-Amca, Atatürk mü daha büyük yoksa Allah mı?
-…!
- Amca, Atatürk'ten önce dünyada kimse yaşamıyor muydu?
-…!
Birkaç sene önce ilkokul birinci sınıfa başlayan yeğenimin bana sorduğu sorular kelimesi kelimesine bunlardı. Bu ülkede yaşayan herkes gibi benzer bir eğitim almış ve belli konularda zihinlerimize işlenen ideolojik kalıpları artık kanıksamış olmama rağmen, yeğenimin çocuk safiyetiyle sorduğu bu sorular karşısında "el insaf" demekten kendimi alamamıştım. 1980 öncesi gördüğümüz ilköğretimimizde Atatürk'ün özel bir yeri olsa da, asla yeğenimin sorularındaki sürrealist kafa karışıklığına yol açacak bir propaganda yoğunluğu hissettiğimizi hatırlamıyorum. Küçük bir çocuğun zihninde masal dünyasından çıkmış bu soruları uyandırabilen nasıl bir eğitim olabilirdi? Aslında cevabını her zaman biliyorduk çünkü eğitimimiz başta olmak üzere hayatımızın pek çok evresinde bununla karşı karşıyaydık. Adına "Toplum Mühendisliği" denen bu şeyi o kadar kanıksamıştık ki silkinebilmek, bu "Matrix"i fark edebilmek için bazen böyle sürrealist sorgulamalara muhatap olmamız gerekiyordu.…
Toplum mühendisliği'nin belgesi
Gazeteci- Yazar
Ahmet Ünal'a göre maruz bırakıldığımız bu sayısız toplum mühendisliği planlarından bir tanesi sadece küçük yeğenimi değil tüm toplumu "eğitmeyi ve yetiştirmeyi" de öngörüyor. Ünal'ın ifadesiyle 12 Eylül'den sonra "Komünizm tehlikesine karşı zorunlu din kültürü dersi ve Türk Milliyetçiliği sorununa karşı Atatürk Milliyetçiliği antidotunu üreten cunta, devletin iç ve dış sorunlarına uyumlu 'ılımlı dindarlığı' tesis ederken devleti ve toplumu, tarikat ve cemaatlerden arındırma konusunda emsalsiz bir proje geliştirdi."
Kısa bir süre önce yayımladığı "Gizli Atatürkçülük Projesi" kitabında 12 Eylül'ün ünlü "Milli Güvenlik Kurulu'nun 1985 yılında, devleti ve toplumu Atatürkçülük ve tehdit konularında bilinçlendirmek ve eğitmek maksadıyla hazırladığı" bir planın hâlen yürürlükte olduğunu "Gizli" ibareli belgeleriyle ortaya koyuyor Yeniçağ Gazetesi'nde köşe yazarlığı da yapan Ünal.
Bu toplum mühendisliği projesinin başarıya ulaştığını, hatta günümüze kadar devam ettiğini düşünen Ahmet Ünal'a göre sessizlikle karşılansa da bu süreç askeri bir müdahale dönemini de barındırıyor: "27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül gibi açık darbelerle 28 Şubat post-modern ve 27 Nisan e-muhtıraları dışında kamuoyunun bilmediği bir askeri müdahale daha var: "1985 yılında alınan MGK kararlarının uygulanmaya konulduğu 1987-1989 yılları arasını Türkiye adeta bir askeri vesayet altında geçirmiştir."
Belgelerdeki adıyla "Ataköy Planı" olarak anılan bu "gizli operasyon" MGK Genel Sekreterliği'ne bağlı Toplumla İlişkiler Başkanlığı (TİB) tarafından 26 Mart 1985 yılında "Türk toplumunun Atatürkçü düşünce doğrultusunda yetiştirilmesi ve güçlendirilmesi" amacıyla hazırlandı ve gizli olarak yürütülmeye başlandı. Ahmet Ünal'ın deyişiyle "bu gizli plan günümüze kadar da uygulandı ancak fazlaca dikkat çekmedi" zira 80'li yıllarda askeri yönetimin gölgesi toplumun üzerindeydi. Yani bir "anormallik" yoktu! İronik olarak, yıllarca "resmi söylemin sıradan bir parçası olarak kanıksadığımız bu uygulama aslında gizlice yürütülen bir plandı. Askeri yönetimin çoğu uygulaması gibi gizli ama pek çok kurumu etkisi altına alan bu planın normal hayatın bir parçası olmasının bir diğer sebebi ise medya başta olmak üzere toplumda tek sesliliğin hâkim olmasıydı.
