Cenk Kayakuş, üçüncü romanı Kara Güneş ile geri döndü. Yarattığı Hakan Geda karakteri ile kendi okur kitlesini yaratan ve her romanında geçmişin gizemli olaylarını akıcı bir kurguyla ele alan yazar, bu romanında İkinci Dünya Savaşı yıllarına geri dönüyor.
Kara Güneş, savaş yıllarında İstanbul'da saklanan birtakım gizli belgeleri araştıran bir Neo-Nazi örgütünün peşinden giderken, aynı anda savaş yıllarını da çok katmanlı bir kurguyla okuyucuya sunuyor. Aynı zamanda Nazilerin, Alman ırkının kökenleri uğruna göze aldıklarına değinen roman, savaş sırasında Yahudilere ve diğer azınlıklara yapılan zulmü de gözler önüne sererek faşizme sert bir şekilde dokunuyor.
Macera romancılığını, daha önce yerli edebiyatta hiç denenmemiş bir üslupla sunan yazarın, Av ve Saplantı isimli kitaplarından sonra okuyucusuna sunduğu Kara Güneş'in, türün meraklılarının hayli ilgisini çekeceği aşikar.
KARA GÜNEŞ:
Arka kapak yazısından
Şubat 1939… Alman zooloji uzmanı Ernst Schäfer önderliğindeki bir araştırma ekibi Tibet Dağları'nda inanılmaz bir keşif yapar.
Ekim 1944… Auschwitz Toplama Kampı'nda başlayan isyan on iki Yahudinin kamptan kaçmayı başarmasıyla sonuçlanır.
Günümüzde ise başarılı bir Alman sanayici olan Rudolf Freihherr, atalarından kalan oldukça gizli bir mirası ortaya çıkarmak için İstanbul'a gelir. II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin, Aryan ırkın kökenlerini bulma peşinde sürdürdükleri araştırmaların yıllar önce ortadan kaybolan belgelerini ele geçirerek yenilmez bir ordu yaratma hayali peşindedir. Bu orduyla Nasyonal Sosyalizmi yeniden hayata döndürmeyi planlayan Freihherr, son derece gelişmiş bir silah teknolojisini Rusya ile savaşın eşiğinde duran Alman Hükümeti'ne sunmayı istemektedir.
Fakat yolu, İstanbul'un ara sokaklarında üstelik hiç beklenmedik bir biçimde Hakan Geda ile kesişecek ve bir çılgınlığın tohumlarından doğan kaos, herkesin yaşamını hiç olmadığı kadar değiştirecektir…
Cenk Kayakuş'un 'Saplantı' romanı, serinin ikinci kitabı. 'Piri Reis'in Sırrı' ise önümüzdeki aylarda raflarda yerini alacak.
"Savaş başladığından beri hiçbirimiz özgür değiliz. Bir daha da olabileceğimizi sanmıyorum. Zihinlerimiz gördüklerimizle birlikte değişti. Yapabileceklerimiz konusunda sınırlarımızın olmadığını gördük. Bedenlerimiz dayatılan kurallarla oradan oraya savruluyor artık. Ama bana sorarsanız bu çok önemli değil. Asıl açık olması gereken şey zihinlerimiz. Özgürlük belki de tutsak olduğunu bilmektir sadece."