Çin'de ortaya çıkan bir virüs insanları yaşayan ölüler haline getirmekte ve tüm dünyaya yayılmaktadır. İnsan soyu tükenme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Ve büyük bir savaş başlar insanlar ile zombiler arasında…
Bu Brad Pitt'in de başrolüne soyunduğu vizyona yeni giren "Dünya Savaşı Z" adlı filme konu olan, Max Brooks'un "Zombi Savaşı" adlı kitabının öyküsü. Kitapta insanlar ile zombiler arasında yapılan hayali bir savaşın belgeseli, tanıklarla konuşularak, röportajlar yapılarak sanki gerçekten de böyle bir hadise yaşanmış gibi çekiliyor.
Zombiler korku ya da aksiyon filmlerine malzeme olan kurgu karakterler olmasına karşın, kendisini gerçekten yaşayan ölü olarak adlandıran, etinin kokuştuğunu, beyninin olmadığını, öldüğünü ve bu yüzden tuvalete, yemeğe ya da uykuya ihtiyaç duymadığını söyleyen insanlar olabiliyor. Bu aslında dünya hastalıklar tarihine bakıldığında çok nadir yaşanan bir sendrom. Adını 1880'de bu hastalığın tanımlamasını yapmış olan Fransız nörolojist Jules Cotard'tan alıyor. Cotard sendromu aynı zamanda "yürüyen ceset sendromu" olarak da adlandırılıyor. Bu oldukça ender rastlanan zihinsel hastalığa göre insanlar öldüklerine, var olmadıklarına, kanlarının ya da iç organlarının bulunmadığına inanırken bazı durumlarda da bu sendrom "ölümsüzlük yanılsaması" yaratıyor.
"Cotard Sendromu: Ender Rastlanan Bir Vak'a" adlı Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim Hastanesi'nden Doç. Dr. Güliz Özgen ve asistanlar Mehmet Mustafa Özköse, Nedim Havle, İhsan Saygın Sarı'nın ortak çalışması, bu hastalığa Türkiye'de de yakalanıldığını gösteriyor.
Kocaeli'de yaşayan ilköğretim yedinci sınıf öğrencisi 14 yaşlarındaki N.H.'yi babası Bakırköy Ruh Sağlığı Hastanesi'ne getiriyor. Bir aydır okula gitmeye isteksiz olan N.H. yemek yemeyi ve içmeyi reddediyor. Hasta doktorlara "beynim çürüdü, tüm iç organlarım çürümüş durumda, aslında ben yaşamıyorum" diyor. Doktorlar kişinin muayenesini yapıp fiziki ve nörolojik olarak normal olduğunu tespit ediyorlar. Kişiye Cotard sendromu teşhisi konularak sekiz seanslık elektro şok tedavisi (EKT) uygulanıyor. Bu tedaviyle hasta nihilistik hezeyanlarından kurtulup sağlıklı bir içgörü kazanmaya başladıktan sonra taburcu ediliyor.
Beyin fonksiyonları uyuyan bir insan gibi
Tanımlaması 1880'de yapılmış ve ender de görülse kayıtlara geçmiş insanları neredeyse zombileştiren ya da zombi gibi hissettiren bu gizemli, ürkütücü hastalığa dair ilginç bir buluş geçtiğimiz aylarda beyin taramasına yönelik gelişen teknolojiler sayesinde gerçekleşti. İngiltere'de adı Graham olan bir kişi intihar girişiminin ardından beyni olmadığı, öldüğü düşüncesi ile uyanıyor. "Zamanımı mezarlıkta geçirmeye başladım çünkü burası ölüme en yakın olduğum yerdi" diyerek ruh halini ifade ediyor doktorlara. Doktorlar bu 100 yılı aşkın gizemli hastalığı yani Cotard sendromunu günümüzdeki beyin tarama teknolojilerini de kullanarak inceleme fırsatı yakalıyorlar. Ve karşılaştıkları tabloyu ise inanılmaz olarak ifade ediyorlar. Belçika Liege Üniversitesi'nden doktor Steven Laureys "15 yıldır PET taramalarını analiz ederim yürüyen hiçbir insanda görmediğim anormal beyin fonksiyonu sonuçları gördüm... Graham'ın beyin fonksiyonları sanki anestezi olmuş ya da uyumakta olan bir kişinin beyin fonksiyonları gibi… Uyanık durumda olan bir kişide bu beyin özelliklerini görmek oldukça özel bir durum" diyor.
Graham'ın beyni hasarsız olmasına karşın, komadaki bir insanın beyin aktivitelerine sahip görünüyordu. Bu beyin taraması analizinden hareketle
"yavaşlamış metabolizmanın kişiye bu deneyimi yaşatması ve mantık yürütme becerisini etkilemesi olası görünüyor" sonucu çıktı.
Graham tedavi ile zamanla bu zombi gibi hissetme durumundan kurtulup normal yaşamına dönüyor. Yapılan vaka araştırmaları kendini ölü olarak algılama hastalığının çeşitli psikosomatik hastalıklarla eşlik ettiğini gösteriyor. Dünya üzerinde ender görülen bu hastalığın hızla değişen çevresel koşullar, artan tempo gibi etkenlerle tetiklenen ruhsal hastalıklar ile birlikte yaygınlaşıp yaygınlaşmayacağını ise zaman gösterecek.
