İlk albüm "Cihan"dan sonra şimdi ikincisi de geldi; "İkinci Cihan". Birsen Tezer, bir cihan tutturmuş gidiyor galiba...
Benim için sakıncası yok, her albümde yeni bir şeyler denemek gibi bir derdim olmadığı için aynen böyle gidebilir de.. Zaten bu şarkılar benim ruh devinimlerin.Son zamanlarda, "bir tutam elektonik koyalım, biraz da yaylılar olsun" filan derken garip bir çorba olup çıkıyor bazı şarkılar. Yeni sesler ararken, ruhlar, duygular kayboluyor. Ben Ortaçgil ekolüne daha yakın buluyorum kendimi...
Bülent Ortaçgil'in şarkılarından bahsediyorsunuz... Nedir Ortaçgil ekolü dediğiniz?
Bunun bir reçetesi yok... Sadece kendi şarkılarının hiç bir dış etkene bağlı olmadan içinden geldiği gibi söyleyebilmek...
Yani insanlar beğensinler diye şarkıya onlar için başka bir nota, ya da söz ilave etmem diyorsunuz...
Söylemek istediğim tam da o.... Birileri beğensin diye yapmıyorum şarkılarımı. Bu kelime diğeriyle uyum sağlasın da, kulağa hoş gelsin diye bir kaygım yok... İçimden ne geliyorsa o. Ekol dediğim de bu işte.
Birsen Tezer'in geçmişinde birlikte çalıştığı, birlikte ürettiği müthiş isimler var. Örneğin Bülent Ortaçgil, Erkan Uğur, Gürol Ağırbaş, İlhan Şeşen...
Birlikte üretmek çok iddialı bir laf... Ben bütün bu insanları dinlemeyi seçtim, kendimi tanıtabilmek için oların peşinden koştum... Sonra onlar da baktılar ki duruşumu hiç bozmuyorum, öylece kabullendier...
Peki Bülent Ortaçgil ile nasıl tanıştınız? Çok koştunuz mu peşinden?
Çook... Bütün konserlerine gider, en ön sırada yer bulmaya çalışırdım. Gençtim tabii o günlerde, gözlerim faltaşı gibi açılmış izliyorum... Adamcağız bakıyor bu kız bir orada, bir burada, her konserde en önde.
İllallah dedirtmişsiniz anlaşılan... O günlerde müzik yapıyor musunuz?
Grubumuzla bar müziği yapıyorduk. Kendi şarkılarımız yoktu, Ortaçgil'inkileri, yabancı şarkıları filan söylüyorduk. Ama onunla tanışmak için can atıyorum, haberler gönderiyorum, hep reddediyor. Bir keresinde bir kulüpte dayanamadı, geldi yanımıza; "Tamam çocuklar, geldim işte ne istiyorsunuz söyleyine bakalım" dedi. Nasıl heyecanlanmışsam, o gece uyku tutmadı. Ama o arada "biz de müzik yapıyoruz bir gece gelip dinler misiniz? diyebildim...
Geldi mi?
Yok canım, kimbilir kaç kişi söylüyordur aynı şeyi. Ama aklının bir köşesinde kalmış herhalde. Sonra tesadüfen aynı mekanda çalmaya başladık, Caddebostan da "Misty" diye bir yer vardı, bazı geceler o çıkıyor, bazı geceler biz.
Yine de gelip dinlemiyor...
Dinlemiyor ya, inan delireceğim... Bir gece bunlar dostarıyla dışarıda yemek yemişler, bir ara aklına gelmiş, "Bir kız vardı çok istiyordu dinlememi, hadi bizim oraya gidelim" demiş.
Kanlı takip böylece bitiyor galiba...
Bitti ama bendeki heyecan bitmedi... Taa ki, sahneden indiğimiz zaman yanımıza gelene kadar. "Yahu, sen ne kadar güzel müzik yapıyormuşsun, bir de kanun çalıyorsun..." demez mi. İşte o zaman tamam dedim. Erkan Oğur'la, İlhan Şeşen'le tanışmam da hep benzer şekillerde oldu. Senin anlayacağın hepsinin peşinden ben koştum.