3 Kasım 1983 seçimlerini kazanan Turgut Özal'a iktidarı teslim etmeden hemen önce 11 Kasım 1983'te kurularak çalışma esasları gizli bir yönetmelikle belirlenen TİB'in görevi "devlet çapında psikolojik harekât" yapmaktı. Doğal olarak başında askerler vardı. "Türk toplumunu yetiştirmeyi" ve doğrudan değiştirmeyi hedefleyen bu tür kararların kamuoyundan gizlenmesinin ve askeri bir operasyon tarzında gizli icrasının topluma karşı işlenmiş bir suç olduğuna inanan Ünal'a göre kitabında yayımladığı gizli kaşeli belgeler "hâlen geçerliliğini korumakta." Üstelik özellikle kamusal alanın her tarafında karşılaştığımız, toplumu mecburi Atatürkçü olmaya yönlendiren pek çok şey Ataköy Planı'nın bir ürünü ve bu planın hâlen yürürlükte olduğunun göstergesi…
Plan hâlen tıkır tıkır işliyor
Ünal'ın "Ataköy Muhtırası" olarak da adlandırdığı bu planın en ilginç tarafı zaten yılların resmi devlet uygulaması gereği açıkça yürütülebilecek nitelikte olmasına rağmen "gizli" olarak tasarlanıp yürütülmesi. Gizli planın belgelerini yayımlayan Ünal bunu askerlerin bürokrasiyi daha kolay etkilemek için düşündükleri bir kurnazlık olduğu fikrine yoruyor: "Devreye MGK Genel Sekreterliği Toplumla İlişkiler Başkanlığı sokuldu. Psikolojik harekât konusunda uzman kurum, 'gizli' kaşeli belgelerin sivil bürokrasi üzerindeki etkisini biliyordu. Bürokrasinin hızlandırılması ve geri bildirim alınması için talimatlar gizli olarak gönderildi. Başbakanlık makamının yetkilerini de kullanan TİB, bu sayede plan ve faaliyetlerin denetlemesini de üstlenebiliyordu." Devletin güvenliği ve gizlilik söz konusu olduğu için hiçbir kurum yöneticisi itiraz etmiyordu. Gizli emirlerden haberdar olmayan birkaç yetkili "böyle gizli kapaklı olmaz" dediğinde devreye farklı kanallardan giriliyor ve sistem dün olduğu gibi bugün de tıkır tıkır işliyordu…
Böylece tüm toplumu Atatürkçü olarak "yetiştirmeyi" öngören plan gereği 1985'ten günümüze uzanan bir süreçte sadece eğitim değil, resmi alan başta olmak üzere memurluk sınavından sinemaya kadar pek çok alanda ideolojik olarak formatlanmış bir hayat örgütlenmeye başladı. "12 Eylül 1980 darbesini yaşayanlar daha iyi bilir. O günlerde ilköğretime kadar sirayet eden kamplaşmanın bir cephesinde sol, bir cephesinde sağ vardı... Üniversite ve lise sınıflarında kendini Atatürkçü olarak tanıtan gençlere nadiren rastlanıyordu ve bunlar da biraraya gelebilecek kadar organize değildi. Atatürk'ü büyük bir önder gören gruplar bile önceliği kendi liderlerine tanıyordu. Atatürkçü Düşünce Derneği'nin 1989 yılında kurulduğunu hatırlatırsam ne demek istediğim daha iyi anlaşılır" diyen Gazeteci Ünal'a göre 12 Eylül paşaları tüm toplumu yeniden formatlamak istiyordu.
Darbeci paşalar toplumu dengelemek ve tehditlere karşı eğitip yetiştirmek için "Ataköy Planı"nı devreye soktular. Planın uygulanmasında ise devreye askerlerin sıkı güdüm ve yönlendirmelerine maruz Milli Eğitim, Kültür ve Çalışma Bakanlıkları, YÖK, TRT ve Diyanet İşleri Başkanlığı'na görevler düşüyordu. Çünkü plan bakanların bilgisine sunulmaktan çok çeşitli bürokratlar eliyle yürütülmeye çalışılıyordu. Ünal "pek çok bakan ve bürokratın konudan haberdar edilmediği" görüşünde.
