Pazar notları: Dalıp gitmek!
Bazen her şeyi bırakıp gitmek gelir içimizden. Çekip gitmek! Yapamayız.
Sadece mecburiyetlerimizle değil, sevgilerimizle de kuşatılmışızdır. O zaman imdadımıza "dalıp gitmek" yetişir.
***
Anlamak için acı çekmeyi göze almak gerekir. Bu yüzden daha baştan anlamak istemeyiz.
***
İyiliği düşünmeden "iyi bir hayat" düşlemek! Bir düş değil, düşüş bu!
***
Herkes birbirine poz veriyor. İnsan içine çıkmak kamera karşısına geçmek gibi bir şey oldu.
***
Antropoloji çok açık biçimde ortaya koymuştur.
Tarih boyunca bütün kültürlerde dokunmaya korku ve kuşkuyla yaklaşılmıştır.
Bu hiç de temelsiz bir korku ve kuşku değildir.
Çünkü dokunmak yaptığı gibi yıkabilir de. Çünkü merhem olduğu kadar yaradır da. Yani dokunmak, dokunur insana!
***
Kaybedince sızlanarak "hayat boşmuş" diyenlere gülüp geçiyorum. Kazandığında bütün samimiyetinle "hayat boşmuş" diyebiliyor musun, asıl olan o!
***
Beğenilmek... Melek yüzlü şeytan.
***
Gündüzler gevezedir. Fakat anlattıklarını anlamak için geceleri bekleriz.
***
Michel Tournier'in aşkla arzunun arasına çektiği şu çizgiyi hep aklımda tutarım: "Aşk, yüzü sevmektir."
***
Dostlar yok artık! Konjonktüre uygun müttefikler revaçta.
***
Halktan olmakla halkçı olmak arasında kalın bir çizgi var. Halk, halkçıların "öteki"sidir! Bunu saklamaları gitgide zorlaşıyor.
***
Her seferinde ilk kez görüyormuş duygusuyla kalbimi çarptıran manzara: Boğaziçi Köprüsü'nden Sarayburnu, Haliç girişi ve Marmara açıklarının görünüşü. Hele bir de güneş batıyor veya şehrin üzeri yavaş yavaş bulut kümeleriyle kaplanıyorsa...
Birden frene basıp durmamak için zor tutuyorum kendimi.
(NOT: Köşemden uzak kaldığım bir hafta boyunca eski "Pazar notları"mı karıştırdım.
Bazılarını ayırdım. Üzerlerine tekrar düşündüm, baştan yazdım. Yukarıdakiler bu elden geçirilmiş notların bazıları...)