Muhteşem Yüzyıl dizisinde Cenevizli Gabriella karakteriyle tanıdığımız Türk asıllı, Belçika'da doğmuş ve büyümüş olan Ayşe Özdemir, Muhteşem Yüzyıl ve kendisi gibi yurtdışında büyümüş olan Meryem Uzerli polemiği hakkında çok özel açıklamalar yaptı.
Özdemir'le özel hayatı ve Avrupa'da yaşayan Türk kadınları hakkında konuştuk…
Özlem Yılmaz Küçük
Kendinden bahseder misin biraz?
Aslen Afyon'luyum ama Belçika'da doğdum, büyüdüm. Türkiye'ye gelmeden önce ekonomi okuyordum. 21 yaşındayım. Türkiye'den oyunculuk teklifi alınca her şeyi bıraktım ve geldim.
Peki, nasıl aldın bu teklifi?
Geçen yıl, Cansu Dere'nin canlandırdığı Firuze rolünün kastı için Türkiye'ye gelmiştim. O zaman beğenmişlerdi beni. Dizide Manisa Sarayı sahneleri çok sakin geçtiği için, biraz entrika olsun istemişler. Yabancı bir karakter gerekiyormuş, aksanlı konuşmalıymış. Bu nedenle de beni uygun görmüşler. Derste telefonum çaldı, "Ayşe böyle bir rol var, ister misin?" diye sordular. Ben de hemen kabul ettim.
Dizide gayet profesyonel görünüyordun. Oyunculuk eğitimin yok aslında, öyle mi?
Hayır yok. Belçika'da İşletme-ekonomi okuyordum. Kamera ya da sektörle ilgili deneyimim, eğitimim yoktu. Her şey apar topar oldu. Muhteşem Yüzyıl ilk deneyimim. Kamera karşısında geçtiğimde, hayalimdeki mesleğin bu olduğunu anladım.
Peki, şimdi eğitim alıyor musun?
Craft Atölyesi'nde oyunculuk ve diksiyon eğitimi alıyorum.
Peki dizide zorlandın mı?
Aslında oradaki rolümde normaldeki halimden daha aksanlı konuşuyordum. Böyle olması gerekiyordu. Benim Türkçem o kadar kötü değil. Ve zaten şimdi daha da iyi.
Yeni projeler var mı?
Şu anda bir sinema projesi var. 12 Eylül'ü anlatan bir dönem filmi. Ve birkaç dizi projesi var. Hangisi benim için daha iyi diye düşünmekteyim.
Muhteşem Yüzyıl'ın en sevilen yüzü Meryem Uzerli bir anda kayboldu gitti, diziyi terk etti. Bir sürü duyum aldık, bir sürü şey okuduk. Sence neler oldu?
Meryem, çok sempatik, çok cana yakın, çok sevecen biri. Aslında ben onu anlayabiliyorum, gerçekten çok yoruluyordu. Her gün sette sabahtan akşama kadar çalışıyordu. Gece 12'ye kadar sette kalıp, sonrasında elinde tekstlerle "Bunları yarına yetiştirmem lazım, bu gece mutlaka ezberlemem lazım" diye çıktığını çok defa gördüm. Herkesle de arası iyiydi, kimse kimseden şikayetçi değildi. Bence bir dizi iki yılda fazla sürmemeli.
Senin çalışma şartlarıyla alakalı bir şikayetin oldu mu?
Hayır, çok keyifliydi. Çok da rahattım. Zaten haftanın iki günü gidiyordum. Hayatımda unutamayacağım bir dönem.
Avrupa'da yaşayıp da Türkiye'ye gelen insanlar bir çok konuda adaptasyon sorunu yaşıyorlar. Sen de yaşadın mı?
Tabii ki, ben de başta çok zorlandım. Sonuçta iki kültür arasında büyüyoruz. Buradaki insanların bakış açıları daha farklı. Bence buradaki insanlar daha rahatlar. Hem sosyal yaşam anlamında hem kılık kıyafet anlamında. Oradaki Türkler 80'li yıllarda yerleşmişler ve 80'lerde kalmışlar. Burada sürekli ilerleme var. Ben Kadıköy kadar bir yerde yaşarken, dünyanın en büyük metropollerinden birine geliyorum. Adaptasyonum çok zor oldu. Orada herkes birbirini tanıyor ve ona göre davranıyor. İnsanlar daha içe dönük. Buradakiler daha cana yakın, herkes birbirine daha açık. Gölden çıkıp, okyanusa girmiş gibiyim. Ama çok memnunum.
Teklifler geliyor ama sen Türkiye'de nasıl bir projede yer almak istiyorsun?
Yaşıma hitap eden bir projede olmak isterim. Bu dönemi anlatan, gençlik dizisi ya da filminde oynamak isterim. Tabii altından kalkabileceğim bir karakter olmalı.
Peki, estetik var mı sende? Güzellik, moda, spor konularıyla aran nasıl?
Hiçbir estetiğim yok. Çok makyaj da yapmam. Saçlarımı da boyatmam ya da fön çektirmem. Ama haftada iki kez fitness yapıyorum, aksatmıyorum.