasetleri tam da seçimlerden önceye denk gelmişti. Kimse bilmiyor muydu bu ilişkiyi? Elbette biliyorlardı ama beklendi ve tam da seçim döneminde bu kaset ortaya çıkarıldı. Aynı şekilde Deniz Baykal'ın kaseti de tam da seçim öncesine rastladı. Bu kasetler seçim önceleri için yatırım amaçlı çekildiği ortada. Bu kasetlerden bahseden kişi Mehmet Baransu. Çıkarsın ortaya o zaman. Taraf'ı çözüm sürecinde hükümete karşı kullandı. Türkiye'de kalem ahlakı açısından emperyalist Batı'nın Ortadoğu'da ve Afrika'da yaptığı işgalleri eleştiren tek satır yazıları yoktur bunların. Bu noktada kalemini ne için kullandığın önemlidir. Kendin için mi cemaat için mi yoksa haktan yana mı? Ahmet Şık ve Hanefi Avcı'nun durumu ortada. Yarın kimin ne şekilde iftira atacağını bilmiyorum. Bence birçok yazarın susma nedeni de bu. Bende de bunun tedirginliği var elbette. Dünün siyasi yok etme mekanizması silah ve faili meçhuldü. Şimdi ise, 'itibarsızlaştırma' yöntemi kullanılıyor.
'CEMAAT BU SEÇİMLERDE…'
* Yerel seçimlerde durum ne olur? Cemaatin CHP'nin İstanbul adayı Mustafa Sarıgül'ü destekleyeceği konuşuluyor…
Duyumum şöyle; cemaat siyasi bir girişim için ön çalışma yaptı. Ama bunun sonucu bir hayalkırıklığı olduğu için ellerini eteklerini bu girişimden çektiler. Ak Parti içinde de mevcut yaşanılan durum nedeniyle dilediklerini yapacakları için kararsız ve beklemekten yana bir tavır içine girdiler. Vaktiyle Ecevit'i desteklediği için cemaat bu grubun kimi destekleyeceklerini bilebilmem söz konusu değil.
"İSKİPİLİ ATIF HOCA'NIN SUÇU NEYDİ?"
*Okul döneminiz ve başörtüsü desem aklınıza ne gelir?
İmam Hatip'te okudum. Orta 2'de İnkılap hocamın İstiklal Mahkemelerinden övgüyle söz etmesi üzerine ertesi gün okula kitaplıktan indirdiğim kitaplarla gittim ve hocaya İskilipli Atıf Hoca'nın suçunu sordum. 90 ortalamamın olmasına karşın bana 0'a yakın kanaat notu kullandı. Lise 2'de dersi çok sessiz anlatan bir öğretmenime duyamadığımı söylediğimde, bana "Başörtün barikat yapıyordur" dedi. Lise 2'de de dersi çok hızlı anlatan bir Matematik hocama biraz daha yavaş anlatmasını rica ettiğimde bana "Başınızı örtmeye devam ettiğiniz sürece bu dersi böyle anlatacağım" dedi. Yine bir İngilizce dersinde ise öğretmenim "Öğreneceksin de ne olacak?" diye yanıt verdi.
Üniversitede ise Mimarlık okuyordum. 28 Şubat süresinde hiçbirisinden hiçbir kötü muamele görmedim. Laik insanlardı dindar değillerdi ama hiçbir baskı kurmadılar. Yalnızca YÖK'ün baskısı vardı. Ferit Berna'nın özem baskısıyla zulüm bu kadar ağır işlendi.
O dönem 19 Mayıs Üniversitesinde okuyan bir arkadaşım başının üzerine şapka takıp okula girdiği için arkasından güvenlik görevlileri koşuyordu. Düşünün bir kız üniversite kampusunda koşuyor ardından da iki güvenlik görevlisi adam…
'KAFANDA O AYAĞINDA O…'
Aklıma gelen bir diğer olay da şu: Bir arkadaşımın doğumgünüydü. Ona bu nedenle çiçek almıştım. O da elinde çiçekle amfiye girdiğinde hocası sınıftan atmaya çalıştı. Hala doğumgünlerinden nefret ediyor.
