İsviçre-Türkiye arasında mekik dokuyan Doç. Dr. Bilge Demirköz, yaradılışın bir denklemi varsa, şu anda onun hayal bile edilemediğini söylüyor. Ancak "karanlık madde"nin bu denklemin bir parçası olduğunu belirterek bu deneyin onu anlamaya bir adım daha yaklaşma anlamına geldiğini belirtiyor. Demirköz sözlerine şunları ekliyor: "CERN'de yaptığımız deneylerin Tanrı'nın varlığı ya da yokluğunu kanıtlama ile ilgisi yok. Biz Tanrı'yı oynamıyoruz."
*Nedir karanlık madde? Dünyadan örnek vermek gerekirse, evreni bir arada tutan tutkal diyebilir miyiz?
Tutkal demeyelim. Çünkü çok kuvvetli bir şey tutkal. Karanlık maddenin etkisi çok geniş, ancak çok geniş ölçeklerde hissediliyor. Evreni değil de gökadaları bir arada tutuyor. Evreni bir arada tutmanın imkansız olduğunu öğrendik artık.
Eskiden evren tekrar bir araya gelir mi, evrenin büyümesi durur mu diye bir ümit vardı. Evrenin sonsuza kadar büyüyeceğini öğrendik. Ama evrenin içindeki gökadaları bir arada tutan maddeye karanlık madde diyebiliriz. Karanlık madde olmasa, Samanyolu, gökadamız çoktan dağılıp gitmişti. Bu da onun varolduğuna dair elimizdeki altı kanıttan biri.
Elimizdeki ipuçları farklı alanlardan. Mesela Büyük Patlama'dan 300 bin yıl sonra, o patlamanın yankısını aletlerimiz bir anlamda "duyabiliyorlar". Buna göre evrenin yaşını hesaplayabiliyoruz, maddenin miktarını, evrenin içindeki karanlık maddenin miktarını hesaplayabiliyoruz.
*Nedir son hesaplarınız?
Şu anda tam olarak bizim bildiğimiz madde evrenin yüzde 4.9'unu, karanlık madde yüzde 26.8'ini, karanlık enerji ise 68.3'ünü oluşturuyor. Karanlık enerji evreni büyüten, ne olduğunu bilmediğimiz bir enerji Gerçek anlamda bir fikrimiz yok.
*Yani evrenin yüzde 95'i hakkında hiçbir şey bilmiyoruz öyle mi?
Evet, hiçbir şey bilmiyoruz. Ama karanlık madde hakkında teorilerimiz var. Ama karanlık enerjiyi tamamen biliyoruz. Burada karanlık madde demenin farklı nedenleri var. Neden karanlık enerji? Hakkında bir şey bilmediğimiz için öyle diyoruz.
*Karanlık maddenin adı nereden geliyor?
O ışıkla etkileşmediği için öyle diyoruz. Kara madde de diyenler var. Ama böyle denilmesine karşıyım. Çünkü "kara" bir renktir. Siyah renk, ışığı emen bir renktir. Bu bir renk değil. Işıkla hiçbir şekilde etkileşmiyor. Yani şu anda içinizden gelip geçiyor, siz onu görmüyorsunuz.
*Yaptığınız deneyde AMS dedektörünün dünyanın en pahalı cihazı olduğu doğru mu?
Uzaya yollanan en pahalı bilim cihazı diyebiliriz. Ama bunu normal görüyorum. Bunlar aslında çok küçük miktarlar. Şu anda dünyanın bilime harcadığı para gerçek anlamda o kadar az ki! Bu rakamları böyle şişirmek bana abes geliyor. Bilime harcanan miktarlar, sağlık harcamalarının yanında hiçbir şey. Sağlık alanında bu kadar ilerlememizin nedeni, kuantum fiziğinden ötürü ortaya çıkmış olan buluşlardır. X-ışını ve MR cihazları, bazı kimyasal ölçerler… Sanki fiziğe harcanan paralar çok büyükmüş gibi yansıtılıyor. Mesela Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nın maliyeti 8 milyar dolar yaklaşık. Ama 20 yıllık bir yatırım. CERN'de çalışan insanları örnek vereyim. Ortalama olarak biz fizikçiler 60 saat çalışıyoruz.
*Karanlık madde deneyini niye yeraltında ve uzayda yapıyorsunuz?
Bunun için parçacık fiziğinden bahsetmemiz gerekiyor. Nasıl başladı sorusuna baktığımız zaman, 1912'ye gitmemiz gerekiyor. Victor Francis Hess isminde, Nobel ödüllü bir fizikçi, 1912 yılında, balonlarla oksijen tüpsüz, tam 6 km yukarı çıkıyor ve yükseldikçe o kadar radyasyonun arttığını fark ediyor. "Bu uzaydan gelen kozmik bir radyasyon olsa gerek" çıkarımında bulunuyor. Sonradan, bu kozmik ışınların uzaydan gelen ve ışık hızına çok yakın giden atom altı parçacıklar olduğunu öğrendik.
Uzaydan gelen parçacıklar dünyamızı, atmosferimizi bombardımana tutuyorlar, enerjilerini, önündeki parçacıklara dağıtıyorlar Böylece atmosferimizin üst tabakasında bir parçacık yağmuru oluşuyor. Bu parçacık yağmurundan ötürü, örneğin uçağa bindiğimizde, o kozmik radyasyon içinden geçerek normalden daha fazla radyasyon alıyoruz.
