Gezi Parkı'nda 10. gününe giren eylemleri, doğru okumak için görüşlerine başvurduğumuz sosyologlar, "bireysel öfkenin toplumsal öfkeye dönüştüğü" ve "canlı bir organizma olan toplumun nefes aldığı" görüşünde…
'BİREYSEL ÖFKE TOPLUMSAL ÖFKEYE DÖNÜŞTÜ'
Sosyoloji Derneği Yönetim Kurulu Onursal Başkanı, Ankara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Birsen Gökçe, eylemleri dünden bugüne şu sözlerle yorumladı: "Herhangi bir sosyal sınıfa ait olmayan gençleri, bir araya getiren asıl nokta 'Şu yasak, bu yasak' çıkışları. O nedenle uzun süredir içte biriken 'bireysel öfke'nin 'toplumsal öfke'ye neden dönüştüğünü doğru anlamak gerekiyor. İnsanlar yanlış da olsa kendi yaşamına dair kendi kararını yine kendisi vermek istiyor. Ancak karşısına bazı siyasi dayatmalar çıkıyor. Dolayısıyla böyle bir toplumsal tepki ile karşılaşıyorsunuz. Ne sağ ne de sol yeni bir ideoloji türedi aslında…"
'ELBETTE İKTİDARIN BİR AĞIRLIĞI VAR…'
Buna karşın devletin kendi vatandaşının sağlığını korumakla yükümlü olduğunu da belirten Prof. Dr. Gökçe, "Elbette bir takım sıkıntılar olacak. Sonuçta bir ülke idare ediliyor. Başbakanı karşılayanların attıkları sloganlara baktım. Elbette iktidarın belli bir ağırlığı var ve elbette siyasi iktidar tepki koyacaktır. Bu doğaldır. Ancak iktidar olarak sorunları aşamadığınız noktada 'Ben yaptım oldu' yolunu kullanmamalısınız. Bunu söylemeye devam ettiğiniz sürece, eylemin ilk iki günü yalnızca belli bir kesimin eylemi olarak başlayan olayın içine, herhangi bir derneğe bile üye olmayan, yalnızca tek derdi pahalılık ya da sağlık hizmeti olan bireyleri de katarak büyütürsünüz."
'YENİK YANINI BELLİ ETME!'
"Toplumumuzda 'sıkıntılarını gizleme', 'yenik yanını belli etmeme' durumu nedeniyle kimin ekonomik sıkıntı içerisinde olduğunu anlamamız mümkün olmayabiliyor" diyen Gökçe, şunları söyledi: "Dolayısıyla insanlar bu durumdan duyduğu öfkeyi içerisinde biriktirdi uzun süre. Bu durum insanların sokağa çıkmasını motive etti zaten. Alanlara çıkılmasına neden olan bir diğer ve en önemli etken ise kaba kuvvet kullanılması oldu. 'Benim yeterince sayım var, desteğim var, onları evlerinde zor tutuyorum' demek ajitasyonu artırır. Devlet yetkililerin tansiyonu düşürmeye çalışması gerekir, aynı söyleme devam etmemesi gerekir. Yoksa tam da kaba kuvvetle beslenen 'provokasyon'a, istismara açık bir zemin yaratırsınız.
'EYLEMLER ARTIK KURUMSAL UYARILARLA ANLATILMALI'
Açıkçası ben bu eylemlerin sürmesinden yana değilim. İktidara bir işaret verildiğini düşünüyorum. Sokakların artık kurumsal uyarılarda bulunacak olan Barolar Birliği gibi örgütlenmelere bırakılması taraftarıyım. Çünkü bu tür sokak eylemleri, her zaman neyi davet edeceğini bilemez, istismara çok açıktı. Bundan sonrası siyasal iktidarın tavrına bağlı. Dağda biten şiddet, meydana taşınmamalı. Çünkü bu tansiyonu bu millet artık kaldıramaz."
'ORGANİZMA NEFES ALIYOR'
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Erkal ise Gezi eylemlerini "canlı bir organizma olan toplumun nefes alışları" olarak nitelendiriyor.
'TOPLUMU TAVİZLER GERDİ'
Gerek siyasetçiler gerek iç ve dış dinamikler tarafından toplumun uzun süredir "gerildiğini" dile getiren Prof. Dr. Erkal, "Türkiye'de Cumhuriyet tarihinde tartışılmayan konular tartışılır hale geldi. Aslında bunlar, hiçbir ciddi devletin tartışmadığı konulardır. Milli kimlik konusu özellikle yeni anayasa çalışmaları terörle mücadelenin müzakereye dönüşmesi, Petrol Yasası ve Vakıflar Yasası yani ekonomi alanında verilen tavizler toplumu bu noktaya getirdi" diyor.
SAĞLIĞI KORUMAK MI ÖZEL HAYAT İHLALİ Mİ?
Prof. Dr. Erkal, özellikle gençleri geren konuların "milli devlet ve cumhuriyet karşıtlığı" olduğu görüşünde… "Türk toplumu birbirinden rövanş alacak siyasi kadrolar arasındaki mücadeleye tanık olmak istememektedir" diyen Prof. Dr. Erkal, sözlerini şöyle sürdürdü: "Olayların altında biriken iktisadi ve siyasi faktörlerin yer aldığı bir bütün vardır. Bu durumu, yalnızca çevre sorunuyla açıklamak yeterli değildir. Ülkeyi yönetenlerin elbette toplumu koruma hakkı vardır. Yalnızca arz ve talep arasındaki dengeyi gözetirseniz, sokak başlarında uyuşturucunun satılmasının da önünü açmış olursunuz. Ancak gençliğin sağlığını korumak ile özel hayata müdahale arasındaki ince dengeyi korumak, bunu siyasete alet etmemek gerekir."
'HERKES TEPKİSİZLİKTEN ŞİKAYETÇİYDİ'
Eylemcilerin bir araya gelmesine zemin hazırlayan, toplumun farklı kesimlerinin nasıl olup da bir araya geldiğinin sosyolojik nedenine ilişkin ise Prof. Dr. Erkal, şu açıklamayı yapıyor: "Herkes tepkisizlikten şikayet ediyordu. Bunu yalnızca 80 ya da 90 gençliği ile açıklamazsınız. Elbette internetin, sosyal medyanın önemli katkısı yadsınamaz. Ama sosyoloji, sosyal hareketlerin kanunu ile ilgilenir. Ve eğer durum, bu tür bir hareketin oluşmasına imkan veriyorsa hangi gençliğin ya da toplumun hangi kesiminin en önde olduğunun bir önemi yoktur. Hareket, mutlaka kendi liderlerini bulur." Toplumun asıl tartışması gerekenin "cari açık" olduğunu ifade eden Erkal, "Dış politikadaki gelişmeleri takip etmek ve milli çıkarları koruyabilmek gerekir. Mili çıkarı kabul etmeyenlerin, bu eylemin savunucusu olmasını da bunu korumasını da bekleyemezsiniz" diyor.
Aktuel.com.tr/ÖZEL