Başörtüsü bir kimliktir, bir ayrıntı değildir. Dileyen açıp kapayabilir ama durum benim için bu. Yolda bazen kadınlar durup neden başımı sağdan sola örttüğümü soruyor.
Ergenlik döneminde kendi isteğimle örttüm. Ananeme gidiyordum. O dönem Samsun'un laik bir ilçesinde yaşıyordu. Yolumun üzerinde bir terlikçi tezgahı vardı. Turuncu çiçekli bir terlik beğenmiştim. Fiyatını sordum satıcı kadın bana "Kafanda o ayağında o çok güzel idare edersin" dedi. Kısa bir süre ananeme giderken başımı açtım. Baskının yarattığı kompleksle mücadele ettik hep.
'OTOBÜSTEN İNDİRİLİP ZORLA KIZLARIN BAŞI AÇILIRDI'
19 Mayıs Üniversitesindeydim. Otobüsü indirip eylem yapılmasın diye oradaki başı kapalı kızların başlarını açtırıyorlardı. Biz buralardan geliyoruz. Birikmiş bir konuşamama, bastırılma söz konusu. Doğal olarak insan içinde olumsuz psikoloji içerisine giriyor insan.
Bu noktada iki tercihimiz vardı. Birincisi; ya bu psikoloji içerisinde erirsiniz ve dönüşürsünüz ya da bunlarla en iyi şekilde mücadele edersiniz. Ben de ikinci seçeneği tercih edip mücadele etme yolunu seçtim.
'İÇİMDE BÜYÜK BİR KIRGINLIK VAR'
*28 Şubat ile ilgili şu anda nerede duruyorsunuz? İç hesaplaşma sizce bitti mi?
Salih Mirzabeyoğlu hala içeride. Yakup Köse'nin davası hala sürüyor. İçimde büyük bir kırgınlık var. 28 Şubat yargılamalarını hala konuşamıyoruz. Hala dershane üzerinden konuşuyoruz. Bunun konuşulması gerekiyor.
'KOYUN MUAMELESİ BİTTİ'
*Yazılarınız bu meslekte yıllarını devirmiş birçok yazardan daha çok okunuyor. Sizce bunun nedeni nedir?
Şöyle bir durum var. Önceden gazeteciler ve yazarlar tepeden servis edilirdi. Herkes okuyor gibi kabul edilirdi. Muhteşem analiz gibi anonslarla servis edilirdi yazıları. Ama artık internet ile birlikte okuyucuya koyun muamelesi bitti.
*Derindüşünce nasıl bir site?
Derindüşünce, kendi bünyesinde kitap ve dergi çıkaran bir site. Siyasetten müziğe edebiyattan yazıların bulunduğu bu yazıların PDF formatında bulunabildiği bir site. 7 yıldır Derindüşünce'nin yazarıyım. Radikal'de ve Taraf'ta da yazılarım yayımlandı. "Ne mutlu insanım diyene" sloganıyla yola çıkan derindüşünce'nin ödülleri de var: Genel Kurmay irtica dalında birincilik ödülü, İzmir cumhuriyet başsavcılığı özel ödülü (Ordu yıpratma dalında), 2010 Hanefi Avcı Altın Komplo yarışması (Bilim-kurgu dalında altın madalya) gibi… Derindüşünce o kadar özgür ve kendine özgü bir sitedir ki burada "hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir."
*İleride kendinizi nerede görmek istiyorsunuz?
Okula ara verip geri döndüğüm için şu anda İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde 1. sınıfta okuyorum. İleride akademide kalmak istiyorum. Kalmak istememin arkasında yatan neden de sadece gündemi yazan, gen geç yazılar yerine içini doldurmak bir alanda uzmanlaşmak istememden kaynaklanıyor.
YARIN MERYEM GAYBERİ