Arda Uskan/AKTÜEL
Çok ilginç formatlı bir programa başladınız A Haber'de... "Yaz Boz"un fikir babası kim?
Ergün Diler: Fikri ilk ortaya atan Bekir Hazar... "Her gün yazdıklarının farkında mısın; ben bir yazından üç program malzemesi çıkarırım, var mısın; bu işe soyunalım mı" diye bir teklif getirdi." "Ekranda sen yanımda olacaksan, ortaya sıra dışı bir şey çıkaracaksak varım" dedim.
Böyle uzun soluklu bir program senin ilk deneyimin oluyor... Bekir Hazar'ın ekran tecrübesi çok daha fazla...
Bekir Hazar: Öyle... Ben önce gazetede spor muhabiri olarak başladım işe. Derken televizyona geçip Ahmet Hakan'ın, rahmetli Savaş Ay'ın, Reha Muhtar'ın haber programlarının yapımcılığını üstlendim... Sonra magazine de el attın yanılmıyorsam... B.H.: O da Can Tanrıyar sayesinde oldu... Televizyonda bir tek dizide oynamadım senin anlayacağın...
"Yap Boz"un diğer haber programlarından farkı ne?
E.D.: Bir kere cesur ve sınırsız...
Herkes kendi programı için cesur der... Nereden geliyor sizinkinin cesareti?
E.D.: Bizler "Kahrolsun Oligarşi" sloganı ile büyüdük. Şimdi de Türkiye'de oligarşi, baronlar, sermaye arasındaki görünmeyen, bilinmeyen ilişkileri gözler önüne seriyoruz. Türkiye'nin bu karanlık puslu vadisinde bilinmeyenleri anlatmaya soyunduk.
İkinizin de geçmişleri çok farklı; nasıl bir ortak noktada buluşuyorsunuz?
B.H: Kendimi Ergun'dan daha muhafazakar hissediyorum. Babam çok dindardır, hafızdır; imamlık yapıp hapse girmiştir.
E.D.: Bir İzmirli ile bir muhafazakarın buluşması... (gülüyor)
B.H.: Bu muhafazakarlığın getirdiği bir tarih merakı var bende. Ergun; "Kahrolsun Oligarşi" ile büyüdük diyor, biz de "Kahrolsun Amerika ile büyüdük..." Bugüne kadar Türkiye'de İngiltere'nin etkisini hiç konuşmadık. Bugün Arap ülkelerindeki bütün darbelerin altında İngilizler vardır. Osmanlı'yı parçalayan İngiliz, Türkiye'den hâlâ çıkmamıştır ama bu durum "Kahrolsun Amerika' sloganı ile yıllarca örtülmüştür.
E.D.: Şimdi sokağa çıkıp "Osmanlı'yı kim yıktı?" diye sorsak 100 kişiden 99'u "İngiliz İmparatorluğu" der. Biz de diyoruz ki; eğer yeni bir şey kurulmuşsa, yıkan kurmuştur. Bu yüzden yıkanı gözden kaçırmayın... Bunu da Kraliçe'nin İstanbul merkezli adamlarıyla açıklıyoruz ve açıklayacağız...
"Sermaye eteklerindeki taşları döksün"
Kraliçe'nin adamları derken...
E.D.: İngiltere Kraliçesi'nin adamları hâlâ İstanbul'da ikamet ediyor.
Casuslardan, ajanlardan mı bahsediyorsun?
E.D.: Hayır, sermayeden bahsediyorum. Bence birçok zenginimizin görünürdeki mal varlığı kendisinin değil. Belki de Buckingham Sarayı ya da Windsor Şatosu adına para işleten insanlar var burada...
Büyük sermayelerden söz ederken, reklamların kesilmesi, programın engellenmesi gibi handikapları da düşündünüz mü?
E.D.: Patron "Madem bunları yazıyorlar ekranda da konuşsunlar bari" dedi herhalde. Bize yansıyan bir durum yok şu anda.
Peki komplo teorileri de var mı ortaya koyduklarınız arasında...
E.D: Bu ülkede biraz değişik düşündüğün zaman adama komplocu diyorlar. Böyle bazı çok değerli abilerimiz var ama merkez medya onları komplocu olarak damgalıyor...
Aytunç Altındal mesela...
Evet, en son örneği... Aytunç abiyi zehirlediler... Madem komplocu, neden zehirliyorsun adamı... Bizim söylediğimiz çok açık; dünya para ile yönetilir... Türkiye'de profesörle de, siyasiler de bunu bilmiyor. Parayla ilişkimiz, dolar çıkacak mı, euro düşecek mi bazında... Oysa biz, Türkiye'nin para ile nasıl kontrol altında tutulduğunu, nasıl 90 yıla 60 hükümet sığdığını anlatıyoruz.
Bu çok iddialı bir laf olmadı mı? Bir tek ikiniz mi biliyorsunuz gerçekleri?
E.D.: Hayır ama bir tek biz cesaret ediyoruz bunları konuşmaya. Demin sormuştun cesaret neresinde diye; işte burada...
