Yenişafak yazarı Hilal Kaplan, bugünkü yazısında Yakup adlı bir gençten söz ediyor. Şöyle diyor Kaplan; "Yakup daha 14 yaşındaydı. Ailesiyle yemek sofrasında oldukları bir akşam evlerine baskın yapıldı. Ellerini arkadan kelepçeleyip, başına siyah bir çuval geçirerek karakola götürdüler. 'Gidince görürsün aslanım nereye gittiğini!' açıklamasını yapmayı da ihmal etmediler. Çırılçıplak soyup öldüresiye dövdüler. İşkence dayanılmaz hale gelince de 'Babanın da haberi var, 'imzalasın, eve gelsin' dedi' yalanı eşliğinde 'suç kağıdı'nı imzalattılar. Karakolda geçirdiği o gece, cebinde bir hafta sonra gitmek için para biriktirerek aldığı Sezen Aksu konserinin bileti vardı. Bir de geleceğe dair hayalleri ve ümitleri…"
Kaplan'ın sözünü ettiği kişi bugün 32 yaşında olan Yakup Köse…
1981 yılında Erzincan'da doğan Köse, 1987 yılında ailesi ile birlikte Antalya'ya yerleşmişti. 28 Şubat sürecinde, daha imam hatip lisesi 2. sınıf öğrencisiyken, Antalya'da Refah Partisi tarafından düzenlenen Çeçenistan ile ilgili bir eyleme katıldığı için göz altına alındı. 14 yaşındaydı. İBDA-C örgütü üyesi olduğuna ilişkin bir dergi ve kendi ifadesine göre bir su borusu delil olarak kullanıldı.
Köse, yıllar sonra şöyle söyleyecekti:
"Örgütle bağlantıya delil olarak evde buldukları bir dergiyi ve sıhhi tesisatçı olan babamın evdeki borusunu gösterdiler. Halbuki hiçbir eyleme karışmadım. İBDA-C'nin ne olduğunu bile bilmiyordum."
Dokuz gün tutulduğu terörle mücadelede zorla örgüt üyesi olduğunu kabul ettiği bir belgeyi imzaladı. İddianamede İBDA-c adına, İsrail şirketlerinin dahil olduğu 7 yere bombalı saldırı yapmakla suçlandı. İki ay sonra, anayasayı yıkmaya teşebbüsten idam cezası konusunda mütalaa verildi ve mahkemesinde idam cezasına çarptırıldı. Yaklaşık 10 yıl cezaevinde yattı.
Akit'e konuşan Köse, yaşadıklarını şöyle anlattı: "O zamanlar Avrasya Feribotu kaçırılmıştı. Refah Partisi Antalya İl Başkanlığı, Avrasya Feribotu'na destek mitingi yapmıştı. Ben de oraya katılmıştım. Bir gece evimize operasyon düzenlediler. Beni alıp götürdüler. Emniyette polisler zorla ifademi aldılar. Savcıya çıkarken polisler 'Sakın ifadeni değiştirme. Eğer değiştirirsen. Seni götürür sabaha kadar döveriz' dediler. 'Babanı ve kardeşini de içeri alırız' dediler. 'Zaten yaşın küçük hemen çıkarsın merak etme' diyorlardı. Aralarında birbirlerine 'İyi operasyon yaptık değil mi, iyi prim alırız. 25 milyon alır mıyız?' diye soruyorlardı. O zamanlar dindar insanlara operasyon yapmanın karşılığında ödül alıyorlardı.
İzmir DGM'de yargılandım. Zaten 3 defa duruşmaya katıldım. Her duruşma 5 dakika falan sürüyordu. Hakime 'Benim bir suçum yok. İmam hatipte okurken Taraf dergisini spor dergisi diye aldım, okudum o kadar. Bir de gösteriye katılmaktan başkada bir şey yapmadım. Ne örgütü bilirim ne de atılı suçları bilirim' dedim. Ayrıca yaşım küçük olduğu için Çocuk Mahkemesi'nde yargılanmak istediğimizi yazılı olarak talep ettik. Ancak Mahkeme reddetti. Özellikle de babamın tesisat borusu konusunda talebimiz oldu. Onu da reddettiler. Ne olduğunu anlayamadık zaten. 2-3 ayda her şey bitti.
9 gün Terörle Mücadele'de işkence gördüm. 14 yaşındaydım. Sorguda ne olduğunu bile anlamadığım, bilmediğim sorular soruldu. Bana kabul edersem çıkacağımı, dışarıda ailemin beni beklediğini söylediler. Ben de o zaman bana uzatılan kağıtları korkuyla imzaladım. Aslında İBDA-C'nin açılımını bile bilmiyordum.
Mahkemeye çıkarıldım ve hemen tutuklanma kararı verildi. Bir gün infaz kalemi iddianamemi getirdi, aldım okuyorum. Acaba tahliyem mi geldi diye. Maalesef ben neymişim ki devleti anayasal düzenin silah zoruyla devirmeye teşebbüs etmişim. Emin olun o an anayasa, düzen, teşebbüs kavramlarını bile anlamayacak kadar yetersizdim... Mahkemeye çıkarıldım. Annem de gelmişti mahkemeye. Tam 1,5 senedir annemi görememenin hasretiyle elini öpmek istedim. Bir komutan annemi ve beni itti; 'Yassak' dedi. Bunu hiç unutamam.
Hakimin suratını görünce bütün umutlarım yıkıldı. Karar verildi; 'Yakup Köse'nin anayasal düzenin silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs ettiği suçu anlaşıldığından 146/1 maddesi idam cezasına, iyi halinden dolayı müebbet hapis cezasına, yaşının 18 yaşından küçük olduğu için 55. madde uygulanarak 18 yıl 8 ay hapsine' diyerek kararı verdi ve kalemimi kırdı.
Antalya, Nazilli, Bandırma, Eskişehir ve Bolu'da E tipi cezaevlerinde kaldım. Yaklaşık 10 yıl içeride kaldım. İçeride adam öldürmekten, yaralamaktan ve çeşitli suçlardan insanlar vardı. İnsanlar, 'Siyasi suçluya bak' diye benimle dalga geçiyorlardı. Aslında yasal olarak çocuk ıslah evine konmam gerekirken E ve F tipi cezaevlerine koydular. 14 yaşında olduğum için Çocuk Mahkemesi'nde yargılanmam gerekirken neden DGM'de yargılandım? Çocuk ıslah evine konmam gerekirken neden E ve F tipine konuldum? Bu mudur ıslah etme? Bu mudur topluma kazandırma? Bundan sonra geçmişin izlerini nasıl sileceğim?
2005 yılının başında cezaevinden çıktım. İşsizim, insanlar bana garip gözlerle bakıyor. 10 yıldır içeride haksız yere yatırılmamın hesabını kim verecek? Adaletin yerini bulmasını istiyorum. Ergenekon ve Balyoz operasyonlarında o zamanki mahkeme süreçlerini etkileyecek belgelerin çıktığını görüyoruz. Zaten benim tutuklanmamı o zaman DGM'nin üyesi olan askeri hakim istemişti. Yani birileri tarafından dikte ettirildiği anlaşılıyor. 28 Şubat sürecinin bütün aktörlerinden hesap sormak istiyorum. Maddi ve manevi tazminat davası açacağım."