Ölüm haberini sabahın 6'sında okudum. Şimdilik çok kısa yazıyorum. İşte bu adamın önünde, Serbestiyet olarak sessizce eğilmeliyiz. Evrenselliğin 20. yüzyıldaki en büyük birkaç isminden biri göçtü bu dünyadan. Gerçek bir insandı. Mağdurdu, mazlumdu, âdildi, barışçıydı, bağışlayıcıydı. Kin ve intikam peşinde bölmeyi ve bölünmeyi değil, birleştirmeyi ve bir arada tutmayı başardı.
Bu değerlerin ve derslerin üzerinde, yeryüzünde belki en fazla Türkiye'nin düşünmesi gerekir. Çünkü biz de âdetâ bir, hattâ birkaç apartheid sonrasında yaşıyoruz. Bizim de 21. yüzyıl başlarına kadar uzanan Türk ve Beyaz Türk vesayet rejimimiz en az iki bakımdan sosyal ırkçılıktı, sosyal ırkçılıktır.
Geçmişte, bizim Mandela'mız nerede diye çok hayıflandım. Türkler ve Kürtler, dindarlar ve laikler olarak zıt, hattâ düşman kültür kıtaları arasında köprüler kurabilecek, birbirinden uzaklaşma eğilimi gösteren bu tektonik levhaları tekrar birbirine yanaştırabilecek, tarihi onarabileceksek, tek bir büyük Mandela çıkartamayacaksak da, hepimizin bir parça Mandela olabilmemiz lâzım.
Halil Berktay / SERBESTİYET