Son günlerde televizyonların en çok seyredilen yarışmalarından "Var Mısın Yok Musun"un gizemli banka müdürü "Hamdi Bey" dizileri tahtından edince, televizyon dünyası küçük çapta bir deprem yaşadı. Sorulusu sorusuzu, çarklısı çarksızı derken ekran yarışma programlarından geçilmez oldu. Reytinglere bakılırsa 15 milyondan fazla televizyon izleyicisinin gözü sürekli bu yarışmalarda. Peki ama neden bu kadar kilitlendik yarışmalara? Dahası bu furya ne zaman sona erer, yerini ne alır? Hepsi ve daha fazlası bu haberde! Yanında banka müdürü Hamdi Bey'in kimliği ile paranın uzmanlarından seçilecek kutu tüyoları da hediye!
Yarışma programları, benim gibi tez canlı biri için her zaman sıkıcı olmuştur. Dakikalarca beklenen yanıtlar, yalvaran gözlerle sunucuya bakan yarışmacılar ve araya giren uzun reklam kuşaklarından bunalır, bir türlü konsantre olamam. Son dönemin reyting rekorları kıran yarışma programı "Var Mısın Yok Musun" da onlardan biriydi benim için.
Öyle ki, yarışmanın mantığını anlamak için bile beklemeye tahammül edemediğimden haftalarca kaçtım, gördükçe zapladım. Kaçtıkça da karşıma çıktı. Ailemi ziyarete gittiğimde bile bir bakıyordum, evin kedisi Carlos dahil herkes "Var Mısın Yok Musun"u seyrediyor, hararetli hararetli tartışıyor. Mecburen izliyorum ama nafile! Hiçbir şey anlamıyorum, çözemiyorum yarışmanın mantığını. Kutular açılıyor, kutular kapanıyor, mavi diye tabir edilen düşük rakamlar çıktıkça stüdyoda göbekler atılıyor, kırmızı çıktıkça yas ilan ediliyor, 24 yarışmacı bir anda birbirine kenetleniyor, gözyaşları dökülüyor. Ee, rekabet nerede, kim kiminle yarışıyor?
Dahası hangi mantığa, hangi matematiksel veriye göre açılıyor bu kutular? Bir de "Banka Müdürü Hamdi Bey var. Arada bir telefonla arayıp para teklif ediyor yarışmacıya. Nereden anlıyoruz bunu? Sunucu Acun Ilıcalı'nın "Evet Hamdi Bey, sizi dinliyorum Hamdi Bey, anladım Hamdi Bey" türündeki sözlerinden.
Çıldıracağım. Kim bu Hamdi Bey, hangi bankanın müdürü, kimin parasını teklif ediyor? Tam zihnimde bu sorularla boğuşurken, annem ve babam arasında geçen "Açmayacaktı o kutuyu. O adam hep büyük açıyor" veya "Hamdi Bey de çok düşük teklif verdi" türünden diyaloglar kafamı iyice allak bullak ediyor, sorunun bende olduğunu düşünmeye başlıyorum.
Ve bir gün, nasıl oluyorsa çözüyorum yarışmanın olmayan mantığını! Öyle kafa patlatmaya gerek olmadığını, kendi kendime yarışmaya çok büyük misyonlar yüklediğimi anlıyorum. Bırakın kafa patlatmayı, düşünmeye bile zorlamayan bir kuralı varmış yarışmanın. Tamamen şansa dayalı, "Ya şundadır ya bunda, helvacının kızında" türünden bir talih oyunuymuş.
Hamdi Bey'in hakkını yemeyelim! Zira verdiği tekliflerle düşünmeye zorlayan tek insan o. Son iki kutu kalmış mesela, birinde 1 YTL var ötekinde 500 bin. Hamdi Bey diyor ki, "Sana 50 bin YTL vereyim, al git". Gel de çık işin içinden. Ya 500 bin YTL varsa yarışmacının kutusunda? 50'yi alıp gidersen kârdan zarar ettiğin 450 bin için 450 gün yas tutar, hayattan soğursun. Ama ya 1 YTL varsa? Yemeden içmeden kesilirsin alimallah.
