Tarihin pek bilinmeyen isimlerinden biri olan Prens Sabahaddin ile Halil Bezmen'in son kitabı "Prens Sabahaddin'in Saklı Hayat(lar)ı" vesilesiyle yeniden tartışılıyor…
Osmanlı'nın son dönemlerinde çok aktif bir isim olan Prens Sabahaddin, Halil Bezmen tarafından kaleme alınan "Prens Sabahattin'in Saklı Hayat(lar)ı" ile yeniden gündeme geldi. Sultan II. Abdülhamit'in yeğeni olan ve padişahla görüşleri ters düşen, iyi eğitimli bu hanedan üyesi olan, yaşamının son dönemlerini İsviçre'nin Neuchatel Kantonu'nda geçirmiş ve orada hayata veda etmiş. Adem-i Merkeziyetçilik fikrini ortaya atan kişi olarak da tanınan Prens Sabahaddin için yazar Halil Bezmen, onun görüşlerinin "bölücülük" olarak kabul edildiğinin altını çizerken, bu tanımın gene onunla doğduğunu belirtiyor.
1878 yılında İstanbul'da doğan Prens Sabahaddin, 1948 yılında İsviçre'de ölmüş. Sosyoloji alanında çalışma yapan ilk Türk aydınlarından biri olarak kabul edilen hanedan üyesi, "Adem-i Merkeziyetçilik" adını verdiği siyasi düşünceyi savundu. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra imparatorluğu yöneten İttihat ve Terakki'ye yönelen muhalefetin düşünsel önderliğini yaptı. Türk siyasi tarihinin ilk muhalefet partisi olan Osmanlı Ahrar Fırkası'nın kurucusu olan Prens Sabahaddin, 1900'de Jön Türkler'in bir kongre düzenlemesi fikrini ortaya attı ve II. Abdülhamit'in İngilizler yardımıyla düşürülmesi fikrini savundu. Bir ihtilal sonucu düşmesini istediği Abdülhamit yönetiminin yerine yerli ve yabancı burjuvazinin işbirliğine dayanan, merkezi olmayan ve bireysel girişimleri destekleyen bir yönetim fikrini savundu.
1906'da "Teşebbüs-i Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti"ni kurdu. II. Meşrutiyet ilan edildikten sonra liberal görüşleri savunan Jön Türkler'in kurduğu Osmanlı Ahrar Fırkası'nı destekledi ve perde arkasından yönetti. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 yılında hanedan üyelerinin sürgüne gönderilmesine ilişkin kanun gereği ülkeden ayrılmak zorunda kaldı. 1948 yılında İsviçre'nin Neuchatel kentinde öldü. Cenazesi, 1952 yılında Türkiye'ye getirildi; İstanbul'un Eyüp semtinde babasının ve dedesinin mezarlarının bulunduğu Halil Rıfat Paşa türbesine defnedildi.
*Kitabın girişinde Prens Sabahaddin'in kızına yazdığı bir mektup var ve orada kendi hayatıyla ilgili bir kitap çıkması üzerine çalışmaların yapıldığı dönemde, başkaları için yazanları eleştirmiş kendisi. Kaldı ki, onu çok da fazla tanımıyoruz…
Şu anda iyi ki bilmiyor bunu yaptığımı… Çünkü ona göre başkaları için yazmak aşağılık bir tavır. Döneminin şövalyesi denebilir ona, "Ortaçağ'dan kalma modern bir adam" gibi. Ben ise Halil olarak aksine, başkaları için yazıyorum. Dünya değişti elbette ki… Prens Sabahaddin neden pek tanınmaz… Bir insanın neden az tanındığını anlatmak aslında zor. Bu adamın iki adet düşüncesi var; birincisi "Adem-i Merkeziyet" diğeri ise kişisel gelişim. Yani devlete adam yetiştirmek yerinde herkes kendi ayakları üzerinde durarak kendini geliştirsin. Onun düşünceleri bölücülük olarak kabul edildi ki, malum son zamanlarda bu tabir çok kullanılıyor. Bu tanımın doğuşu da onunladır. Diyor ki, imparatorluk sınırları içinde yaşayan azınlık halka özerklik verelim, kendi çocuklarını istedikleri gibi yetiştirsinler. O yüzden biraz vatan haini renkleri taşır gibi kendisi. Malum İttihat ve Terakki var aynı dönemde.
*İttihat ve Terakki süreciyle ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?
Türkiye devletçi bir ülke. CHP'nin altı okundan biri devletçilik. Prens Sabahaddin'in bahsettiği kişisel gelişim dediği bakış açısı, o döneme ters geliyor. O ne demek diyorlar. Bilim, sanat, ticaret, sanayi gayrimüslimlerde. Türkler ise köylü, memur veya bürokrat görevindeler. Sarayın doktoru muhakkak gayrimüslim… Vergileri de onlar ödüyorlar. Ne zaman ki sadece köylü, memur, bürokrat kalındı, asker azınlıkların üzerine gidemezsiniz diye gönderildi ve savaş süreci başladı Prens Sabahaddin de bu duruma karşı tutumun çok mantıksız olduğunun altını çizdi. Osmanlı'nın himayesinde kalarak yapmak istediklerinde özgür bırakılmalarını savunuyor. İttihatçılık resmi bir tarih vermeyeyim ama Turgut Özal'a kadar devam etti. Bu zihniyet sonradan yumuşadı şimdi biraz dengeye de gelmeye başladı. Resmi tarihi de ittihatçılar yazmış oldukları için, Sabahaddin'i övmediler, onun fikirlerini beğenmediler. Şu anda ise Türkiye onun fikirlerini uyguluyor.