COTARD VAKALARI
"Organlarım yok, ben ölümsüzüm, sonsuza kadar yaşayacağım"
1788'te Naturalist Charles Bonnet, Cotard Sendromu'nun ilk vakalarından birini kayda geçiyor. Yaşlıca bir kadın yemek hazırlarken birdenbire bedeninin bir bölümü felç oluyor. Hissetme, hareket ve konuşma becerisini tekrar kazandığında ise kızlarına kendisini kefene sarmalarını ve tabuta koymalarını; kızlarının, arkadaşlarının ona günlerce ölüymüş gibi davranmasını istiyor. Sonunda onu kefene sarıp yatırıp ağıt yakıyorlar. Birtakım otlar ve değerli taşlarla yapılan tedavinin ardından aylar sonra bu sendrom ortadan kayboluyor. Bundan yaklaşık 100 yıl sonra Fransız nörolojist Jules Cotard sıra dışı bir şikâyet ile karşılaştı. Mademoiselle X adlı hastası Cotard'ın notlarına göre "beyni, sinirleri, göğsü, midesi ve bağırsakları olmadığını aynı zamanda da kendisinin ölümsüz olduğunu ve sonsuza kadar yaşayacağını söylüyordu. Ölümsüz olduğunu düşündüğünden yemeye ihtiyaç duymadı ve kısa süre sonra açlıktan öldü." Cotard'ın bu kadına yönelik yaptığı tıbbi tanımlama geniş bir alana yayıldı ve etkili oldu ve bu bozukluk en nihayetinde onun adıyla anılmaya başlandı.
"Ben ölüyüm, beni morga götürün"
2008 yılında New Yorklu bir psikiyatrist Ms. Lee adlı 53 yaşında bir hastanın öldüğünden ve çürümüş et gibi koktuğundan yakındığını bahsetti. Bu hasta ailesine diğer ölülerle birlikte olabilme imkânı vereceğinden onu morga götürmelerini istedi. Ailesi ise onu hastaneye götürmek yerine 911'i aradı. Lee psikiyatri birimine yönlendirildi, bir aylık ilaç tedavisinden sonra iyileşti.
"Şu an yaşıyorum ama bir zamanlar ölüydüm"
Geçen sene Japon doktorlar, 69 yaşındaki bir hastanın "Öldüğümü düşünüyorum, sizin fikrinizi almak isterim" dediğini rapor etti. Doktoru, sözkonusu hastaya ölü bir insanın nasıl konuşabildiğini sorduğunda hasta durumunun mantıksız olduğunu anlamasına karşın, öldüğü düşüncesinden vazgeçmedi. Bir yıl sonra ölü olduğu yanılsaması geçmesine karşın bir zamanlar ölü olduğu düşüncesini koruyarak "Şu anda yaşıyorum. Fakat bir zamanlar ölüydüm" dedi.
"Organlarım çürük, kanım yok, kalbim atmıyor"
Aynı ülkede bu sefer 46 yaşındaki bir kadın doktorlara hiçbir şey yemediğini ve aylarca tuvalete gitmediğini ve yıllarca uyumadığını söyledi. Bütün organlarının çürüdüğünü, kanının olmadığını kalbine ve kan basıncına bakan doktorların onu aldattığını çünkü kalbinin atmadığını söyledi. 10 aylık bir tedaviden sonra zamanla durumu düzeldi.
"Öldüm, köpeğe dönüştüm"
2005 yılında İranlı doktorlar kendi tabirleriyle olağanüstü durumla karşılaştı.32 yaşındaki bir kişi ölü olduğunu söylemekle kalmayıp aynı zamanda bir köpeğe dönüştürüldüğünü söyleyerek hastaneye geldi. Eşinin de aynı kaderi paylaştığını, üç kızının da ölüp koyuna dönüştüğünü söyledi. Elektro şok tedavisi ile yanılsamalardan kurtuldu.
"Kafatasımın içinde beynim yok"
Yunanlı psikiyatristler 2003'te kafatasının içinde beyninin olmadığına inanan bir insanla karşılaştı. Bu kişi önce yaşamasının hiçbir anlamı olmadığına inanarak intihar girişiminde bulunmuş ve sonrasında tedavi edilmeden işine dönmüş. Bir süre sonra bu kez zihinsiz doğduğunu iddia etmiş yani kafasının içinde bir beyin bulunmadığını söylemiş. Tedaviden aylar sonra iyileşme göstermiş.
ORTAYA ÇIKIŞ YAŞI 52
Berrios GE ve Luque R'un (1995) "Cotard's Syndrome: Analysis of 100 Cases" (Cotard Sendromu: 100 Vakanın Analizi) adlı çalışması ortalama başlangıç yaşını 52 olarak tespit ediyor. Vakalar Cotard sendromunun birçok psikiyatrik ve organik hastalıkla birlikte olabileceğini gösteriyor. En çok ünipolar, bipolar depresyon ve psikotik bozukluklarda ortaya çıkıyor.
Kemal PEHLİVANOĞLU