Velhasıl bu Hamdi Bey rezil de eder adamı, vezir de! Sahi kim bu Hamdi Bey? Var mı öyle biri gerçekten? Yoksa hayali bir kahraman mı? Telefon çaldıkça rol kesiyor olabilir mi Acun Ilıcalı? Hamdi Bey değil de kendi mi veriyor o teklifleri? Ülkede bütün dertler bitti, topluca Hamdi Bey'i merak eder olduk. Program jeneriğinde Hamdi Özden ismi geçiyor. Yoksa o mu Hamdi Bey? Yok yok, en iyisi geçmiş televizyonculuk deneyimlerimden de yararlanarak Hamdi Bey'in peşine düşüp, iz sürmek.
Üzgünüm Hamdi Bey! Zor olmuyor Hamdi Bey'in gerçek kimliğine ulaşmak. Bir süre sonra gerçek adı "Birol Doğan" olan Hamdi Bey'i ve cep telefonu numarasını defterime not ederken buluyorum kendimi. Ve arıyorum…
- Birol Bey?
- Evet. - Merhaba iyi günler. Ben Yeni Aktüel Dergisi'nden Özsel Tortop. Size Hamdi Bey demem daha mı doğru olur acaba? - (Eli ayağı dolaşıyor) Aslında o nasıl olduğuna bağlı! Nereden aradığınızı anlayamadım.
- Yeni Aktüel.
- Bildiğimiz Yeni Aktüel Dergisi?
- Evet, bildiğiniz haftalık haber dergisi Yeni Aktüel. Sizin Hamdi Bey olduğunuzu biliyorum.
- Kimden öğrendiniz ?
- Gazeteciyim. Gazeteciye kaynağı sorulmaz, öyle değil mi?
- Tabii ki, haber kaynağınızı açıklamayın da… Bu Acun'un çok önem verdiği bir konu…
Hamdi Bey'in, pardon gerçek adıyla Birol Bey'in ses tonundan sempatik ve iyi niyetli biri olduğu belli. İnce sesli, heyecanlı ve telaşlı… Ya da kimliğini deşifre ettiğimiz için o an eli ayağına dolandı, bilemiyorum.
Ama biz artık hakkında çok şey biliyoruz, siz de şimdi öğreniyorsunuz. Mesela 40 yaşında olduğunu, daha önceden de Acun Firarda'nın gizemli kameramanı ve altı buçuk yıllık arkadaşı Feridun olduğunu, kameramanlıktan gelen teknik bir eleman olduğunu, "Var Mısın Yok Musun" da asıl görevinin stüdyo şefliği olduğunu, yarışmacılarla sürekli ilişki içinde olduğu için Hamdi Bey olduğunu gizlemek durumunda kaldıklarını ve aslında her şeyin yine Acun Ilıcalı'da bittiğini… "Gizlemek istememizin sebebi bu" diyor Birol Doğan, "yarışmacıların üstündeki giysilerde marka var mı yok mu, çekimlerde giydikleri elbiselerin renklerinden konuşma şekillerine kadar ilgileniyorum. Küçük ölçekli bir şirketiz, her işi başka elemanın yapması söz konusu değil. Bu yüzden basın halkla ilişkiler kısmını da yürütüyorum. Beni bilmemeleri gerekiyor. Yoksa elimizi kolumuzu sallaya sallaya çıkardık." Yarışmacılar dahil olmak üzere ülkenin merak ettiği tek kişi, Hamdi Bey! Halbuki Hamdi Bey hep yanlarında, haberleri yok. Merak edip sormuyorlar mı peki Birol Bey'e Hamdi Bey'i? "Bütün yarışmacı arkadaşlar soruyor. O bir yazılım diyoruz, o çok önemli bir şey değil, kafanıza takmayın deyip geçiştiriyoruz. Aba altından sopa göstermek diye bir deyim vardır ya, öyle algılıyorlar. Aslında amacımız o değil, siz merak etmeyin diyoruz." Birol Doğan, Hamdi Bey'in bu kadar merak edilmesine bir türlü anlam veremediğini, bunun nedenini soruyor. "Gizem daima merak uyandırır" deyip yüz yüze görüşmek, röportaj yapmak istediğimi söylüyorum.
