Milli Saraylar Müze ve Tanıtım Müdürü Bülent Arı için, sıra dışı bir bürokrat; Türkiye'nin demokratikleştiği, devletin halktan yana değiştiği dönemin temsilcilerinden biri diyebiliriz. Hafta sonu yaptığımız ilk görüşmemizde bizi motosikletiyle karşılayan Bülent Arı'ya Dolmabahçe Sarayı çalışanları ve saraya yakın esnaf büyük ilgi ve sevgi gösteriyor. Bunda, alışılmadık tarzda bir müdür olmasının ve artık alamet-i farikası haline gelen motosikletinin katkısı büyük… Ancak motosiklet Arı için sadece bir tutku değil, aynı zamanda trafiğin çok sık kilitlendiği İstanbul'da sorumlu olduğu sarayları gecikmeden ziyaret etmesi için son derece elzem bir araç. Ancak insanları özellikle yönetimi altındaki görevlileri buna alıştırması o kadar kolay olmamış. Başlarda motosikletli müdüre alışık olmayan saray korumaları Arı'yı tanımadıkları için içeri almıyorlarmış. Zamanla durumu kanıksamışlar. Hatta "Müdür Bey"in saray etrafındaki insanlarla samimiyeti o kadar ileri gitmiş ki kendisini "Kim Milyoner Olmak İster" yarışmasında joker olarak yazdırmak isteyenler bile çıkmaya başlamış.
İnalcık'la 13 yıl
Makam aracından çok motosikletini kullanan bir müdür görüntüsü film değil, ama film gibi. Filmi başa sardığımızda karşımıza Konya'da dünyaya gelmiş bir bebek çıkıyor. Ve annesinin kendisine diktiği tulumla beş yaşından itibaren babasının elektrik motorları atölyesinde çalışan bir çocuk... O dönem de insanların ilgisini çeken tulumu oluyor ve sık sık nerede çalıştığını soruyorlar.
Daha sonra o çocuk büyüyor ve Maarif Koleji'ne başlıyor. Motosiklete merakı da o yıllarda okul yolunda kullandığı bisikletle başlıyor. Mühendislik okumanın revaçta olduğu bir dönemde ODTÜ Metalürji Mühendisliği bölümünü kazanıyor. Kendi deyimiyle bunun hata olduğunu öğrenip "tövbe edene" kadar iki yılı geçiyor. Nihayetinde ODTÜ Uluslararası İlişkiler bölümüne geçiyor. Bilkent Üniversitesi'nde Halil İnalcık'ın hocalığında tarih alanında master ve doktora yapıyor. Tam tamına 13 yıl hocanın dizinin dibinden ayrılmıyor. Çankaya ve TOBB üniversitelerinde hocalık yaptıktan sonra 2011 yılında Dolmabahçe Müze Müdürlüğü teklifi geliyor. 18 ay sonra ise Müze ve Tanıtım Müdürü oluyor. Halil İnalcık'ın rahle-i tedrisinden geçmiş olmanın getirdiği katkılar işte burada kendisini net olarak gösteriyor. Bu farkı Arı'nın şu sözlerinden okumak mümkün: "Öncelikle ne yaparsanız yapın işin ciddiyetine inanmanız lazım. Bazı insanlar tarihi objelere maddi ve sanatsal değerleri açısından paha biçer. Bizler ise bütün eşyayı veya mekanı tarihle bütünleştirerek yaşıyoruz. Mesela burası Mithat Paşa'nın sadrazamlık mührünün alınıp sürgüne gönderildiği oda…"
Tarih ve sanata yaklaşım böyle olunca en basit zannedilen işler bile başka bir şekle bürünüyor ve sorumluluğu da ona göre oluyor. Örneğin pek aklımıza gelmez ama sadece sarayların ve içindeki eşyaların tozunu almak bile başlı başına bir mesele… Koca sarayın temizliğinin nasıl yapıldığını sorduğumuzda Arı, ilk olarak objelere bakım ekibinin kurulduğunu söylüyor. Sarayın tozunu almanın bile büyük bir iş olduğunu belirtiyor. Onlarca kişi günlerce bu iş için çaba harcıyor. Bir de buna porselen, ahşap, kumaş eşyaların bakımını da eklediğinizde büyük bir uğraş ortaya çıkıyor.
