Sabah gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı bugün de "Emniyet-Yargı cuntası" ve "polis-yargı vesayeti"ne karşı herkesi demokrasi mücadelesine çağıran bir yazı yazdı. Ancak Ak Parti'yi ve Erdoğan'ı savunan sözde "demokratlara" da veryansın etti.
"Meşru olanla gayrimeşru olanın mücadelesinde hangi taraftasınız" diye soran Kütahyalı, bazı Ak Parti'yi destekleyen yazarların da cuntaya teslim olduğunu yazdı.
Kütahyalı'dan çarpıcı bölümler şöyle:
AK PARTİ'Yİ DESTEKLEYEN YAZARLARIN ÇOĞUNLUĞU KORKUYOR
Hürriyet'ten Mehmet Y. Yılmaz şöyle yazmış…
AKP medyasına hâkim olan görüş şu: Askeri vesayet bitti ama şimdi de "vesayetçi polisler ve onların yardakçısı vesayetçi savcılar ve hâkimler" seçilmiş hükümeti devirmeye çalışıyor. Bu cümle Rasim Ozan Kütahyalı'nın: "Emniyet-yargı cuntası, şu an aktif biçimde sivil hükümeti yıpratma faaliyeti yürütüyor."
Yılmaz benim cümlelerimi alıntılayıp AK Parti'yi destekleyen medyada hâkim olan görüşün benim görüşüm olduğunu yazmış. Keşke öyle olsa ama ben pek öyle bir manzara görmüyorum. Çünkü demokrasiye karşı girişilmiş bu cunta faaliyetlerini açıkça yazma cesaretine sahip köşe yazarı sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. AKP mensuplarının ve AKP'yi destekleyen yazarların çoğunluğu korkuyor.
RİSKSİZ YANDAŞLIĞIN ADI DALKAVUKLUKTUR
Erdoğan'a vesayet eden cuntaya teslim olan epey sayıda yazar var. Bakıyorum hâlâ sıfır öneme sahip CHP ve solcularla uğraşıyorlar. Risksiz yandaşlık hastalığı çok yaygın. Risksiz yandaşlığın adı hiç şüphesiz ki dalkavukluktur.
BUGÜN MESELE EMNİYET-YARGI VESAYETİNE KARŞI ERDOĞAN'I SAVUNABİLMEKTİR
Bugün AK Parti'nin icraatlarını CHP'ye ve diğer partilere karşı savunarak günü kurtarmaya çalışan yazılar çöptür… Şu anki mesele seçimle işbaşına gelmiş meşru siyasi iktidarın lideri Erdoğan'ın varlığını Emniyet-Yargı vesayetine karşı savunabilmektir. 2007-11 arası askeri vesayete karşı her namuslu insan ve her gerçek demokrat meşru sivil siyasetin yanında saf tutmak zorundaydı. Bu şekilde saf tutmayanların itibarı iki paralık oldu. Cesaretle önlerde saf tutarak askeri vesayete direnenler de bu süreçte büyük itibar ve güç kazandı. Asker vesayetini destekleyenler ve suskun kalanlar adım adım önemsizleştiler ve marjinal hale geldiler. 2007-11 döneminde askeri vesayete karşı dik duramayan yazarlar aslında kendi kendilerini tasfiye ettiler. Şimdi tasfiye olmalarına başka bahane aramasınlar. Suçlu olan kendileridir…
POSTALCILIKLA PANZERCİLİK AYNI KAPIYA ÇIKAR
Bu arada askeri vesayet yerine polisyargı vesayetini tesis etme amacıyla 2007-11 döneminde TSK'ya karşı çıkan yazarlar olduğunu da son iki yılda herkes öğrendi. Bu kişilerin de yukarıdakilerden farkı yoktur. Polis vesayetini savunmanın hiçbir meşruiyeti yoktur. Postalcılıkla Panzercilik aynı kapıya çıkar. Meşru konum her türlü bürokratik-yargısal vesayete karşı sivil siyasetin yani demokrasinin tarafında olmaktır… Düşünmek TARAF olmaktır…
KENDİNE DEMOKRAT DİYEN YAZARLAR AYNAYA BAKSIN
Şimdi yine büyük bir demokrasi imtihanından geçiyoruz… Kendine demokrat diyen tüm yazarlar aynaya baksın ve sorsun. Emniyet-Yargı cuntasının mı tarafındasınız yoksa sivil siyasetin tarafında mı… Recep Tayyip Erdoğan'dan nefret bile etseniz eğer gerçek demokratsanız cuntalara karşı Erdoğan'ın varlığını savunmak zorundasınız. Çünkü Erdoğan demokratik yolla işbaşında bulunan meşru Başbakandır. Emniyet-Yargı cuntasının hepimizin bildiği faaliyetleri ise gayrimeşrudur. Bu olay esasen meşru olanla gayrimeşru olanın mücadelesidir. Cemaat-AKP kavgası değildir. Adım gibi biliyorum ki Hizmet tabanının çoğunluğu da polis-yargı vesayetine karşı demokrasinin yanındadır.