24 Ocak 1993'te Uğur Mumcu öldürüldü. 28 Ocak'ta Jack Kamhi suikast girişiminden yara almadan kurtuldu. Cumhurbaşkanı Özal'ın yeniden siyasete dönme stratejisinin en önemli ismi, meşhur Kürt raporunun yazarı Adnan Kahveci 5 Şubat'ta Bolu-Gerede'de şüpheli bir kaza sonucu hayatını kaybetti. 17 Şubat'ta Kürt meselesi çözümünün mimarlarından Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis şaibeli bir uçak kazasında hayatını kaybetti. 17 Nisan'da Cumhurbaşkanı Turgut Özal arkasında bir sürü soru işareti bırakarak öldü. Özal ve Eşref Bitlis'in geliştirdiği, "dağdakilere kısmi affa" MGK'da son şekli verilmişken ertesi gün (25 Mayıs) Bingöl'de 33 er şehit edildi. 2 Temmuz'da Sivas katliamında 37 kişi can verdi. Bundan üç gün sonra da 5 Temmuz'da Başbağlar'da 33 kişi, 4 Eylül'de DEP eski milletvekili Mehmet Sincar, 22 Ekim'de Jandarma Tugay Komutanı Bahtiyar Aydın ve 4 Kasım'da JİTEM'in karakutusu Cem Ersever öldürüldü.
Bu arada 16 Mayıs'ta Süleyman Demirel cumhurbaşkanlığı, 25 Haziran'da da Tansu Çiller başbakanlık koltuğuna oturdu. Kafa karıştıran ve yıllarca birçok iddiaya yol açan bu cinayetlerin hepsi de faili meçhul olarak kaldı. Ya da gerçek failleri bulunup tam olarak aydınlatılamadı.
2013 Temmuz ayı itibariyle çoğu için soruşturma zamanaşımı doldu. Yani artık gerçek failleri bulup yargılamak mümkün olmayacak. 93 olaylarının 20'nci yılında faili meçhul cinayetleri yeniden masaya yatırdık. Konu hakkında uzman olan çeşitli isimlerle görüştük.
Akil Heyet'teki isimlerden biri olan avukat Mehmet Uçum ile Türkiye'deki faili meçhullerin ana sebeplerini ve 93'ü konuştuk. 2000 yılında Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Koordinatörlüğü de yapmış olan Uçum, faili meçhullerin Cumhuriyet'in oligarşik bürokratik yapısının savunma mekanizması olduğunu söylüyor.
93'teki cinayetlerle ilgili neden 20 yılda ilerleme olmadı?
Önce neden faili meçhuller olduğuna bakmak gerek. Bunun altında Cumhuriyet'in yeni bir ulus yaratma çabası var. Cumhuriyet ulusu yaratma projesi esas itibariyle imtiyazlı bir iktidarı sürdürme projesiydi. Bunun için seçim esaslı bir sistem yetmiyordu. Siyaseti kontrol altına alabilecek mekanizmalara ihtiyaç vardı. Bunların bir kısmını devlet içinde oluşturdular. Bir kısmını da devletin olanaklarını kullanarak hukuk dışı yapılar
şeklinde oluşturdular.
Bu anlamda ilk örnek nedir?
Moskova'daki Türkiye Komünist Partisi kurucuları Mustafa Suphi, Ethem Nejat ve arkadaşlarının bizzat Mustafa Kemal tarafından İstanbul'a çağırılıp 1921'de Karadeniz'de Topal Osman tarafından boğdurulmalarıdır. Onlar eğer Türkiye'ye gelselerdi Türkiye'de muhalif sol bir hareket gelişecekti. İstiklal Mahkemeleri'ndeki idamlar da oligarşik yapıyı korumak için gerçekleştirilmiş olaylardır.
"Uğur Mumcu seçilmiş terör kurbanıdır"
93'e gelirsek?..