Patronun, yani Acun Ilıcalı'nın izin vermesi gerekiyormuş. İzin için girişimde bulunuyorum. Aldığım yanıt, "Ancak mail yoluyla yapabilirsiniz" oluyor. "Ona da kabul" deyip 10 soru gönderiyorum. Ertesi sabah yanıtlayacağını söylüyor Birol Bey. Ama beklediğim gibi gitmiyor hiçbir şey. Gelen yanıt üzücü. "Birçoğu maalesef cevaplayamayacağım nitelikte. Sizi zor durumda bıraktım. Özür dilerim." Arıyorum cep telefonundan. "Otobüsteyim, fazla konuşamayacağım" diyor, milyonlarca kez özür diliyor. "En iyisi bu röportajdan vazgeçelim. Yapamam, imkân ihtimal yok." Birol Bey, banka müdürü Hamdi Bey'in neden bu kadar merak edildiğini anlamıyor ama benim de anlayamadığım bunun bir devlet sırrı olmadığı, yarışma- eğlence formatında bir program olduğu, Hamdi Bey gizeminin neden bu kadar abartıldığı.
Velhasıl aylardır süren Hamdi Bey efsanesi bu satırlarla sona erdi. Geçen aylarda görevini bırakıp Köşk'ten ayrılan ve kendi evine yerleşen 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in kapısında günlerce pusuya yatıp atletle görüntüleyen Show TV'nin yöneticileri ile Acun Ilıcalı bu konuda ne düşünür bilemem. Ya Birol Doğan, işinden olur mu? Hiç sanmam. Kimse aynı anda en az üç işi yapabilen bir elemanı elinden kaçırmak istemez. Hele bir de ülkenin en ünlü adamıysa bu! Sır, aile yaratmak mı?
Gelelim "Var Mısın Yok Musun" yarışmasının neden bir anda bu denli popüler olduğuna, yıllardır süren dizi çılgınlığının tahtını sallandırıp reyting rekorları kırmasına. İşin sırrı ne?
Hıncal Uluç'un dediği gibi, Acun Ilıcalı'nın herkesi "aile" yapması mı? Sabah Gazetesi televizyon eleştirmeni Yüksel Aytuğ'a göre ilginin nedenini sadece "aile olma duygusu" ile açıklamak hata.
Yarışmayı cazip kılan birden çok sebep var. "Bu yarışmada bilgiye, beceriye, deneyime gerek yok. Sadece şansınızı ve önsezilerinizi kullanarak, en kısa yoldan ve en kolay biçimde büyük paralara kavuşabiliyorsunuz. Yani tam bize göre bir yarışma. Ayrıca bizim düz ticari mantığımızın omurgasını 'hiç'e alıp, 'çok'a satmak oluşturur. Bu yarışmadakiler de sıfır maliyetle elde ettikleri kutularını, bankacı Hamdi Bey'e en pahalı nasıl satacaklarının hesabını yapıyorlar. Eh, bu da tam bize göre değil mi?" Aytuğ'a göre vatandaşın kredi ve kart borcu yüzünden banka ve bankacı lafından nefret eder hale gelmesi de, ilgiyi arttıran bir başka faktör. "Ekranda gördüğü bir yarışmacının, bankacı Hamdi Bey'den kazandığı her ikramiye, vatandaşın yüreğini soğutuyor. Sanki o para borçlu olduğu bankanın kasasından çıkıp kendi cüzdanına girmiş gibi seviniyor.
