HER ÇEŞİT AYDIN BURADA
Sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: yüsde 100 Ekolojik Pazar, memleketteki her çeşit aydının buluştuğu, bütün aykırı fikirlerin, cümle zerzevat alışverişi arasında birbiriyle çarpıştığı, bu çarpışmadan güçlü bir sinerjinin oluşmadığı, edilen lafların satılan meyve sebzelerle birlikte berhava olduğu bir siyaset meydanıdır! Sadece bu değil tabii; bir de yeni çocuk sahibi olmuş, memleketin cümle meşhurlarının bir günlüğüne bile olsa halk arasına inip, pazarcı esnafıyla yarenlik ederek, biz sıradan ölümlülerle alışveriş yaptığı bir rahatlama, stres atma mekanıdır da. Pazar yerini Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül tahsis etmiş; yıllar önce bir kez kendisini gördüm orada. Kızım henüz iki yaşında, kucağımdaydı, bir anda çıktı karşıma ve çocuğu benden alarak havaya kaldırdı. Pazarcı esnafına dönerek "İşte bu bile Deniz Baykal'a karşıdır," dedi. O zaman Deniz Baykal'a karşı olmak modaydı, çocuk neye uğradığını şaşırdı, sözlüğünde henüz 'deniz' kelimesi yoktu sanırım. ?
MEŞHURLAR HALKA İNDİ
Sarıgül burada karşıma çıkan ilk meşhur değildi. Bir gün Ali Rıza Binboğa'yla soğan seçerken neredeyse toslaşıyorduk; patates soğancı, benim sanatçıyı tanımadığımı varsayarak "Yarınlar bizimiiimm," dedi gülümseyerek, belli ki meşhur müşterisinden gurur duyuyordu. Aslında organik pazar bir meşhurlar pazarıdır bir bakıma. Bu altı yıllık süre zarfında saman alevi gibi parlayıp sönen yıldızlardan tutun da, her daim yıldız kalanlara kadar bir yığın meşhur bu pazara girdi çıktı. Her yılın meşhuru mutlaka oradadır. Son iki yıldır pazarın en meşhur müdavimlerinden biri 'ecdadımızdan' Halit Ergenç, namıdiğer Kanuni Sultan Süleyman'dır. Haşmetli sakalı, mavi gözleriyle bir anda pazarda, bizimle birlikte her hafta alışveriş yaparken görünce onu, ister istemez gözüm arkasında durması gereken saltanat ihtişamını arıyor. Hani Muhteşem Süleyman'ın uşakları, hani nöbetçiler, nerede cariyeler, nerede Hürrem Sultan ve en önemlisi nerede hayatının tümünü sırtında geçirdiği atı? Atı yerine, soğan patates tezgahına bitişik park edilmiş son model jipini görünce, kısa bir süre önce milletçe içine girdiğimiz 'ecdat' tartışmasına gidiyor aklım. Demek ecdadımızdan Kanuni Sultan Süleyman, organik pazara at sırtında değil, bagajı zerzevat kasalarıyla dolu son model jipiyle sefer-i hümayun eyliyor. Şenlikli bir toplumuz vesselam!
ÇORUMLU HEMŞERİM TUNCEL KURTİZ
Ya Ebusuud Efendi'ye ne demeli? Hemşerim (babam da Amediyelidir, Şeyhülislam Ebusuud Efendi de; siz onu sadece Çorumlu olarak biliyorsunuz, ama o Çorumlu has bir Kürttür, hem de babamın kasabası Amediyeli bir Kürt) haşin şeyhülislamı canlandıran Tuncel Kurtiz'e aylar önce çok erken bir saatte pazarda rastladım. İkimiz de aynı anda kereviz, karnabahar tezgahına yönelmiştik ki; anlatmaya başladı Tuncel Abi... Meğerse herkesin merakla beklediği bir sırrı bana açıklıyormuş da benim haberim yokmuş. Diziyi seyredenler bilir, malum o günlerde Pargalı'nın ölümü gündemdeydi ama henüz miadı dolmamıştı. Tuncel Abi şeyhülislam rolüyle diziye duhul olmuş, Pargalı'yı öldürtmek için Kanuni'ye şerri bir dayanak arıyormuş. Kara kaplı, hacmi raflara sığmaz, ceylan derisine yazılmış kitaplara dalmış ve aradığı formülü bulmuş. Eğer haşmetli sultanımız uykunun en derin yerindeyken Pargalı eşek cennetini boylarsa mesuliyeti ortadan kalkarmış. Kızılbaş katliamlarına verdiği cevazın yanında tarihimizde müstesna fetvalarıyla bilinen Ebusuud Efendi'nin bu buluşunu pırasa saplarını fileye doldururken, bana anlatan Tuncel Abi ilgisizliğimi görünce hemen mevzu değiştirdi. Her zaman olduğu gibi memleket meselelerini yine dertli dertli anlatmaya başladı. Bilirsiniz, Tuncel Kurtiz ne anlatırsa güzel bir şiir okur gibi anlatır, mevzudan çok sesindeki şiir tınısı cezp eder insanı, ne anlatırsa anlatsın, sabaha kadar dinlerim hiç sıkılmadan kendi namıma.
