Gazetesinde yayınladığı "özgür" manşetlerle çokça eleştirilen Fatih Altaylı'nın Milliyet'i eleştirdiği o gerekçe…
İmralı Tutanakları olduğu söylenen o metin, o haliyle benim önüme gelseydi, ben o metni yayınlamazdım.
Bunun birkaç nedeni var.
Birincisi, görüşmenin tamamı o metinde yer almıyor. Başkaları tarafından kesilip biçilmiş, edit edilmiş bir metne güvenmezdim. Bunun örneklerini gördük yakın geçmişte. Bir telefon konuşmasından parçalanarak alıntılanmış ve yazılı hale getirilmiş bir metnin, nasıl bir anlam çarpıklığına uğradığını, cümlelerin bağlamından kopunca nasıl farklı anlamlara çekilebileceğini geçmişte yaşadık.
Aynı şeyin İmralı tutanaklarının başına gelmiş olması ihtimali yüksekti.
Konuşmaların, cümlelerin veya sorulara verilen yanıtların, yapılan yorumların sırasında yapılacak bir değişikliğin farklı anlamlar ifade etmesi mümkündü.
Elbette "Bundan gazeteciye ne"?
Sıradan bir konuda "Bundan gazeteciye ne?" demek geçerli olabilir.
Ama Türkiye'nin 30 yıldır ilk kez yakaladığı bir fırsatın bu şekilde sıkıntıya uğramasından da doğrusu üzülürüm.
Ve tabii bir de bu metni kafasına göre şekillendirmiş olanlar tarafından kullanılma ihtimali de benim gazetecilik anlayışıma sığmaz.
Bu yüzden tutanakları yayınlamazdım diye düşündüm hep.
Ve bugün bu düşüncemde çok haklı olduğumu da biliyorum.
Çünkü uzun bir konuşmanın ya da sohbetin kısa bir süresini kapsayan bu tutanakların farklı bir dizilim içinde sızdırıldığını, konuşmanın bazı bölümlerinin aradan çıkarıldığını artık biliyorum.