Mesele dershane değil hâlâ anlamadın mı?
"İlk olarak hükümetin, İsrail ile olan sorunlu ilişkileri Gülen hareketi içindeki hoşnutsuzluğun kaynaklarından biri. Türkiye'nin İsrail ile çatışma içinde olmaması gerektiğini düşünüyorlar. Çünkü Gülen hareketi İsrail ile olan çatışmanın Türkiye'yi Batı'dan uzaklaştırdığını ve ülkeyi İran, Rusya ve Ortadoğu'ya yakınlaştırdığını düşünüyor. "
Emre Uslu Today's Zaman'da yazdı bunları.
Yukarıdaki tespitin özeti şu:
"Cemaat, İsrail ile ilişkilerin bozulmasından rahatsız."
Niyeyse?
Peki İsrail ile ilişkiler niye bozuldu?
Çok net!
Filistinlileri öldürdükleri, onlara zulmettikleri, yurtlarından çıkardıkları için.
Dönelim başa.
"Cemaat İsrail'in Filistinlileri öldürmesinden rahatsız değil."
Ya?
"Öldürmeyin denmesinden rahatsız."
Başka.
Mavi Marmara gemisinde 9 Türk vatandaşını şehit ettikleri için.
Cemaat bundan da rahatsız değil.
Hatırlatmak gerekirse İsrail bile özür diledi…
Bekledim.
Cemaatin "resmi" sözcüsü Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ndan bir açıklama, kınama, düzeltme, yalanlama bekledim.
Gelmedi.
Birkaç gün daha bekleyeceğim.
Gerçekten böyle mi düşünüyorlar, göreceğiz.
Aslında dershane meselesi gerçek bir tartışma değil.
Dershaneler dönüştürülmeseydi de bunlar yaşanacaktı!
Mesele dershane değilse nedir peki?
O halde Emre Uslu'nun yazısına biraz daha yakından bakalım.
Daha yakından.
Bir kez daha, bir kez daha söyleyeyim.
Mesele "enerji"!
Türkiye'nin bölgede güçlenmesini, büyümesini istemiyorlar.
Kürt meselesinin hallinden rahatsızlar.
Kim mi?
Bir kez daha anlatayım.
Tarih 14 Mayıs 2013.
Yaklaşık altı ay kadar önce.
Financial Times Gazetesi, "Türkiye Washington'a baş kaldırıyor" diye yırtınıyordu.
Gazetenin yazarı Daniel Dombey, "Türkiye'nin kendi Kürt toplumuna yönelik açılımlar yaptığı bir dönemde hazırlanan anlaşma, Ankara'nın enerji zengini Kuzey Irak'taki nüfuzunu artırırken ülkenin büyük büyüme hedeflerine ulaşmasına da yardımcı olabilir" diyordu.
Amerikalılar, İngilizler, İsrailliler adına.
Ama Türkiye bu yırtınmalara kulak asmadı.
Tehditlere aldırış etmedi.
Direndi.
Sonra ne mi oldu?
On beş gün sonra Türkiye'de Gezi diye bir darbe girişimi sahnelendi.
Erdoğan'ı devirip Kuzey Irak'la yapılan enerji anlaşmasını sonlandıracaklardı.
Başaramadılar.
Şimdi biraz daha geriye gidelim.
Şubat 2013'e.
İsrail'in Calcalist (Ekonomist) Gazetesi, Başbakan Netanyahu'nun koalisyon hükümetini kurduktan sonra Türkiye ile ilişkileri düzeltmek için bir dizi projeyle Türkiye'nin kapısını çalacağını iddia etti.
Peki neydi o projeler?
Sıkı durun!
Güney Kıbrıs ile gaz çıkarımı konusunda çalışan Delek Firması ve İsrail'in Akdeniz'deki gaz yatakları Tamar ve Leviathan'ı işleten Ratio adlı şirketlerin çıkardığı doğalgazı, deniz altından Türkiye vasıtasıyla Avrupa'ya taşımak.
İsrail için öylesine hayatiydi ki bu proje, bir ay sonra Netanyahu Erdoğan'ı arayıp özür diledi.
Lakin Türkiye, buna rağmen İsrail'in projesini elinin tersiyle itti.
O günlerde Enerji Bakanı Taner Yıldız, Kanal 7'de katıldığı programda sevgili dostum Mehmet Acet'e şunları söylüyordu:
"Başka proje yapacak ülke mi kalmadı ki, dokuz şehidimiz varken kalkıp İsrail ile enerji projesi yapalım."
Ve bugün.
Türkiye, Kuzey Irak'la ve Bağdat yönetimiyle anlaştı.
Birileri çıldırıyor.
Hâlâ bunu engellemek için yırtınıyor.
Emre Uslu'nun yazısına bu gözle bir daha bakın.
Ve son bir not.
Gezi'de bazı basın yayın organları kendisinden asla beklenmeyecek bir şey yaptı.
Destek oldu.
"Sahi siz Gezi darbesine niçin destek verdiniz kuzum?"
Bu arada unutmadan; "Diyarbakır'daki tarihi günü de tek kare yayımlamamıştınız."