Özgür, 80 darbesiyle Fransa'ya iltica etmiş bir anne babanın kızıdır. Paris'te doğup büyümüş ve Türkiye'yi hiç görmemiştir. Annesi o çok küçükken ölmüş; babasıyla büyümüştür. Babasının ölümü sonrası İstanbul'a gelir ve bir başka darbe çocuğu olan Ferhat'la karşılaşır… Geçtiğimiz haftalarda gösterime giren "Yabancı" filminin konusu kısaca böyle. Caner Cindoruk, Serkan Keskin, Xavier Clion ve Ülkü Duru'nun rol aldığı, yönetmen ve senarist Filiz Alpgezen'in ilk uzun metraj filmi olan "Yabancı"nın başrolündeki Sezin Akbaşoğulları ile bir araya geldik.
*Filmdeki rolünüz için Fransızca dersleri aldığınızı okumuştuk…
Evet. "Yabancı" filmi bana bir sene öncesinden geldi. Çekeceğimiz tarih belliydi. Aynı zamanda bir dizim vardı o zaman. Filiz'le sürekli bir araya geliyor ve karakteri konuşuyorduk. Fransızca dersi aldım. Aslında hayalimiz film öncesi bir yere kapanıp prova yapabilmekti ama olmadı.
*Benzeşiyor musunuz canlandırdığınız Özgür karakteriyle?
Evet benden bir şeyler var Özgür'de. Benim yaşımda olmasına rağmen artık bende olmayan bir öfke var mesela. Bendeki öfkeden farklı o. Artık hücrelerine işlemiş. Ben de ergenlikteki o öfkemi çağırdım sanırım.
*Yönetmen Filiz Alpgezen'le okul arkadaşısınız değil mi?
Evet, Filiz beni çok küçüklüğümden tanır, onun ikinci üniversitesiydi Bilkent. Bana çok şey öğretmiştir. Bir oyuncunun yönetmene teslim olması çok önemli benim için. Ama çok büyük şans sanırım, arkadaş olmak önceden.
"Çıplak kalmak çok zormuş"
*Oynarken çok zorlandığınız bir sahne oldu mu?
Çıplak kalmak zor bir şeymiş. Bu kadar zor olabileceğini düşünmüyordum açıkçası. Türklük var işte. Bilinçaltımızda cinsellik adına bir çöplük var. Ben mesela bunların hepsini geride bıraktığımı düşünüyordum. Ama buna rağmen insanların arasında çıplak kalmak için bir zaman harcamak gerekiyormuş. Set için de bir olay bu. Herkes utanıyor. Bakmamaya çalışıyor falan. Yurt dışındaki tiyatro okullarında kendi bedenine, bir başkasının bedenine alışmak gibi ciddi alıştırmalar var. Biz de yapıyoruz bu egzersizleri ama pek ileri gidemiyoruz sanırım. Caner (Cindoruk) müthiş bir partnerdi aslında. Herkes gerilebilir, ama o benden çok daha rahattı.
*Özgür'den öğrendiğiniz şeyler oldu mu?
Eskisi kadar öfkeli değilim. Daha sakin değil ama çok da tepkili değilim sanırım. Özgür bir aydınlanma yaşıyor. Ben de hayatımda o aydınlanmayı kovalıyorum, ulaştım sanıyorum, ulaşamadığımı fark ediyorum falan… Ulysess'ten bir cümle vardı: "Şimdiyse bir başkasıyım ama yine aynı kişiyim." Bu Özgür'ün lafıydı. O noktaya gelmişti. Başka biri oluyordu, geçmişteki kendini geçmişte bırakıyordu. Benim hayatımda bu olmadı hiç.
*
Bu filmin birçok aşamasında kadınlar var. Kadınlar da ait olmak istiyor. Bir babaya, bir kocaya, bir devlete ait olmak gibi…
Sadece bir kadın değil, erkeklerde de böyle bir şey var galiba. Kadın daha çok aşağılanıyor. Bir kadının bağımsız olması çok zor ama çok önemli bir şey diye düşünüyorum. Ben Özgür gibi değilim o anlamda. O duyguyla mücadele ediyorum. Aklım bana bunun içten gelen, öğrenilmiş bir şey olduğunu söylüyor. Ama psikolojik olarak aidiyete ihtiyaç duyabiliyorum.
*Doğurmak da bu duygunun bir parçası galiba.
Mahalle baskısı galiba bu. Fransız bir kadın böyle yaşamıyordur herhalde, ona annesi "çocuk yap" diyor mudur? Belki de diyordur. Herkes söylüyorsa bunları, bir süre sonra içinizde de böyle konuşan biri beliriyor. İşte onun yalnızca böyle konuşan biri olduğunu fark etmek gerekiyor. Öyle ince bir çizgi ki bu… Kadınlığını kaybetmeden kadınlığı korumak gerekiyor.
*Maskülen olmak durumunda
kaldığımız çok şey oluyor… "Usturuplu otur" diye bir şey vardır. Beş kuşak gerekiyor bundan vazgeçmek için herhalde. Erkeklerde öyle değil ya. "Dosyayı kapatmak" diye bir şey var onlarda. Biz daha hormonal tipleriz tabii.