Kristal Merdiven'e soba boyası
Arı ve ekibinin koruma ve bakım çabaları şüphesiz bu kadarla sınırlı değil. Dolmabahçe Sarayı değerli ve eşsiz objelerle dolu fakat bir taraftan da yoğun ziyaretçi trafiğine karşı korunması gerekiyor. Saray dışındaki kuyruklarsa gün geçtikçe uzadıkça uzuyor. Bu nedenle 6-7 bin olan ziyaretçi sayısı yarıya düşürülmüş. Bunların da yarısı randevu sistemiyle yarısı ise direkt gelerek sarayı ziyaret edebiliyor. Sarayı aynı anda ancak 500 kişi ziyaret edebiliyor. Arı'ya göre "Burası Topkapı ya da Ayasofya gibi değil. Topkapı'yı belki binlerce kişi ziyaret ediyor ancak çoğu bahçelerde gezebiliyor". Arı bu sebeple 3D ortamından sanal müzecilik hizmeti aldıklarını ekliyor.
Arı'ya göre sarayların ve diğer tarihi mekanların korunmasında son 10 yılda çok büyük mesafe kat edilmiş durumda. "80 yılın ihmalini ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Devlet de maddi olarak gereken desteği veriyor" diyen Bülent Arı öncelikle tarihi binaların çatısının ve ana iskeletinin bakımdan geçirdiğini belirterek detayların zamanla onarılacağını söylüyor. İlginç ve hayret vereci bir örneği de gözümüzün önüne seriyor: Dolmabahçe'deki Kristal Merdiven'in tırabzanlarının altın varakları altın yaldızlı soba boyasıyla boyandığı için kararma yapmış. Hatta duvar resimlerinin olduğu yerlere badana çekip gitmişler. Tüm bu yanlışların düzeltilmesi zaman alacağa benziyor.
Bir zamanlar Feriye Sarayı'nın bir parçası olan Galatasaray Üniversitesi binası yangınından sonra herkesin gözü Dolmabahçe'ye çevrildi. Dolmabahçe yangına karşı korunuyor mu? Arı'dan aldığımız cevap tatminkâr çünkü Saray'ın kendine ait itfaiyesi ve yangın söndürme sistemleri var. Hatta özel olarak bekleyen sivil savunma ekipleri mevcut. Saray'da klima, su ısıtıcı, elektrikli soba gibi şeyler aksama zarar vereceği ve tehlike oluşturabileceği için kullanılmıyor. Bu nedenle de saray yazın sıcak kışın soğuk oluyor. Yani sarayda çalışmak dışarıdan göründüğü kadar sempatik ve sevimli olamayabiliyor…
Bu kadar eşi benzeri olmayan eserlerin bulunduğu mekanın korunmasının nasıl olduğu da bahse değer bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Kameralar, alarmlar gibi teknolojik korumanın yanında geleneksel törenler bile yapılıyor. Mesai bitiminden sonra sivil ve polisten oluşan beş kişilik ekip sarayın ana giriş kapılarını sabah 08:30'a kadar "Saray-ı Hümayun" kurşun damgası ile mühürlüyorlar. Bunun yanında kimsenin giremediği, anahtarları ayrı kişilerde olan çift anahtarlı depolar var. Bu kadar değerli şeylerin olduğu yerde sorumluluk da haliyle yüksek oluyor. Müdür Arı'nın şu sözleri bu konuda gayet net fikir veriyor: "Bir gün hesapladım, müdürken üzerimde paha biçilmezler dışında 10 milyar dolarlık zimmet vardı!"
HASAN HÜSEYİN KEMAL