Özal'ın zehirlenmediğinin söylenemeyeceğini belirten Sevil Atasoy, raporun yazım aşamasında iki ay gibi bir süre verilmesinin yanlış olduğunu kaydetti. Atasoy, "Zehirlenmediği söylenemez, çünkü aceleye getirilmiş bir çalışmadır. Feth-i kabirden itibaren her bir alanın uzmanlarıyla çalışılmamış olmasının etkilerini hissetmemek mümkün değil." dedi.
Prof. Dr. Sevil Atasoy, Doğan Kitap'tan çıkan 'Yeraltındaki Melekler Yerüstündeki Şeytanlar' adlı kitabında Özal'ın ölümüne ilişkin çarpıcı iddialarda bulundu. Ölüme sebep olan ilacın yüksek dozda tüketilmiş olduğuna dikkat çeken Atasoy'un konuyla ilgili tespiti şöyle: "Turgut Özal'ın ölümüne neden olan kimyasal maddeyi Adli Tıp Kurumu Kimya Dairesi bulmuş ve raporuna yazmış. Bu bir müstahzar ilaç... Bana göre ölüme neden olan bu ilaç. Çünkü tüm veriler bu yönde. Ancak her nedense, bulguları yorumlayanlar, bu çok basit ayrıntıyı ciddiye almamış gözüküyor. Yüksek dozda tüketmiş olması gerekir. Bunu kendisi yanlışlıkla mı aldı, yoksa ona bir anda ya da kısa aralıklarla mı verildi bilmek mümkün değil."
Türkiye'nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın şüpheli ölümü ile ilgili yürütülen soruşturma sonucunda önemli bulgulara ulaşılmış ve dava açılmıştı. Soruşturma sırasında Merhum Özal'a ölümünün üzerinden 19 yıl geçtikten sonra Adli Tıp Kurumu otopsi yapmış, 'zehir var ama zehirlenme yok' şeklinde değerlendirmede bulunmuştu. Kamuoyunda çok tartışılan otopsi tutanaklarını inceleyen Prof. Dr. Sevil Atasoy, 'Yeraltındaki Melekler Yerüstündeki Şeytanlar' kitabının önemli bir bölümünü bu konuya ayırdı.
'RAPORDA TARİH VE YAZIM HATALARI VARDI'
Prof. Dr. Sevil Atasoy Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın şüpheli ölümü ile ilgili Adli Tıp Kurumu'nun geçtiğimiz aylarda hazırladığı otopsi raporlarındaki çelişkileri kitabına yansıttı. Konuyla ilgili ilk kez Cihan Haber Ajansı'na konuşan Atasoy, otopsi raporunun birçok yerinde kes-yapıştır tekniği ile uzman görüşlerinin yer aldığını ve tarih ve yazım hataları olduğunu belirtti. Atasoy, "Adli Tıp Kurumu'nun 'zehir var ama zehirlenme yok' şeklindeki açıklaması, sanırım 16. yüzyılın önemli bilim adamlarından ve toksikolojinin kurucularından kabul edilen İsviçreli doktor ve kimyager Paracelsus'un 'Her şey zehirdir, mühim olan dozdur'cümlesine atıfta bulunmuşlar. Bir anlamda, insanı öldürebilecek maddeye rastladıklarını ancak bununla öldüğünü kanıtlayamadıklarını belirtiyorlar. Birçok yerde uzman görüşleri 'kes-yapıştır' tekniği ile üst kurulun raporuna alınmıştı, tarih ve yazım hataları vardı." dedi.
'RAPOR ACELEYE GETİRİLİP VE BAŞTAN SAVMA YAZILDIĞI İNTİBAI VERİYOR'
Beş aya varan bir süre raporu ve dosya ile ilgili belgeleri değerlendiren Prof. Dr. Sevil Atasoy, raporun toksikoloji raporundan ziyade bir jeoloji raporu gibi hazırlandığını dile getirdi. Atasoy şu ifadeleri kullandı: "Rapor, bir toksikoloji raporundan ziyade bir jeoloji raporunda rastlanacak oranda fazla sayıda toprak analizi içeriyordu. Kimi yerde yabancı kaynaklara atıfta bulunulmuştu. Bu çok doğal ve güzel bir şey... Ancak bir kaynak örneğin, cenazenin tabutla gömüldüğü Hristiyan mezarlıklarındaki toprak kirlilikleriyle ilgiliydi. Bizim örneğimizde bir mezarlık yok. Tabutla gömülen yok. Kesinlikle küçümsemek için söylemiyorum, ama her şey aceleye getirilmiş ve biraz baştan savma intibaını veriyordu. Gerek analizlerin planlanması, gerekse değerlendirilip raporun yazılması bir telaşı yansıtıyor ve feth-i kabirden itibaren her bir alanın uzmanlarıyla çalışılmamış olmasının etkilerini hissetmemek mümkün değil. Dolayısıyla raporu ne yazık ki tatmin edici bulduğumu söyleyemem."