O yıl itibariyle MGK politikası olarak siyasi cinayetler işlendi. Bir sürü Kürt işadamı öldürüldü. Mumcu da aynı çerçevede öldürülmüştür. "İran bağlantılı" dediler ancak bunların hepsi tezgahtı. Mumcu yargılamalarında 93'te 11 yaşında olan bir çocuk bile yargılandı daha sonra. Tezgah
olduğu net. Mumcu olayı bir Ergenekon cinayetidir.
Ergenekon soruşturmalarında da 93'e dair pek çok iddialar ortaya atıldı. Bu anlamda Ergenekon'u nasıl değerlendiriyorsunuz?
AK Parti döneminde faili meçhul siyasi cinayetlerin sayısı yok denecek kadar azdır. Eğer Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları olmasaydı çok kanlı yıllar yaşayacaktık. Çünkü oligarşik sistemin kendisini korumak isteyeceği yıllardı geçtiğimiz 10 yıl.
Zamanaşımıyla ilgili fikriniz nedir?
Yargılama zamanaşımı 30 yıl. Yani 93 olaylarıyla ilgili 2023'e kadar vakit var. Ancak soruşturma zamanaşımı bu yıl bitiyor. Örneğin Mumcu cinayeti
Ocak'ta işlendiği için Ocak ayı itibariyle soruşturma zamanaşımına uğradı. Bu güne kadar belirlenmemiş yeni bir fail ortaya çıkarılırsa yargılanamaz.
"Mesele ABD'ye destek verip vermeme meselesiydi"
METİN KAPLAN
(Fent/Eşref Bitlis Suikastı kitabı yazarı)
90'lardaki faili meçhullerin temelinde, SSCB'nin dağılması ve 91'de ABD'nin Saddam'a karşı harekat başlatması vardır. Çünkü, Turgut Özal ABD'ye destek vereceğine söz vermişti. Oysa ordu ve birçok güç odağı bu desteğe karşıydı. Genelkurmay Başkanı Torumtay Özal'a tepki olarak istifa etmişti. Türkiye ne ABD'ye destek çıkabilmiş ne de Saddam'a destek verebilmişti. Böyle olunca iki taraf da Türkiye'yi kendi safına çekebilmek için baskı uygulamaya başladı. İki taraf da Türkiye'nin desteğine muhtaçtı. İşte faili meçhul cinayetler bence bu baskıların bir tezahürüdür. Devreye istihbarat örgütleri girdi. Örneğin Güldal Mumcu, Uğur Mumcu'nun ölümünden bir hafta önce İsrail konsolosluğunda tehdit edildiğini anlatır.
"Şu an konuşabildiklerimiz o zaman ölüm fermanıydı"
İLHAMİ IŞIK
(Devlet-PKK görüşmeleri aracısı, kod adı Balıkçı)
O dönem, 100 yıllık Kürt meselesinin klasik yöntemlerle çözülmeye çalışıldığı bir dönemdi. Cinayet ve suikastlarla, farklı çözüm yollarını bertaraf etmeye çalıştılar. Soğuk Savaş'ın bitmesiyle dünya değişime uğruyordu ancak Türkiye'deki yapı bu değişime direniyordu. Mesela Cem Ersever,
mahkemeye çıkıp Güneydoğu'yla ilgili gerçekleri anlatacağı gün, mahkeme günü öldürüldü. Şu an konuşup tartışabildiğimiz pek çok şey, o dönem için ölüm fermanı demekti.