Yani temelde, halkın içinde bulunduğu ekonomik zorluklar, onu hayallerin yarıştığı, ümitlerin çarpıştığı bir arenada gladyatör olmaya zorluyor. Ayrıca sunucu Acun Ilıcalı'nın samimi ve sempatik tavırları, 'halk adamı' tarzı, yarışmacı seçmedeki başarısı -ki bunu bir dizinin oyuncu kadrosunu oluşturur gibi yapıyor- ve yarışmacılar arasında oluşturduğu sinerji de yarışmanın bir televizyon fenomeni haline gelmesine yardımcı oluyor."
Buraya bir not düşelim: Yarışmacılar başvuru sırasında karşılaştıkları en talihsiz olayın, yaptıkları en büyük çılgınlığın, parayı ne yapacaklarının da sorulduğu bir soru formunu cevaplıyor. Bu form adeta özgeçmişlerini ortaya koyuyor ve tabii dramatik hikâyelere sahip olanlar tercih ediliyor. Formla birlikte yarışmacı adaylarının çocukluk fotoğraflarının istenmesi de cabası…
Yılların televizyoncusu ve Posta Gazetesi televizyon eleştirmeni Mesut Yar ise işin sırrının bambaşka olduğunu düşünüyor. Yar'a göre "Var Mısın Yok Musun" gibi akla değil de riske dayalı yarışmalar iklimimize çok uygun. "Dökülen ter sadece ajitasyon için. Aile yaratmayla filan da ilgisi yok" diyor ve işin sırrını açıklıyor: "Televizyon zekâ endüstrisi. Bu endüstride hantallığa yer yok. Sürekli bir içerik oluşturma çabası içinde televizyon aklı. Ancak belirlenmiş bir çerçeve içinde oluyor yaratıcılık. Yani sınırsız değil. Dolayısıyla sık aralıklarla denenmiş şeylere evrilme yaşanıyor. Yarışmaların yeniden gözde oluşu aslında üstü kapalı bir tepki. Dizilerin ekranı istilasına, oradan oluşan hayali endüstri ve hızlı tükenişe, en nihayet de aynılaşmaya karşı manalı bir tepki. Yoksa yarışmalar yeni keşfedilmiş bir şey değil." Şimdi sırayla diğer kanallarda da benzer yarışma programları ortaya çıktı. Bu yarışma furyası ne zaman biter, yerini ne alır?
Mesut Yar, Amerika'nın 'soup opera' türündeki "izle-ertesi günü bekle" dizilerine dönüş yaptığını, bunun bize sirayetinin bir yılı bulacağını, yarışma trendinin en fazla seneye bugüne kadar süreceğini savunuyor.
Peki sadece televizyondaki yarışmalar mı gözde? Diğer talih oyunlarında durum ne? Ortalama 3 milyon kişiye hitap eden oyun İddaa'nın Kurumsal İletişim Genel Müdür Yardımcısı ve Sözcüsü Kerem Ertan, yarışmalardan daha farklı olduklarını söylüyor. "Bizimki şansa değil bilgiye dayalı bir oyun. Dolayısıyla insanlar bir numaranın çıkmasını beklemiyor, futbol üzerine bilgilerini kâğıda aktarıyorlar. Bu bilgileri de doğru şekilde olursa para kazanıyorlar. Oynanan oyunlar bizde 5-6 YTL arasında bir kupon büyüklüğünde. Ufak paralar ayırarak futbolu daha keyifli hale getiriyorlar. Sistem tamamen bunun üzerine kurulu."
Anlaşıldığı üzere, sanal kumarın bile yasaklandığı memleketimizde, yüksek reytingli televizyon yarışmaları ve piyango gibi talihin yasal yollarında yürümek serbest. O halde şeytanınız bol olsun!
Özsel Tortop/ sayı:138-2008 Aktüel arşiv