Çocukluğunuzdan beri müziğin peşinden koşmuşsunuz zaten. Okulda da liseler arası müzik yarışmasına katılmışsınız..
Çok küçük yaşta başladım müziğe. İçimde hep bir enstürman çalma aşkı vardı... Bir piyano almak istiyorum, bir türlü alamıyor ailem. Sonunda "Melodikaya razı mısın?" dediler. Razıyım tabii, çaresiz. Ortaokulda da liseler arası yarışma için şarkıcı arıyorlardı, orkestra kurulucakmış. hemen koştum tabii. Öylece başladı hikaye.
Batı müziği söylüyorsunuz ama konservatuvarda Türk müziği bölümüne girmişsiniz. O merak nasıl geldi?
Babam sayesinde. Rahmetli çok keyfine düşkün bir adamdı, müziği çok severdi ... Sofralarını biraz Atatürk'ün sofralarına benzetirdim (gülüyor). Eşi dostu gelir, muhabet başlar; o da beni zorlardı şarkı söylemem için... "Baba yapma" filan derim.... Düşün, upuzun bir masa, mutlaka müzisyenler olurdu...
Ne iş yapıyordu?
Otelcilikle uğraşıyordu.... Ben o içkili ortamda şarkı söylemek istemezdim ama onu da kıramazdım. Kısaca Türk müziği ile babam sayesinde tanıştım.
Peki ya konservatuvar?
19 yaşındaydım... Üniversite sınavlarında kimya mühendisliğini kazandım ve Ankara'ya gittim ama ancak dört ay dayanabildim. Baktım olmayacak, bu sefer konservatuvara başvurdum, kazandım...
Neden Türk müziğini seçtiniz?
Önce kendi müziğimizi, kültürümüzü öğrenmek istedim. Sınavları kazandım ama bir enstrüman seçmem gerekiyor. Hiç birini bilmiyorum, tanımıyorum. Sonunda "bari kanun olsun" dedim. Şansıma Erol Deran gibi bir usta hocam oldu...
*Müziğiniz için hep doğaçlama diyorsunuz, hayatınızı da doğaçlama mı yaşıyorsunuz?
Aynen öyle yaşıyorum... Mesela sahnede bile bir repertuvar sıralamam yoktur, içimden ne gelirse onu söylerim...
Niye bu kadar uzun süre...
Albüm yapmadın diyeceksin...
Ortada yoktunuz diyecektim...
Dokuz sene Bodrumdaydım. Ben iki günde taşındım Bodrum'a biliyor musun?. Suadiye'de dayalı döşeli bir evim vardı. Çocuğumun babası olan o zamanki eşim "Birsen Bodrum'a yerleşsene" dedi. "Olur" dedim...
Aşkınız da doğaçlama...
Evet, ama ne güzel değil mi. Bu arada en popüler yerlerde müzik yapıyorum, Günay'da çalışıyorum, iyi para kazanıyorum; belli ki yolum çok açık.... İnsanlar bunlara değer verirler ya... Ama ben bir anda herşeyi terk ettim, Bodrum'a gittim, çocuğum oldu, büyüdüm orada... Bir de bu şarkılar çıktı tabii.
Türkiye'de gerçekten iyi şarkıcılar da var. Ama dinleyenlerin ortak kararı şu ki "Birsen'in yeri farklı". Bu büyü nereden geliyor?
İşte bu yüzden. İçim dışım bir...
Bu konuştuklarımızla hiç alakası yok da... Hakkınızda internette yayılan bir şehir efsanesi var...
Ateş Tezer olayını söylüyorsun... Herkes soyadımızdan dolayı bizi evli zannediyor. Onun çok iyi bir caz davulcusu olduğunu biliyorum ama hiç tanışmadık. O kadar çok yayıldı ki bu söylenti "Adamın kısmetine mani olacağım" diye düşündüm bir ara. Ama zaten mutlu bir ailesi varmış. Bir gün tanışırız umarım...
ARDA USKAN