"Kürt meselesi silahla çözülmez diyenler öldürüldü"
MUHSİN ÖZTÜRK
(Adı Konulmamış Darbe 93 kitabının yazarı)
Cumhuriyetin başından beri dışlanmış kesim 90'larda çok güçlü demokratik taleplerle kendini göstermeye başlamıştı. Bu taleplerin yerine getirilmesi halinde devletin değişmeme ihtimali yoktu. Hali hazırdaki vesayet devleti, belli bir statükoyu koruyan, 27 Mayıs ile şekillenmiş bir yapıya sahipti. Anayasa Mahkemesi vardı ama bu hak ve özgürlükleri korumak için değil bürokratik elitin imtiyazlarını korumak için iş görüyordu. MGK'da Başbakan'la Genelkurmay Başkanı neredeyse eşdeğer pozisyondalardı. Özetle vesayet sistemi, halkın taleplerinin devlete yansımaması, seçilenlerin de etkisiz olması demekti. Siyaset temel konularda politika oluşturamayacak durumdaydı. Toplumun diplerinden gelen güçlü değişim talebine karşılık bir direnç doğdu. O yüzden, "Laik aydın cinayetleri vesayet devletinin refleksi'ydi yorumu ihmal edilemez. PKK terörü zirve yaptığı sırada eski yapının tasfiyesi değil artık takviyesi gündemdeydi. O zamana kadar Kürt meselesinin silahla çözülemeyeceğini anlayan, sağduyu ile, müzakere ile çözülmesi gerektiğine inanan, bunu beyan eden kim varsa o yıl öldü. Hatta 93'ün başında
Özal gidişatı görmüştü ve cumhurbaşkanlığını bırakıp yeniden aktif siyasete gireceğini söylüyordu. Bir yandan da yine aynı yıl Türkiye'deki dindar kesimle ilgili bir bilinçaltı yaratıldı Sivas katliamı ve laik aydın cinayetleri ile. Laikler karşılarında nasıl bir düşman olduğunu bilmeli ve vesayet devletine sığınmalıydılar. Bu, 28 Şubat için de bir kamuoyu oluşturdu. Ancak bence esas darbe 28 Şubat'ta değil, 1993'te yapıldı. Bu bizim alışık olmadığımız yeni bir darbe modeliydi. Bu nedenle uzun süre kimse bunu okuyamadı. 1993'te Özal'ın şüpheli ölümü dahil faili meçhullerin
hiçbiri birbirinden bağımsız olaylar değildir. 93 darbesi demokratikleşme sürecimizi 10 yıl erteledi.
Davaların 20 yıllık özeti
Uğur Mumcu
24 Ocak 1993'te arabasına konan bombanın patlamasıyla öldürüldü. Cinayetten ancak yedi yıl sonra 2000'de, Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun Beykoz'daki villasına yapılan baskında bulunan hard disklerden hareketle İstanbul'da Tevhit-Selam/Kudüs Ordusu adlı örgüte ulaşıldı. Aynı yıl Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde açılan, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok cinayetlerini de içeren "Umut Davası"nda 15'i tutuklu, 17 sanığın yargılanmasına başlandı. Üç sanık müebbet hapis cezasına çarptırılırken, bombayı araca yerleştirdiği iddia edilen Oğuz Demir, kırmızı bülten çıkarılmasına rağmen asla bulunamadı. Ergenekon Davası sanıklarından Ümit Oğuztan verdiği ifadede, Mumcu'nun seri numarası silinmiş ve şu an Irak Devlet Başkanı olan Kürdistan Demokratik Partisi lideri Celal Talabani'ye götürülen silahlarla
ilgili araştırması nedeniyle öldürüldüğünü iddia etti.
Eşref Bitlis
Jandarma Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, 7 Şubat 1993'te "İncirlik Üssü'nden kalkan ABD uçakları, PKK'ya yardım dağıtıyor" diye rapor verdikten
10 gün sonra bindiği helikopterin henüz aydınlanmayan nedenlerle düşmesi sonucu hayatını kaybetti.
Adnan Kahveci
Şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybeden Adnan Kahveci'nin ölümüyle ilgili sır perdesi aralanamadı. Bu şüpheli kaza, 2011'de Turgut Özal'ın ölümüne ilişkin Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı'nca yürütülen soruşturma kapsamına dahil edildi.