Şu anda dünya yüzeyinde en fazla radyasyon alan insanlar, nükleer santrallerde çalışanlar değil, pilotlar ve astronotlar. İşte parçacık fiziği böyle başlıyor ve kozmik ışınlarda hep yeni parçacıklar bulunuyor. Sonra bilim insanları, "Biz bunları laboratuvar ortamında üretmeye çalışalım" diyorlar ve bu ortamda protonu hızlandırıyorlar, iki protonu birbirine çarpıştırıyorlar. Yani asıl başlangıç uzaydan. Ama uzaya gitmek zor bir iş olduğu için de yeraltındaki deneyler başlıyor. CERN'i uzayda kurabilsek tabii daha güzel olur. Çünkü oradaki parçacıklar böylece bedavaya geliyor bir bakıma.
*Yukarı çıkıldıkça radyasyon arttığına göre, radyasyon uzaya gitmek için çok büyük bir sorun değil mi?
Evet, önemli bir sorun. Uzaya yollanan bütün uydular, uzaya gitmeden önce radyasyon testinden geçerler. Hatta insanlığın başka gökadalara, hatta yanı başımızdaki Mars'a gidebilmesi için, uzaydaki radyasyon miktarı çok büyük bir sorun. Zira astronotların Mars'a giderken kanser olma ihtimali, dünyadakinden çok daha fazla.
*Karanlık madde buluş haline gelirse, bu yaradılış denkleminin çözülmesi için bir adım mıdır?
Yaradılış denklemi bana çok büyük bir söz olarak geliyor. Yaradılışın bir denklemi varsa, belki onu ben hayal bile edemiyorum şu anda. Ama karanlık madde bu denklemin bir parçası ve onu anlamaya bir adım daha yaklaşmış olacağız. Karanlık maddeyi bulmanın, evreni anlamak için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Mesela 110 yıl önce elektron bulunduğunda, İngiliz bir bakan Faraday'e, "bunun ne işe yarayacağını" sormuş. Edison da, "Sizin yakında vergilendirebileceğiniz bir şey olacağına eminim" cevabını vermiş. Çünkü teknolojik her yenilik, yeni kapılar açıyor ve bir şekilde mutlaka vergilendiriliyor. Karanlık madde bulunduğunda da aynı söz söylenebilir. Şaka bir yana, elektron bulunduğunda biz bilgisayarları hayal bile edemezdik.
*Karanlık maddenin buluşu ne zaman mümkün?
Ben ölmeden önce inşallah mümkün olur diye düşünüyorum. Ben bu hayatta bunu görmek istiyorum. Bunu anlamak, fizikçiler için büyük bir hayal. Ama şu ana kadar fizik dünyasının kafa yorup da çözemediği bir sorun olmadı.
*CERN'de yapılan deneyle atom altı parçacığın bulunması anlamına gelen Higgs Bozonu'na, medyanın "Tanrı parçacığı' demesi siz bilim insanlarını rahatsız ediyor değil mi?
Evet. Ama bunun bir öyküsü var. Leon Lederman isimli, Nobel ödüllü bir hocamız yıllarca Higgs parçacığını aradı, ama bulamadı. Bulamadığı için de bir kitap yazarak, kitabın ismini, "Goddamn Particle", yani "Tanrı'nın Kahrettiği" ya da "Lanet Olası Parçacık" koymak istedi. Fakat kitabın editörü, "Tanrı Parçacığı" adını koyalım daha fazla satar demiş. Böylece kitabın adı böyle olmuş.
*Yaptığınız deneylerin Tanrı'nın varlığını ya da yokluğunu kanıtlama ile bir ilgisi var mı?
Hayır. Böyle bir amacımız hiç olmadı. Biz Tanrı'yı oynamıyoruz. Din ile bilimin karşı karşıya gelmesi, ne yazık ki bu dünyada satıyor. CERN'de, Tanrı'ya inanan birçok kişi var.
*Ama Higgs Bozonu'nun bulunmasının, Tanrı'nın bulunduğunun kanıtı olarak görenler de var.
Hayır, hayır. Tanrı'nın kanıtlanabileceğini ben düşünmüyorum. Çünkü Tanrı herkes için farklıdır. Bazı insanlar için "affedici" sıfatıdır. Bazıları için "yaratıcı"dır… İslamiyet'te 99 sıfatı var. Matematiksel ve fiziksel olarak kanıtlanmanın üç kuralı vardır: "Herkesin ortak fikirde olacağı bir tanım", "deneyinin yapılabilmesi" ve "bu deneyin tekrarlanabilir olması" gerekir. Tanrı için bu üç kural da geçerli değil. İnanmakla, düşünmek ve sorgulamak farklı şeyler. İnsan hem sorgulayabilir, hem de inanabilir. İnanan, onu içinde hissettiği için inanıyor. Ama inanmayan da var.
*Bazıları CERN'in buluşlarından rahatsız. Einstein'in buluşu, atom bombasına açılan kapıyı aralamıştı. Bu buluşlarınızın bu şekilde kullanılmayacağının garantisini verebiliyor musunuz?
Kesinlikle var. 1930'larda ve 1940'larda fizikçiler, kuantum mekaniğinin atom bombasına izin vermesi sonucunda, İkinci Dünya Savaşı'nda kendilerini bilim sahnesinde buldular. CERN 1954'te İkinci Dünya Savaş'ında parçalanmış Avrupa'yı tekrar bilim çatısı altında toparlamak için kuruldu. CERN'in kuruluş esası gereği, zaten CERN'den çıkan hiçbir bilgi bir savaş için veya savunma sanayinde kullanılamaz. Atom altına gittikçe kullanılması da zorlaşıyor.
DUYGU LELOĞLU
duygu.leloglu@ahaber.com.tr