MGK Genel Sekreterliği'ne ait emirde bu plan doğrultusunda görev üstlenen diğer kurumlar da şöyleydi: İçişleri Bakanlığı, Turizm Bakanlığı, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü…
Toplumu Atatürkçü yetiştirme konusunda din görevlileri es geçilmiyordu. Hatta "Atatürk ilke ve inkılaplarının dini bilgilerle birlikte birbirlerini bütünleyici tarzda öğretilmesi, aydın ve kültürlü din görevlilerinin yetişmesini sağlamak maksadıyla "bir çok imam hatip lisesi Anadolu imam hatip liselerine dönüştürüldü. Planın sessizce uygulandığı uzun süreçte eğitimler, brifingler, yönergeler, yazışmalar eşliğinde 1985'ten 2000'lere gelene kadar başta bürokrasi olmak üzere toplumsal hayatın pek çok yerine Atatürkçü bir format atılması sağlandı.
Başarılı Bir "Mühendislik Projesi"!
Ahmet Ünal'a göre "12 Eylül sonrası bütün bir toplumun ideolojik dönüştürülmesi bağlamında "Ataköy Planı" önemli oranda başarı kaydetti. Bu yönüyle dünyada eşine rastlanmayan bir "toplum mühendisliği" örneği" oldu. 1990'da ivme kazanan gizli süreçte, ilk ve orta öğretimdeki bütün ders kitapları değiştirildi. Buna önce "konsept konuları" adı verildi şimdi de "Atatürkçülükle ilgili konular" deniyor. Ancak Ünal, "Ataköy Planı"nın sadece Milli Eğitim'i ilgilendirmediğini belirtiyor ve ekliyor: "Bütün kamu kurumları bu planın kapsamındaydı. Üstelik 1985'te alınan kararlar 28 Şubat kararlarının neredeyse tıpatıp benzeriydi."
Yine Ünal'a göre Başbakanlık Takip Kurulu'nun yaptığı şekilde, bütün bakanlık ve kamu kurumlarının temsilcilerinin katılımıyla toplanan MGK Koordinasyon Grubu "konsept" olarak adlandırılan "Atatürkçülük ve tehdit" konularında talimatlar yağdırıyordu. MEB'in dışında, Kültür Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, TRT ve Diyanet İşleri Başkanlığı'na "konsept" çerçevesinde kamuoyuna halen açıklanmayan görevler verilerek, her ay düzenli faaliyet raporu istenmişti.
Aslında 12 Eylül yönetimi daha en başından bu işe girişmişti. 1985'te "Ataköy Planı" daha hazırlanmadan hatta 1982 Anayasası bile ortada yokken, askeri yönetim, Atatürkçülük konusunda çalışmalarına başlamıştı… 1983 yılında yeniden düzenlenen 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'na göre "Türk Milli Eğitiminin Amaçları"nın birinci sırasında, "Türk Milletinin bütün fertlerini, Atatürk İnkılap ve İlkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı" yurttaşlar olarak "yetiştirmek" vardı." Dolayısıyla bu toplum mühendisliği fevkalade anayasaldı!
TİB kalktı, operasyonu baki kaldı
28 Şubat döneminde açıkça tanıma fırsatı bulduğumuz zihniyeti tüm topluma aşılama fonksiyonu gören "Ataköy Planı"nın arkasındaki isimlerden biri "Gizli Atatürkçülük Projesi" kitabının yazarına göre hiç de yabancımız değildi: "12 Eylül'den sonra, general rütbesiyle MGK Toplumla İlişkiler Başkanı olarak görev yapmış, sonradan MİT Müsteşarı ve Jandarma Genel Komutanı olmuş Teoman Koman, Ataköy Planı'nın da perde arkasındaki en önemli isimlerden biriydi…"
Milli Güvenlik Kurulu'nun AB uyum sürecinde sivilleştirilmesine paralel olarak 7 Ağustos 2003 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan düzenleme ile TİB resmen ortadan kaldırıldı. TİB dağıtıldığında 20 farklı psikolojik harekât operasyonunun sonlandırıldığı ve bunlar için ayrılan 3 milyon dolarlık bütçenin de Başbakanlığa iade edildiği söylendi. Ancak Gazeteci İsmet Berkan'a göre bu sadece bir taşınmadan ibaret kaldı. Berkan'ın 23 Haziran 2008 tarihli köşe yazısına göre TİB, kapatılmıyor Genelkurmay karargâhına taşınıyordu: "MGK Genel Sekreterliği sivilleşirken Toplumla İlişkiler Başkanlığı maalesef buharlaşmadı. Bu başkanlığın personeli ve kamyonlar dolusu evraktan oluşan arşivleri MGK'dan kalktı, Genelkurmay'a geldi." Ahmet Ünal ise "Ataköy Planı" dahil TİB operasyonlarının hâlen sürdüğü görüşünde.
BİROL BİÇER / Aktüel arşiv