"Basınımızın değerli temsilcileri,
Türkiye Atletizm Federasyonu başkanlığı görevini 2004 yılının Aralık ayında yapılan seçim sonucunda üstlenmiştim. Federasyonumuzun özerklik statüsü elde etmesinden sonra 2006 yılında göreve tekrar seçildim. Daha sonra 2008 ve 2012 yıllarındaki seçimlerde, atletizm camiası beni yine başkanlığa layık gördü. Bu önemli görevi yaklaşık dokuz yıldır onurla, gururla yürütüyorum.
2004 yılında görevi devraldığımdan itibaren Türk atletizmine uzun vadede kazanımlar sağlayacak, Türk atletizmini istikrarlı bir yapıya kavuşturacak çok sayıda proje ve çalışmayı uygulamaya soktuk.
2004 yılında görevi devraldığımdan itibaren Türk atletizmine uzun vadede kazanımlar sağlayacak, Türk atletizmini istikrarlı bir yapıya kavuşturacak çok sayıda proje ve çalışmayı uygulamaya soktuk.
Bir yandan elit atletlerimize mümkün olan tüm destekleri sağlarken, diğer yandan maddi ya da sosyal zorluklar nedeniyle elit düzeye ulaşmakta zorlanan genç yeteneklere büyük önem verdik, onlara yönelik projeler geliştirdik.
Sonuçta, sporcularımız ülkemizin özlemini duyduğu önemli başarılara koştular. Şampiyonluklar yaşattılar. Madalyalar kazandılar. Sporcularımız Uluslararası turnuva ve organizasyonlarda kazandıkları madalyaların dışında tüm dünyanın takip ettiği, milyonların ekranlardan izlediği Avrupa, Dünya Şampiyonalarında ve 2008 Pekin ile 2012 Londra Olimpiyatlarında madalyalar kazandılar , milyonlarca insana bayrağımızı göndere çektirerek tanıttılar, istiklal marşımızı dinletiler.
Ayrıca madalya başarılarının yanı sıra, benim her şampiyonadan sonra mümkün olduğunca ifade etmeye çalıştığım gibi, iki konu daha gözden kaçırılmamalıdır. Birincisi, yarı final ve final yarışan atletlerimizin sayısındaki artış. Sadece şampiyonlara odaklandığınızda, sistemin ürettiği ve geleceğin müjdecisi başka değerlerin farkına varamayabilirsiniz. İkincisi, sprintlerden uzun mesafelere, atmalardan atlamalara, farklı branşlarda çok sayıda atletin benzer başarılara ulaştığı gerçeğidir. İstihdam ettiğimiz yabancı uzman antrenörlerin de katkısıyla, sadece belli bir disiplinde değil, tüm branşlarda sürekli gelişim sağlanmaktadır
Türkiye'nin 90 yıllık Cumhuriyet tarihinde görevde bulunduğum 9 yıllık süreçte Atletizmde birçok ilkler yaşandı ! Atletlerimiz hayal bile edilemeyen önemli madalyalar kazandılar. Herkesi ekranları başında sevinçten ağlattılar, kucaklattılar…
Alt yapıda, küçük yaş kategorilerinde de çok sayıda atletimiz uluslararası yarışmalarda başarılara imza atıyorlar.
Çok yakın bir örnek olarak, bu ay düzenlenen Dünya Yıldızlar, Avrupa Gençler ve Avrupa 23 Yaş Altı şampiyonaları ile Avrupa Gençlik Olimpik Oyunları'nda toplam 7 altın, 3 gümüş ve 2 bronz madalya kazandığımızı hatırlatmak isterim. Ancak bu başarılar medyada yeterince yer almazken , bir sporcumuzun ödül törenine çıkmadığı ile ilgili haber gerçek dışı içerikle medya da daha çok yer alıyor,kamuoyu yanıltılıyor,atletizm federasyonu kötü yönetiliyor imajı veriliyor. Bugün (1.8.2013) bile gazetelerde yer alan " Skandal 9 atlet de doping çıktığı haberleri " yeni bir haber gibi yazılmakta kamuoyuna sunulmaktadır.Konular ile ilgili web sayfamızda açıklamalar yapılmasına rağmen dikkate alınmıyor , yine bazı medya mensupları yazmaya devam ediyor.
Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, Türk atletizminin gelecek en az 10 yılı teminat altındadır. Çünkü bugün ülkemiz Atletizmi üstyapıda Olimpiyatlarda dokuzuncu, Avrupa Şampiyonası'nda beşinci sırada , Avrupa Süper Ligi'nde yarışan bir ekibe sahiptir ve aynı başarıları gelecekte devam ettirecek sistemler yerleştirilmiştir.
Türk atletizmindeki gelişimi sizlerin de vurguladığını biliyorum , geçmişte önemli şampiyonalara götürülecek sporcu bulunamazken , uluslar arası arenaya gidebilecek toplamda 70-80 civarında atletimiz varken, bugün ise yıldızlar, gençler, 23 yaş altı ve büyükler kategorilerinde yaklaşık 600 atletin milli formayı giydiğinin altını çizmek isterim. 2012 Londra Olimpiyatlarına rekor bir sayı olan 33 atletimiz katılmıştı, 2016'da bu sayıyı 60 civarında hedefliyorduk.
Değerli Basın Mensupları,
Yönetim kadrosu olarak, atletizmde hedeflediğimiz bu büyümenin bazı sorunları da yanında getireceğinin farkındaydık. Endişelerimizden biri, iç rekabetin artması, yüksek ödüller ve hedefe kısa yoldan varmak isteyen kötü niyetli kişilerin sinsi çalışmaları ile benzeri faktörlerin, atletleri yasak performans arttırıcılara yöneltmesiydi.
2004 sonunda göreve geldiğimde, o tarihte Dünya Anti-Doping Ajansı'na akredite olan Hacettepe Üniversitesi Türkiye Doping Kontrol Merkezi ile işbirliği yaparak, yarışma içi ve yarışma dışı numune alımlarını hep yaptık. Eşzamanlı olarak, bugün de sürdürdüğümüz, milli takım kamplarında ve çeşitli seminerlerde sporcu ve antrenörlerimize anti-doping eğitimleri planladık. Yönetim Kurulumuzda bir karar alarak, yarıştan hemen sonra doping kontrolüne girmemiş bir atletin kırdığı Türkiye rekorunun kabul edilmeyeceğini ilan ettik. Ankara'daki Hacettepe laboratuvarının faaliyette olduğu yıllarda sporcularından en çok numune aldıran federasyon, Türkiye Atletizm Federasyonudur.
Hacettepe Üniversitesi laboratuvarının akreditasyonunu kaybetmesinden sonra, yurtdışı laboratuvarlar ile çalışmanın gerek lojistik zorlukları gerekse maliyetlerinin çok yüksek olması nedeniyle, yurtiçinde numune alımlarımız azaldı, hatta bazı yıllar ülkemizde düzenlediğimiz uluslararası organizasyonlarda yaptığımız kontroller ile sınırlı kaldı.
Bu nedenledir ki, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi bünyesinde bir Anti-Doping Komisyonu oluşturulmasına başından itibaren destek verdik ve bu Komisyon'un deklarasyonunu imzalayan ilk Federasyon Başkanı ben oldum.
Dopingle mücadeleye bu derece önem vermemin yanı sıra, kendi faal atletizm yaşamımda yasaklı maddelere tevessül etmeden milli formayı taşımış ve 26 yıldır kırılamamış maraton Türkiye rekoruna sahip bir başkan olarak, tüm atletlerin önünde bir rol model olarak duruyor olmayı umardım.
Ne yazık ki, şahsımın ve teknik ekibimizin kontrolü dışında, çok sayıda bireysel anti-doping suçu işlenmiş olduğu bir gerçektir. Federasyonumuzun 950 civarında sporcusu Dopingle Mücadele Komisyonu ve Dünya Dopingle Mücadele Komisyonunun kontrolü ve takibi altındadır. 2002 yılından 2012 yılına kadar ki süreçte doping suçu işleyen sporcu sayısı 11 iken bu sayı 2013 yılında birden dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi bizde ve diğer spor dallarının sporcularında da artış göstermiştir. Bu sorun sadece Türkiye' nin değil dünyanın sorunu olmuştur.Ayrıca dünyaca çok ünlü atletler,sporcular dopingli çıkmışlardır.