FERİDUN'UN TEZGAHINDA MUHABBET KOYULAŞIR
Kanuni ve Ebusuud Efendi gibi tarihi şahsiyetlerin yanında, pazarda bir de Mustafa Kemal var tabii. Durun hemen "Ne diyorsun bre zındık," diye celallenmeyin ey Kemalistler! Zülfü Livaneli'nin Veda filminde zeybek oynayan ve Atatürk'ün son nefesini verirkenki halini canlandıran Burhan Güven'den bahsediyorum; iki çocuğunu organik beslemek için her hafta gelen ilk müşterilerden biridir Burhan. Burhan Güven fena halde benziyor Mustafa Kemal'e ve her musibeti mutlaka bir şekilde Başbakan Erdoğan'la ilişkilendiren en erkenci Kemalist kadın müşteriler, sabah sabah Mustafa Kemal'i karşılarında öyle etli canlı görünce, uzun bir zamandan beri içine girdikleri umutsuzluk rüyasından 'laikliğe' şükrederek uyanıp hayran hayran Güven'in endamını seyrediyorlar. Pazarın tam orta yerinde, Çanakkale'den getirdiği halis organik zeytinyağını satan Feridun İnaldı'nın tezgahı var. Nirengi noktasıdır burası, herkes burada buluşur, muhabbet burada koyulaşır. Her siyasi görüşten, her eğilimden, her inanç grubundan müşterisi var Feridun'un. Hem zeytinyağı pazarlar, herkese çay ısmarlar hem de müşteriyi gözlemler. Ona göre pazara en erken Kemalistler gelir. Kemalistler de kendi aralarında ikiyi ayrılır. Ulusalcı çakma Kemalistler ve organik olanlar, yani sol Kemalistler... Ulusalcılar daha çok kadınlardan müteşekkildir. Emekli ve emeksiz üniversite hocaları, bazı tıp doktorları, bazı avukatlar ve Sözcü okurları bu kategoriye girer. Güne Başbakan Erdoğan'ın bir gün önce söylediklerini eleştirmekle başlıyorlar. Ardından eli kulağında, 10 yıldan beri bir türlü gelmeyen ama yarın geleceğine emin oldukları şeriata getiriyorlar sözü. Sonra Silivri'ye, Balyoz'a, ille İlker Başbuğ'a, Tuncay Özkan'a, Mustafa Balbay'a ve "Ne olacak bu CHP'nin hali?"ne...