Mehmet Sincar
DEP eski milletvekili Mehmet Sincar'ın faili meçhulleri araştırmak üzere gittiği Batman'da öldürülmesinin ardından, eylemi gerçekleştirdiği iddiasıyla yargılanan Hizbullah üyesi Cihan Yıldız, 2008'de Viyana'da yakalanarak 2013'te ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Ancak Yıldız iddiaları asla kabul etmedi.
Bahtiyar Aydın
Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Bahtiyar Aydın Lice'de bir suikasta kurban gitti. Bölgede, yasadışı şiddet yöntemlerini tasvip etmeyen bir asker olarak tanınan Aydın suikastının PKK tarafından gerçekleştirildiği duyuruldu. Yüksekova Çetesi'ni ortaya çıkaran eski Jandarma İstihbarat Astsubayı Hüseyin Oğuz 2008'de Aydın'ın JİTEM içindeki PKK itirafçıları tarafından öldürüldüğünü iddia etti. Ergenekon kapsamında ifade veren "Deniz" kod adlı Şemdin Sakık ise, paşanın uydurma bir ihbarla Lice'ye getirilerek helikopterden iner inmez bir asker tarafından öldürüldüğünü, o
askerin de başka bir asker tarafından vurulduğunu söyledi.
Cem Ersever
Jandarma subayı Cem Ersever, Orgeneral Eşref Bitlis'in şüpheli ölümünden sonra Mart 1993'te bu olayı protesto etmek için askerlikten istifa etti
ve Milliyet gazetesine "Güneydoğu'daki gerçek durum hakkında açıklamalarda bulunacağımı beyan ediyorum. Gerçekler Türk milletinden gizleniyor" yazan bir faks gönderdi. Bundan birkaç ay sonra 4 Kasım 1993'te cesedi Ankara'da Elmadağ ilçesi çıkışında bulundu. 2012'de, Ergenekon davasında tanık olarak dinlenen Emrah Özdemir, Binbaşı Cem Ersever'in, Ergenekon davasının tutuklu sanığı Veli Küçük tarafından
öldürüldüğünü öne sürdü.
Sivas katliamı
2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nin yakıldığı ve çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan, düşünür ile iki otel çalışanının can verdiği katliamın failleri henüz aydınlatılamadı.
Başbağlar katliamı
5 Temmuz 1993 tarihinde Erzincan'ın Başbağlar Köyü'nde kadın ve çocuklar dahil 33 kişi kurşuna dizildi. Olayın PKK tarafından gerçekleştirildiği iddia edildi. 20 sanıktan ikisi mahkum edildi. Ancak davaya bakan hakim Şakir Kadıoğlu'nun 2012 yılında basına verdiği röportaj kafaları karışırdı.
Şakiroğlu, sanıkların olayla hiçbir ilgisi olmayan insanlar olduğunu iddia etti. "Tunceli'de tırpancı olarak bilinen Alevilerden tuttuklarını mahkemeye çıkardılar" dedi. Hiç şahidin olmadığı dava için Şakiroğlu, olayda kaç silah kullanıldığının da asla belirlenmediğini ifade etti.
33 Er olayı
Bingöl-Elazığ karayolunda 24 Mayıs 1993'te silahsız ve korumasız 33 askerin şehit edildiği saldırının üzerinden 20 yıl geçti. Olayın arka planındaki sır perdesi hâlâ aralanamadı. Hadiseyi aydınlatmaya çalışan dönemin 8. Kolordu Askerî Savcısı emekli Albay İnayet Taş'ın görev yeri değiştirildi. Taş, sorumlu komutanlar hakkında 15 yıl hapis istemiyle dava açtı. Sanıklar hakkında memuriyet görevini ihmal suçundan ceza verildi. Ardından Askeri Yargıtay mahkemenin kararını bozarak dosyayı geri gönderdi. Mahkeme de Yargıtay'ın kararına uydu ve sanıklar hakkında beraat verdi.
Ürün DİRİER / AKTUEL