*Dayısı Sultan II. Abdülhamit'le de yıldızı pek barışmıyor. Padişah diplomatik anlamda çok parlak bir zekaya sahip olmasıyla tanınıyor. Diğer taraftan yeğeni de girişimci bir karaktere sahip ancak anlaşamıyorlar…
Abdülhamit çok güçlü bir adam ancak var olan sorunları eski düzenle kurtarabileceğini zannediyor ve yeni bir şey getirmiyor. Sabahaddin ise bu şekilde devam etmeyeceğini savunuyor, haklı da çıkıyor.
*Peki siz neden Prens Sabahaddin'in hayatına bu kadar ilgi duydunuz?
Ben de onun gibi düşünüyorum. Gözlemlemişimdir onu, ne zaman ki baktım Türkiye kımıldadı açılım falan dediler dedim bunlar akıllanıyor galiba ittihatçılık bitmek üzere. Kavga etmeden bu dünyada geçinmek diye bir şey olduğunu keşfetti Türkiye. Evvelki sene artık Prens Sabahaddin'le ilgilenebilirim dedim.
*Hayatıyla ilgili verilere nasıl ulaştınız?
Jön Türkler ve İttihat Terakki'den ötürü çok done var ortada, en direkt bilgilere ulaşmak mümkün.
*Prens Sabahattin için "vatan hainliği"nin renklerini taşıdığını söylediniz. Vatan haini tanımı nedir?
Dünyada kimin vatan haini olduğuna karar veren genellikle devlettir ve insanları ikiye böler: Vatanını çok sevenler ve daha az sevenler. Bunu da nasıl ölçerler belli değildir, beğenmediklerini böyle tanımlarlar. Veba gibi bir şey haline gelir o insan. Vatan haini olarak tanımlananların yanında vatanını çok sevenlerin neden daha çok sevdikleri ise hiçbir zaman açıklanamaz. Kitapta şöyle bir diyalog geçiyor prensin annesiyle, anne diyor ki; "Vatan diye bir kelime icat ettiniz bir de vatan için ölmek diye bir bela çıkardınız şimdi işin içinden çıkamıyoruz".
*Peki size göre gerçek bir vatan haini nasıl olur?
Bence olamaz gibi bir şey… Ancak bir casus falan olacak gizli bir bilgiyi para karşılığı satacak ve sattığı ülkenin insanlarıyla yiyecek… Herkes faydalı bir şey yapmaya çalışıyor ancak benim düşünceme uymadığı için vatan haini diye itham edilmemeli. Vatan haini ilan edilenlerin çoğu entrika oyunlarına kurban gitmişlerdir. Tabii bu sadece Türkiye'de değil tüm dünyada böyle.
"Prens Sabahaddin dayısı II. Abdülhamit'in tırnağı bile olamaz"
Prof. Dr. Vahdettin Engin (Marmara Üniversitesi)
"Prens Sabahaddin Jön Türkler'e destek vermiş bir isim. Adem-i Merkeziyetçilik düşüncesini savundu. İngiliz Anglosakson kültürüne ilgi duymuştur yani bireysel yolla önce insanın zenginleşmesi. Muhtemelen 31 Mart olayında parmağı vardır. Kendisinin etkin olduğu yıllarda, gerek İttihat Terakki gerek Adem-i Merkeziyetçiler aslında hepsi darbe ve suikast ile başa gelmeyi denediler. "Ya devlet başa, ya kuzgun leşe" düşüncesi… Fikirler farklı olabilirdi ancak iktidara gelmek için uygulanan eylemin tarzı aynıydı. Prens Sabahaddin, yabancı ülkeler de müdahale etsin ancak gene biz iktidarda olalım yaklaşımındaydı. Demokrat Parti'nin temelinde onun görüşlerinin hakim olduğunu söyleyenler vardır ancak Demokrat Parti gayet devletçi bir partiydi, farkı ise ekonomik anlamda daha liberal olmasıydı. Prens Sabahaddin bana göre ileri görüşlü bir adam değildi, kendi döneminde okuduğu bazı kitapların teorileri kendisine cazip gelmiştir. Ülke gerçeklerinde uzak bir tutumu vardı. Dayısı II. Abdülhamit'in tırnağı bile olamaz, ikisi yan yana getirilemez bile."
Adem-i Merkeziyetçilik nedir?
Devlet merkezinin gücünü azaltarak yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılmasını savunan siyasi görüş. Adem-i Merkeziyet, "merkezin yokluğu" manasına geliyor. Liberal ideolojinin savunduğu görüşlerden biridir. Osmanlı Devleti'nde başlıca savunuculuğunu Prens Sabahaddin ve onun liderliğini yaptığı Ahrar Fırkası yapmıştır. Prens Sabahaddin'in görüşleri yerinden yönetim ve bireysel girişim ilkelerine dayanıyordu. Buna göre, merkezi hükümetin yetkileri azaltılacak, buna karşılık imparatorluktaki çeşitli unsurların yönetime katılma yetkileri arttırılacak, liberal ekonomi uygulanacaktı.
NESLİHAN PERKER / AKTÜEL