ORGANİK FİLELİ ÖZGÜR KIZ
Saat 09.00 olmak üzeredir, Fuat Kozluklu'yla pazara giriş saatimizdir bizim. Kemalistler o sırada 'milletulus' kavramını karşılaştırıyorlar Fethi'nin tezgahında. Bu durumda ben 'millet' kategorisinde yer aldığım için aslında tartışmanın tarafı olmalıyım, ama o topa hiç girmiyorum. Kendisi de Malatyalı olan Fuat yüksek sesle, yeni seçilen Papa'ya 2 ton organik Malatya kayısısının buradan gönderildiğini haykırıyor basbariton sesiyle... Son yıllarda özellikle 'yandaş' televizyon kanallarında seyirci karşısına çıkan, Cumhuriyet gazetesinin eski muhabiri Fuat'ın sesini duyan ulusalcı kadınlar, onu Akif Beki veya Mustafa Karaalioğlu sanıp hücum ediyorlar. "Türkiye laiktir, laik kalacak," tartışması sıkıcı bir mevzu olduğu için ben çoktan Ayşe Sözeri Cemal, Vivet Kanetti, Uğur Vardan, Vedat Yıldırım, Jülide Kural, Yaşar Kartoğlu veya Ümit Fırat gibi müdavim arkadaşlarımdan birisiyle mutlaka karşılaşmış, daha neşeli bir sohbete dalmışımdır. Filesi bile organik olan 'özgür kız' Nil Karaibrahimgil'in yanından geçip tezgahına vardığım, kış ortasında bile domates kokan domatesleri bir yerlerden bulup getiren Laz satıcı uzun bir süredir beni Trabzonlu sanıyor, televizyonda her gördüğünde 'hemşerim,' diye gurur duyuyormuş benimle. "Aman gerçek hemşerilerin duymasın, seni afaroz edebilirler sonra," diyorum, söylediklerime hiçbir anlam veremiyor. Halis organik kuru kayısı satan Malatyalı Kürt Hüseyin ise, ille de o hafta katıldığı bir eylemin ne kadar başarılı geçtiğini anlatacak bana, Pötürge ağzı şirin Kürtçesiyle...
CİHANGİRLİ SOLCULAR HEP GEÇ KALIYORŞimdi Ömer Madra ve Cengiz Aktar da Feridun'un tezgahında bir tartışmalık yer bulmuşlar kendilerine. Sanırım Ömer Madra'nın aklı bir yandan şu Açık Radyo' yu nasıl yaşatırımdaysa, gözü de pazarı ışıl ışıl aydınlatan ışıklardadır. "Ne kadar gereksiz ampul yanıyor burada, her ampulün gezegenimize zararını size bir anlatsam," diye içinden geçirdiğine eminim, ama bir gün önce televizyonlardan buraya taşmış olan 'sürece' dair son analizlerin içinde 'ozonu' takanı bulmak bir hayli zor... En iyisi Cengiz Aktar'ın "Çin'de demokrasi var mı?" sorusunun cevabını kendisinden dinlemek... Feridun'un verdiği bilgidir: Pazara en erken ulusalcılar geliyormuş. Bir de pazara gitmeyi fiyakasına yediremeyip, yerine hizmetçisini, şoförünü gönderen kalın adamlar var; "Aman armudun kötüsünü koyma usta, beyefendi iyisinden anlar!" Artistlerin ise saati yok, organik beslenmeye iman etmiş olanlar, sabahın erken saatlerinden şaşmıyorlar. Liberaller öğlen gibi dökülüyor birer birer. En geç, öğleden sonra bir saate Cihangir'de mukim sosyalist solcular geliyormuş. Cuma gecesi geç yattıklarından haliyle gecikiyorlar, gecikince de artıklarla yetinmek zorunda kalıyorlar. Bu durum bir sürü şakanın da konusudur. Zaten solcular erken kalkmayı başarmış olsalardı, 'devrim' de bu kadar hayal mahsulü bir şey olarak kalmaz, sürekli 'ihtilal' yapmak da Kemalistlere düşmezdi. Ha muhafazakarlar mı? Vallahi o cenahtan birçok aydınla şimdiye kadar birçok nümayişte, toplantıda, panelde bir arada olduk, ama altı yıldan beri organik pazarda hiçbirine rastlamadım. Ya organik beslenmeye inanmıyorlar ya da "Allah'ın verdiği nimetleri organik-inorganik diye ayırıp günaha girmenin anlamı yok, nimet nimettir," deyip uzak duruyorlar. Uzun süredir görüşmediğim, kalubeladan beri arkadaşım Metin Üstündağ namıdiğer MetÜst'le yıllar sonra, yakın bir zamanda pazarda karşılaştık. İkimiz de bu karşılaşmadan memnunduk: "Entel enteli organik pazarda bulurmuş!" dedi bana. Ve bu sözü vesile oldu bu yazının yazılmasına.
Muhsin Kızılkaya