Bunda Dünya Dopingle Mücadele Ajansının (WADA) yeni bir uygulama olan "Biyolojik Pasaport uygulaması,yeni analiz sistemlerinin geliştirilmesi, farklı kriterlerin oluşturulması" etkili olmuştur. Takdir edersiniz ki 24 saat sporcularla birlikte olmamız mümkün değildir. Bir sporcumda doping çıktığını duyduğum anda içimde hissettiğim acıyı ve üzüntüyü tarif edemem. Federasyon olarak bilerek ya da bilmeyerek bu hatayı yaptığı kanıtlanan sporculara, kuralların gerektirdiği cezalar verilmiştir ve verilmeye devam edecektir. Bugün dünyada da bile uygulanmayan bir kararı Federasyonumuz 2007 yılından beri uygulamaktadır. Yasaklı madde kullandığı belirlenerek ceza alan sporcuların antrenörleri de ayrıca ceza kuruluna sevk edilmekte ve cezalandırılmaktadır. Bu uygulamamız, yakın gelecekte Dünya Anti-Doping Ajansı'nın kurallarına eklenecek bir maddedir.
Aklınızdan bazı antrenörlere henüz ceza verilmediğini düşünenler olabilir. Sporcuların disiplin kurulunca cezaları kesinleşmeden antrenörlerin ceza kuruluna sevk edilmeleri de Yönetim Kurulunda görüşülmez.Yasal bir süreç vardır. Ayrıca herkesin savunma hakkı olduğunu da hatırlatmak isterim.
Sayın medya mensubu arkadaşlar,
Çok fazla sizlerin karşısına çıkmasam da zaman zaman yaptığım basın toplantılarında ki açıklamalarım , federasyonumuz tarafından yapılan yazılı basın açıklamaları, web sayfamıza konulan bilgilendirici haberler maalesef dikkate alınmadı ve bazı medya mensubu arkadaşlarımız yine kendi yazmak istedikleri olumsuzlukları yazdılar ve görmek istedikleri başlıkları gazetelerinin manşetlerine taşıdılar , sosyal paylaşım sitelerinde beni ve arkadaşlarımı eleştirmek adına Türk atletizmine zarar verdiler. Dolayısıyla Türk sporuna zarar verir oldular.
Hatta yaşananlarla ilgili olarak siyasi iradenin yıpratılmaya çalışılmasını da görmekten çok üzüldüğümü ve haksız ve insafsız bulduğumu da ifade etmeliyim. Atletizmin ve sporun üzerinden, topyekûn bir karalama kampanyasının yürütülmesini yadırgıyorum.
Dün (31.7.2013) günü yaptığımız yönetim kurulu toplantısında Yönetim Kurulumun şahsıma gösterdiği teveccühe ve güvene teşekkür ediyorum. Ancak yapmış olduğum değerlendirmelerim sonrasında istifa etmemin daha doğru olacağına karar verdim ve aralıksız 9 yıl süre ile görev yaptığım Federasyon Başkanlığı görevimden ayrılıyorum.
Geriye dönüp baktığımda, Türk atletizminin dünyada geldiği noktadan gurur duyacağımı bilmenizi isterim. Umuyor ve diliyorum ki, benden sonra bayrağı taşıyacak olan başkan ve ekibi , Türk atletizmini daha ilerilere taşısın.
Görev yaptığım süre içerisinde şahsıma ve Federasyonuma desteklerini esirgemeyen Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a, birlikte çalışma onuruna eriştiğim Bakanlarımıza ve Genel Müdürlerime teşekkürü borç bilirim.
Kulüplerimize, idareci, antrenör, hakem ve sporcularımıza özverilerinden, anlayışlarından ve desteklerinden dolayı teşekkür ederim.
2004 yılından bu yana Yönetim Kurulunda ve diğer kurullarımda görev yapanlara, Federasyon çalışanlarına, mesai arkadaşlarıma da özel teşekkürlerimi sunarım. Bana göstermiş olduğunuz yakınlığı ve güveni hiçbir zaman unutmayacağım.
Görevimin gerektirdiklerini yaparken, farkına varmadan kırdığım ya da üzdüğüm kişiler varsa, kendilerinden özür dilerim. Hakkınızı helal edin. Hoşça kalın."