Her insan bir kapıdır derler. Ama bazı insanlar size öyle kapılar açıyor ki, adeta tarihte yolculuğa çıkıyorsunuz. İşte o insanlardan biri de dilbilimci ve edebiyatçı, Yeditepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nedret Kuran Burçoğlu. Çünkü o, İstanbul'un Osmanbey semtine ismini veren Osman Bey ailesinin beşinci kuşak temsilcisi. Prof. Dr. Burçoğlu hayatının önemli bir bölümünü köklü ailesinin geçmişini araştırarak geçirmiş. Aile de aile! Tevfik Fikret, Servet-i Fünun şairi Hüseyin Siret üyelerden; sultanlar, Halide Edib, Vahdettin dostları... Burçoğlu'nun İstanbul Moda'daki denize nazır dairesine konuk oluyoruz. Ev sahibi, 64 yaşında, Osmanlı kültürüne hakim, görmüş geçirmiş bir İstanbul hanımefendisi... Misafir odasının duvarlarında Nedret Hanım'ın büyükannesi, ilk Türk kadın ressamlardan anneannesi Vildan Hanım'ın tabloları, etrafta siyah-beyaz fotoğraflar... Nedret Hanım, hemen ailenin tarihi kişiliklerinin fotoğraflarını gösteriyor. Ben elimdeki fotoğraflara bakarken, sessiz sedasız yanımdan ayrılıyor Nedret Hanım. Bir süre sonra elinde küçük bir sürprizle dönüyor. Bir Kur'an-ı Kerim! "Dedem Osman Bey'in matbaasında, 1878 yılında basılan bir Kur'an bu" diyor. Ardından, vakur bir edayla büyük dedesinin hikayesini anlatmaya başlıyor...
BAŞMABEYİNCİ OLARAK ATANDI
"1800'lü yıllarda yaşamış dedem. Saray çevresinde yetişmiş, babası gibi bir hattat o da. Hayatı boyunca II. Abdülhamid'in en yakın arkadaşı olmuş, Sultan Abdülmecid de yakın arkadaşıymış. II. Abdülhamid o kadar çok güvenirmiş ki, onu Topkapı Sarayı'nın başmabeyincisi (padişahı ve ailesini koruyan kişi) olarak atamış. Osman Bey'in sarayla ilişkisi de hep sürmüş. Ayrıca II. Abdülhamid ilk kez matbaada Kur'an-ı Kerim basma izni vermiş büyük dedeme. Matbaa, Avrupa'daki emsallerine taş çıkaracak kadar büyükmüş." Bastığı Kur'anları yurtdışında dahi satan Osman Bey, buradan epey kazanç elde etmiş ve şimdilerin Osmanbey semtinde büyükçe bir arsa satın alıp yedi çocuğuna ayrı ayrı konak yaptırmış. Böylece Osman Bey konaklarıyla da anılır olmuş ve herkes o bölgeye 'Osman Bey' demeye başlamış. Nedret Hanım üzgün. İç geçirerek "Ne yazık ki tek bir konak kaldı. Kimi konak ya yandı ya yıkıldı ya da satıldı... Kalan konak ise şimdilerin Bulgar Eksarhanesi. Kimse Osmanbey semtinin adının bizim aileden geldiğini bilmiyor, bu beni kırıyor" diyor ve ekliyor: "Yazılıp çizilmiyor ki bilinsin!"
HALİDE EDİB AİLE DOSTLARI
Ailenin altı kuşağı doğup yetişmiş Osmanbey'de. Nedret Hanım'ın gözleri dalgın, geçmişte yol alıyor: "Anneannem Vildan Hanım ile altlı üstlü otururduk. Osmanbey'de şimdiki gibi iş yerleri yoktu, hemen hemen herkes akrabamızdı. Anneannem de bizi Osmanlı kültürüyle yetiştirdi." Aile fertlerinin yolları pek çok ünlü isimle kesişmiş: "Halide Edib, anneannem Vildan Hanım'ın arkadaşı, Halide Edib'in eşi Adnan Adıvar ise büyükbabam Hikmet Bey'in. Sık sık bize gelirlerdi. Sohbet sohbeti açar, tavla oynarlar ve sigara tüttürürlerdi. Ben çocuğum. E, onlar gelince haliyle gezemezdik. O yüzden pek sevinmezdik bu ziyaretlere!" (Gülüyor.) Aileyle 'bağı' olan bir diğer ünlü yazar da Tevfik Fikret. Hikmet Bey'in hem halasının oğlu hem de yakın arkadaşı. Hatta Tevfik Fikret'in ablası, Vildan Hanım ile Hikmet Bey'in tanışmalarına aracılık etmiş.
DAYIM PADİŞAHA SUİKAST DÜZENLEMİŞ!
Vildan Hanım'ın dayısı, Servet-i Fünun şairlerinden Hüseyin Siret ise, ailenin hafızasına farklı bir biçimde yerleşmiş: "Siret'in, II. Abdülhamid'e suikast yapanlardan olduğu düşünüldüğünü, sürgün edildiğini, hapishaneden kaçıp Fransa'ya gidip Jön Türkler'in toplantısına katılan siyasi bir figür olduğunu sonraları öğrendim. Evde bu konuları konuşmazdık pek!" Osman Bey ailesinin fertleri bugün dünyanın dört bir yanına dağılmış durumda. İstanbul, İngiltere, Fransa ve İsveç'te yaşıyorlar. Nedret Hanım sohbetimizi şu sözlerle bitiriyor: "Anneannem ve annem aileyi bir arada tutmak için çok çabaladı. Her hafta sonu yemekte bir araya gelir, sohbet ederdik. Onların ölümü ardından her şey değişti. Yine buluşuyoruz tabii, ama eskisi gibi değil."
RİKKAT HANIM DÖRT DİL BİLİYORMUŞ
Nedret Hanım'ın babası Sait Kuran, İstanbul Teknik Üniversitesi'nin kurucularından. Annesi Rikkat Hanım kendi kendine Almanca, Fransızca, İngilizce ve İtalyanca öğrenmiş. Sonra da Halide Edib'in teşvikiyle üç romanı Türkçe'ye çevirmiş.
1000'E YAKIN KİTAP BASMIŞ
Aile, Osman Bey'in matbaada sadece Kur'an-ı Kerim bastığını zannediyormuş. Nedret Hanım, durumun böyle olmadığını bir dostunun yardımıyla keşfetmiş: "Milli Kütüphane'de dedemin matbaasında farklı konularda basılan 1000'e yakın kitap bulunduğunu öğrenince çok şaşırdık." Vildan Hanım'ın tesadüfen sahafta bulduğu, hayvanları anlatan kitap da (yukarıda) Matbaa-i Osmaniye'de basılmış. Eserin girişinde 'Telif hakkı matbaaya aittir' diye bir ibare bulunuyor. O dönemde Avrupa'da bile telif konularını yeni konuşuluyormuş.
Sabah - DAMLA KAYAYERLİ