'ÖZAL'IN ZEHİRLENMEDİĞİ SÖYLENEMEZ'
Rapora göre Merhum Turgut Özal'ın zehirlenmediğini söylenemeyeceğini belirten Sevil Atasoy, raporun yazım aşamasında 2 ay gibi bir süre verilmesinin yanlış olduğunu kaydetti. Atasoy, "Zehirlenmediği söylenemez, çünkü aceleye getirilmiş bir çalışmadır. Bildiğiniz gibi Yaser Arafat'a eşinin ısrarı üzerine feth-i kabir yapılmıştır ve sadece radyoaktif polonyum aranması için altı ay süre istenmiştir. Turgut Özal örneğinde hangi madde ile zehirlendiğine dair bir şüphe bile yokken 'iki ay içinde rapor verilecek' şeklinde bir taahhüde girilmiş ve bu süre içinde rapor verilmiştir. Rapor, bu telaşın bütün negatif sonuçlarını içermektedir." diye konuştu.
'ÖZAL'IN İLACI YÜKSEK DOZDA TÜKETMİŞ OLMASI GEREKİR'
Turgut Özal'ın 19 yıl aradan sonra yapılan otopsi materyalinde toksikoloji incelemesi sırasında Adli Tıp Kurumu'nun çok önemli bir ayrıntıyı gözden kaçırdığını dile getiren Sevil Atasoy, ölüme neden olan ilacın yüksek dozda tüketilmiş olduğuna dikkat çekti. Atasoy'un konuyla ilgili tespiti şöyle: "Turgut Özal'ın ölümüne neden olan kimyasal maddeyi Adli Tıp Kurumu Kimya Dairesi bulmuş ve raporuna yazmış. Bu bir müstahzar ilaç... Bana göre ölüme neden olan bu ilaç. Çünkü tüm veriler bu yönde. Ancak her nedense, bulguları yorumlayanlar, bu çok basit ayrıntıyı ciddiye almamış gözüküyor. İlacın adını kitabımda açıkladım. Yüksek dozda tüketmiş olması gerekir. Bunu kendisi yanlışlıkla mı aldı, yoksa ona bir anda ya da kısa aralıklarla mı verildi bilmek mümkün değil."
'KABRİN AÇILMASI GEREKTİĞİNİ İLK SÖYLEYENLERDEN BİRİYDİM'
Prof. Dr. Sevil Atasoy, Özal'ın cenazesinin sabunlaşmasının toksikolojik analizlere çok büyük yararı olduğunu ifade etti. Atasoy, kitabı yazma nedenini şöyle anlattı: "Turgut Özal'ın feth-i kabiri ve izleyen otopsi meselesi, son kitabımın içinde oldukça geniş bir bölümdür, yoksa kitabın tamamı bu konuya ayrılmış değil. Bildiğiniz gibi, kabrin açılmasının gerektiğini söyleyenlerden biriydim. Sabunlaşmayla karşılaşılması önemli bir istisnadır. Ender rastlanan ve toplumun pek bilgi sahibi olmadığı sabunlaşma mekanizması ve bu istisnanın toksikolojik analizlere sağladığı yararlar hakkında bilgi eksikliğini gidermek istedim. Son yüz yılı kapsayan geniş bir kaynakça araştırmasına dayanarak sabunlaşan cenazelerde hangi zehirlerin bulunduğunu örneklerle aktardım. Raporu, uzun yıllar kimya dairesi başkanlığı yapmış bir kimyacı gözüyle değerlendirdim ve apaçık ortada olan ve her nedense dikkat çekmemiş ve bence önem taşıyan bir takım gerçekleri sıraladım."
'TURGUT ÖZAL O SABAH ÖLMEYEBİLİRDİ'
Sevil Atasoy, cenazenin bozulmadan kalmasının kendisine bir şeyler anlatmak istediğini düşündürdüğünü belirtti, "Özal o sabah ölmeyebilirdi." ifadelerini kullandı. Atasoy, "Suikast sonucuna varacak olan soruşturmadır, yoksa elimizdeki Adli Tıp Kurumu raporu ile böyle bir sonuca ulaşmak mümkün değil. Öncelikle adı konması gereken Turgut Özal'ın neden öldüğüdür ve bunun cevabı henüz verilmemiştir. Şahsen tanıdığım Turgut Özal'ın, ölümünden bunca yıl sonra cenazesinin neredeyse bozulmadan kalması, bana hep bir şey anlatmak istediğini düşündürdü. Birilerinin ne anlattığını duyması yetmedi, duyulanı anlamak gerekti. Adli Tıp Kurumu'nun duyabildiklerini raporuna aktardığını, benim de bunları anladığımı sanıyorum. Anladıklarımı kendime saklamak istemedim. 'Yeraltındaki Melekler Yerüstündeki Şeytanlar' adlı son kitabımın elli sayfayı bulan Turgut Özal'ın ölümünü irdelediğim bölümü beş ay gibi uzun bir sürede yazdım. Toplumun tartıştığı her komplo teorisini masaya yatırdım ve kendimce noktaladım. Turgut Özal o sabah ölmeyebilirdi ve kimi zaman ölüme yol açan gerçekler, başlangıçta hiç akla gelmeyecek kadar basittir." dedi.
SABAH