Batıdan baktığımızda gördüğümüz; gazete haberleri, sinema filmleri, dizilerle anlatılanlar. İçinde yaşayanlar için durum çok da bizlerin gördüğü gibi değil. Töreyi çözmek de o kadar kolay değil. Selçuk Üniversitesi Öğretim üyelerinden Mazhar Bağlı'nın hazırladığı TÜBİTAK destekli Türkiye'de Töre ve Namus Cinayetleri adlı araştırma bu gerçeği gözler önüne seriyor. Bağlı ve ekibi iki yılda, 42 cezaevinde bu tür suçlar işleyen 224 kişiyle görüşerek hazırladılar bu araştırmayı. Araştırmaya katılan mahkûmların işledikleri cinayetlere ilişkin görüşleri gösteriyor ki, 'töre'yi ortadan kaldırmak bugünden yarına olacak bir şey değil. Annelerini, kız kardeşlerini, karılarını, kızlarını öldüren bu adamların çoğu pişman olmadığını söylüyor. Araştırmayı yapan Mazhar Dağlı aşiretlerin ve törenin çok yoğun yaşandığı Urfa gibi bir yerden olmasına rağmen zaman zaman o da şaşkınlığa düşüyor, dinledikleri karşısında: "Açık söylemek gerekirse bizim en çok şaşırdığımız konu şuydu, biz bu sorunun belli bir faktöre bağlı olarak var olduğunu ve bu eksende çalışarak çözülebileceğini varsayıyorduk ama durumun farklı olduğunu gördük. Hani bilirsiniz toplumda bu tür cinayetleri işleyenlerle ilgili bir takım yaygın kanaatler var, eğitim düzeyi görece daha düşüktür, kırsal kökenlidirler, aile meclisi kararının gereği yerine getirilmektedir ve saire. Oysa bu konuyu anlamanın temel parametresi olarak var olan bu bilgilerin hiç birisinin nesnesine uygun olmadığını gördük."
Araştırmalar töre cinayetlerin alınan tüm önlemlere rağmen azalmadığını söylüyor. Emniyet kayıtlarına göre her yıl 200-250 kişi töre cinayetine kurban gidiyor. Bu elbette Emniyet'e yansıyan rakamlar. Çünkü konuştuğumuz töreye yakın kişiler bu rakamın daha fazla olduğunu söylüyor. Diyarbakırlı Nilüfer Sinanlı'nın ailesi 4 köy sahibi, ağalık düzeni farklı da olsa devam ediyor. Nilüfer Hanım zamanın büyük çoğunluğunu Diyarbakır'daki köyde geçiyor bakın neler diyor töre cinayetleriyle ilgili: "Bizim köylerde böyle şeyler olmaz, hiç hatırlamıyorum. Ama 'intihar' haberlerini hep duyuyoruz. Özellikle Batman'da. Ben bunların intihar olduğuna inanmıyorum. Hamit İzol da Nilüfer Sinanlı ile aynı fikirde: "Devlet öldürme diyor. Cezaların caydırıcı olması falan bu adamları durdurmuyor, öldüreceğim diyor ve öldürüyor. Ve eğer aile, meclis kararı varsa bu Emniyet birimlerine yansımıyor. Kendini astı, düştü başını çarptı diyorlar, yalan! Atıyorlar bir kuyuya…"
Töre denilince hep Doğu, Güneydoğu geliyor akla. Peki, batıda namus cinayetine kurban giden kadınlar için ne demeli? Eşi öldükten sonra iş dünyasına giren, hayırseverliğiyle tanınan iş kadını Nadire İçkale bu tür cinayetlerin batı şehirlerinde de işlendiğinin altını çiziyor. Diyor ki: "Şiddetin coğrafyası olmaz. Şiddet şiddettir. Ve bunun önüne ancak eğitim ile geçilir." Gerçekten de Mazhar Bağlı'nın yaptığı araştırmaya göre töre ve namus cinayetlerinin bölgelere göre dağılımında Marmara Bölgesi yüzde 28 ile birinci konumda. Bu durumu Nilüfer Sinanlı şöyle açıklıyor: "Buralardan büyük bir göç oldu. İnsanlar bir gecede buralardan ayrıldı ve mesela İstanbul'a gelip kendi küçük köyünü kurdu. Şehirleşmediler sadece şehirde oturmaya başladılar… Yine kendi bölgesinden olan insanların yanına yerleşiyor, hiçbir şey değişmiyor, orada olan buralar taşınıyor."
Töre kapsamında yaşanan, kan davaları da can yakmaya devam ediyor bu bölgede… Kan davaları için de çok manidar gerekçeler aramaya gerek yok: "Senin hayvanların benim merama girdi, otları kavakları yedi gibi nedenlerle çıkıyor bu kavgalar…" diye anlatıyor Şoreş Doğan yaşananları. Şoreş Doğan ABD'de eğitim almış, çocukluk yıllarında töreye karşılaşmış fakat avukat babası sayesinde tüm bunları geride bırakmış biri… Olanlarla ilgili daha net düşünüyor: "Töre diye bir şey yok, bütün bu olanlar menfaat ve bastırılmış cinsellikten ibaret…" diyor. Çözümü de kolay buluyor Doğan; eğitim ve ekonomik bağımsızlık!
Töre biter mi bitmez mi, gerekli mi gereksiz mi? Çok şey konuşuluyor, koca bir coğrafyayı etkileyen, uğruna göz kırpmadan kan dökülen, insanları yerinden yurdundan eden töre aşılmaz bir duvar gibi… Töreyi yaşayanlar, onu geride bırakanlar töreyi anlatırken bazen öfkelendi, bazen hüzünlendi, ortak çözüm noktası ise hep şu oldu: Eğitim ve ekonomik bağımsızlık!
Şimdi söz aşiretlerin önde gelen isimlerinde...
Necla Bayraktar, Aktüel arşiv, 2011