*Ünlü bir anne ve babanın çocuğusunuz. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Zor bir çocukluk… Elbette çok güzel bir çocukluk geçirdim ancak herkes hareketlerine üç dikkat ediyorsa biz beş dikkat etmek zorundaydık. Hata yapma lüksün olmayan bir çocukluk geçirmek de zor. Herkes anne ve babasını temsil etmek zorunda değil ama yürüyüşünden yemek yiyişine kadar her detay önemliydi. Ferhan ile birlikte hep "diken üstündeyiz" derdik. Eğitim için belli bir yaştan sonra New York'a gitmek iyi oldu.
*Diken üstünde yaşıyor olmanız mı öncelik sebepti Amerika'ya gitmenizde?
Hayır eğitim olarak iyi olacağını düşündük. Ben illüstrasyon okudum, Ferhan ise sinema-televizyon… Buradan uzaklaşmanın da iyi bir fikir olacağını düşündük.
*Kaç yaşında gittiniz?
18 yaşındaydım.
*Ergenlik yıllarınız burada geçti yani…
Evet, zor yılları burada geçirdik. Annem ve babam çok dikkat ettiler her şeye, özellikle de annem bizim hep başımızda oldu. Bazı şeyleri düşerek ve yeniden kalkarak öğrenmek güzel. Biz düşmedik bile… Zamanla da savunma mekanizması geliştirmeye başlıyor insan.
*New York'ta daha mı çok düşerek ve kalkarak öğrendiniz bazı şeyleri?
Güzeldi, bize çok iyi geldi. Oraya gittiğimde 18 yaşındaydım, üç ayın sonunda 30'uma gelmiş gibi hissettim. Hem benim, hem de Ferhan'ın okulu çok ağırdı ve biz gerçekten çok çalıştık eğitimimiz sırasında. Şehir ise çok besledi ikimizi de.
*Neden geldiniz?
Ben zaten giderken, geri dönerim demiştim. Okulumdaki hocalarımdan da güzel teklifler gelmişti eğitim aldığım alan olan illüstrasyonla ilgili olarak. Fakat ailemizden çok uzak yaşayabilen insanlar değiliz, ebeveynlerimiz sürekli çalıştığı için arada sırada 10 günlük bir tatil için yanımızda vakit geçirme şansları olmuyordu ki, annemin hafta içi canlı yayını olması bu alternatifi de ortadan kaldırıyordu. Oradaki son senemi tek başına geçirdim çünkü Ferhan mezun olup buraya döndü. Henüz yaşımız genç olduğu için gene oraya giderek bir şeyler yapabiliriz, bir çevreye sahibiz. Ama aile ile geçireceğimiz vakit geri gelebilecek bir şey değildi.
*Hem İstanbul, hem de New York'ta yaşamış bir insan olarak iki şehrin hikayesinde insan ilişkileri arasındaki farklılıklar neydi?
Amerikalılar pek de ilişki durumunda olan insanlar değiller. Herkesin kendi hayatı var ve aslında bu zaman zaman da güzel bir şey. Biz Türk halkı olarak herkesi çok inceleyen, bakan ve karışan insanlarız. Elbette onların bu yapısı sebebiyle, belli bir zamandan sonra "ne kadar duyarsızlar" diyebiliyorsunuz. Çok kuralcılar, bizde ise Türk kurnazlığı var. Amerikalılar çok yavaşlar, pratik değiller bu sebepten. Bizim çok farklı çalışan bir beynimiz, onların ise tıkır tıkır işleyen düzenleri var. Bu ağırlıklarından da sinir geliyor bazen.
*Oyunculuğu bir gün geldiğinde denerim düşüncesi hep var mıydı kafanızda?
Biz tiyatronun içinde büyüdük ve oyuncu olmayı hiç düşünmedik demek zor… Ses Tiyatrosu'nun ortamı ise çok büyülüdür, oyun yukarıda oynanırken biz kuliste vakit geçirirdik. Olayı bilince sizin için ciddiyeti de artıyor. Babamla sahneye de çıktık. Mevzuyu ne kadar biliyorsanız, size bir o kadar ürkütücü geliyor. Ferhan daha çabuk itiraf etti bunu yapmak istediğini… Ben ise, başka bir proje olsaydı yapar mıydım hayır çünkü, şu anda çalıştığım ekibin çok sıcak bir ortamı var. Mint Prodüksiyon ailem gibi… Beni rahatlattı bu durum, gergin ortama zaten gelemiyorum ben de 90 doğumluyum. Tüm bu etkenler beni ikna etti.
*Babanızın kızı mısınız yoksa annenizin mi?
Babamın kızıyım… El becerileri olarak anneme benzerim ancak, Ferhan karakter olarak daha fazla annemdir. Sert çıkışları olan bir insanım ben, çocukluğumdan beri dilinin kemiği yok derlerdi. Ferhan arkadaşlarının yanına götürmezdi beni. Kendimi eğittim o anlamda, susuyorum…
*Erkekler ve kadınlarla ilgili olarak şu hayatta aldığınız en büyük ders nedir?
Kadınların tehlikeli oldukları… Çok tehlikelikler, erkek arkadaşlarım çok daha fazladır. En tehlikeli erkek de dedikodu yapandır. Onlarla ilgili anladığım şey ise çok rahatlıkla yalan söyleyebildikleri. Bir de benim bir özelliğim daha vardır… Hani sevilmeyen bazı karakterler vardır ve aslında uzak durulması ile ilgili daima uyarırlar sizi. Ben inatla "hayır o iyi bir insan" der ve ardından dünyanın en büyük kazığını yerim.
*Nasıl bir aşıksınız?
Çok mantıklı bir aşığım ben… Bu insan bana çok uygun şu anda diyerek, kendimi zorla aşık etmişliğim, o insanı sevdiğime kendime inandırıp ardından terk edilip üzülmüşlüğüm vardır.
NESLİHAN PERKER
FOTOĞRAFLAR: SERKAN ŞENTÜRK