B.H: Program öncesi iş dünyasının önde gelen isimleriyle konuşuyoruz. Aslında onlar da her şeyi biliyor. Yaptığımız her görüşmede buna şahit oluyoruz. Hepsinin gösterdiği adres Londra. Mesela son programda Nail Keçeli çok ilginç bir olay anlattı. Londra'nın en meşhur otelinin barında bizim bir iş adamımız dönemin başbakanı Margaret Thatcher ile aynı masada oturuyor... Başbakan ile bar arkadaşlığı yapacak kadar ona yakın...
Margaret Thatcher bara mı gitmiş?
E.D.: Senin gittiğin Çiçek Bar değil bu abi... Otelin barı... Bir masada Nail Keçeli ile Dinç Bilgin oturuyor; yan masada da Selahattin Beyazıt ile Margaret Thatcher fısır fısır konuşuyorlar. Selahattin bey onları görünce selamlaşıyorlar, Thatcher'ın koluna girip başka bir masaya götürüyor. Demir Leydi bir Türk iş adamıyla neden bu kadar samimi?
Bunun arkasında ne var diyorsun?
E.D.: Bu ilişkiyi Türkiye bilmiyor. İki tanıktan biri anlatıyor bunu. Biz bir yorum yapmıyoruz. Ama fotoğraf bu.
B.H.: Bugüne kadar Türkiye'de gizlenmiş bir sermayenin medya gücü, parasal gücü var. Tabii bir de siyasi iktidar gücü... Başbakanlara bir telefonla ulaşıp onları ayağına getiren bir güç bu. Yine Nail Keçeli'nin anlattığı bir olay var; İngiliz bir dadı için Demirel'i düşürüyorlar...
Nasıl yani?
E.D.: Haldun Simavi'nin evindeki İngiliz dadının Türkiye'de oturma izni bitmiş, yasal olarak yapacak bir şey yok. Demirel'e durum aktarılıyor. O da ilgilenmiyor. O zaman Haldun bey "Haddini bildirin" diye emir veriyor yanındakilere. Onlar da Nazmiye hanımın ayakkabı satın aldığı yerin sahibi ile birlikte olduğu gibi asılsız bir haber yapıyorlar...
Günaydın'daki meşhur manşeti söylüyorsun...
E.D.: Düşün İngiliz dadı yüzünden hükümet düşüyor... Dadı da gidiyor tabii bu arada...
Ama Necati Zincirkıran'ın Günaydın'ı anlattığı anılarında bu olay başka türlü anlatılıyor...
E.D.: O yüzden biz bu programı yapıyoruz zaten... B.H.: Bunları biz anlatmıyoruz, iş dünyası anlatıyor. Biz istiyoruz ki sermaye artık konuşsun; eteklerindeki taşları döksün..
Geçmişi mi konuşuyorsunuz hep, bugünden örnekler de var mı?
E.D.: Daha çok yakın geçmişi anlatıyoruz. Türkiye'nin nasıl kontrol altında tutulduğunu gösteriyoruz. Geçmişte bunlar yaşandığı için bugün kiminle kimin mücadele ettiğini anlıyor izleyici.
B.H.: Bugün Türkiye'de sol, sermaye ile el eledir... Biz asıl solculuk yapıyoruz...
Peki bunun solculuk ile ne alakası var?
E.D.: Özellikle bir sol program yapalım diye yola çıkmadık. Türkiye birkaç aile tarafından kontrol ediliyor. Bu aileler de Londra bağlantılı. Bir ucu New York'ta Rockefeller ailesinde, bir ucu Londra'da Buckingham Sarayı'nda , bir ucu da Tel Aviv'de. Ortada da İstanbul var. Biz bu hattaki para akışıyla Türkiye'nin kontrol edilişini anlatırken doğal olarak sol bir söylem ortaya çıkıyor.
Bir parti ayrımı filan da yapmıyorsunuz anladığım kadarıyla...
Hiçbir partiden söz etmiyoruz. Sadece memleketi Türkler yönetsin diyoruz...
Peki Türkiye'yi kurtaracak mı bu program?
E.D.: Çok da alçakgönüllü olmayalım sahi zannederler. Evet kurtaracak. (Gülüyor) Bütün ümitler bu programda...
B.H.: Bizim derdiğimiz inandığımız şeyleri anlatmak. Kişilerle bir sorunumuz yok. Mesela Financial Times, Economist gibi İngiliz gazeteleri bugünlerde Başbakan'a fena halde saldırıyor. Bu gazetelerin sahibi Rothschild ailesi. Bu gazeteler Merkez Bankası Türkiye'de faizleri düşürmesin diye yayın yapıyor, çünkü Rothschild'lerin burada bankaları var. Faizler düşmezse onların işlerine gelecek... Biz bunları koyuyoruz ortaya.
E.D.: Obama ile Putin'i sıkıştıran gücün şimdi de Türkiye'yi sıkıştırdığını söylüyoruz. Onların işine gelmeyen bir eylemi kim hayata geçirmek isterse muhakkak sıkıştırılır, mümkünse köküne kadar gider, darbe yaparlar.