Günümüz yazılı ve görsel Türk basını, habercilik anlamında dozu giderek artan bir içeriksizleşmeyle yüz yüze. Dikkat çekmek veya reyting toplamak için yapılan tüm vahşet, felaket, kaza ve cinayet haberlerinin aslında dikkat dağıtmak için tasarlandığını düşünürsek ortaya bambaşka bir tablo çıkabilir. Gündemi, haber sitelerini, yazılı ve görsel basını haddinden fazla meşgul eden, halk arasında bilinen tabiriyle 3. sayfa haberleri, ustaca kurgulanmış algı kanallarıyla oynama projesinin bir uzantısı olabilir mi?
Günlük haber akışı tecavüzler, şiddet vakaları, intiharlar ve trafik kazalarıyla öylesine bir bombardımana tutuluyor ki, sanki birileri bu bombardımanın içerisinde bir şeyler gizlemeye çalışıyor. Artık bir kaza haberi bize çok sıradan ve olağan geliyor. Ölen ya da yaralananların kim olduğuyla bile ilgilenmiyoruz. İntihar haberleri giderek artıyor ve 'intihar' ettiği söylenenlerin mesleklerinin ne olduğunu veya sosyal statülerini fark edemiyoruz. Duyduğumuzda rutin bir haber olarak alıyor ve üzerinde durmadan geçip gidiyoruz. Ya gözümüzden kaçırdığımız önemli noktalar varsa? Ya bu haber adı altındaki gereksiz bilgi yağmuru özel bir senaryo ürünüyse? Bunu anlamanın bir yolu var, o da haberlerin içinden bazılarını özenle ayırıp dikkatlice incelemek, başka haberlerle kıyaslamak ve zamanlamasına göre kategorize etmektir. Bazen önemsiz gibi görünen ayrıntılar birleştiğinde en önemli gerçeğin ipucu olabilirler. Dünyada da pek çok örneği bulunan intihar ve kaza haberlerinden bazılarını 'ölüm nedenlerini daha iyi anlayabilmek adına' cımbızlayalım:
- 1982 yılında 46 yaşındaki ABD'li bilgisayar programcısı Profesör Keith Bowden bir trafik kazası sonucunda yaşamını yitirmişti. Aracı bir köprüden aşağı kullanım dışı bir tren yoluna uçmuştu. Alkollü olduğu yazılmıştı dosyasına. Uzmanlık alanı uçak yazılımlarıydı.
- 1987 yılında ABD'li yazılımcı Peter Peapell yeraltındaki metallerin her birinden ayrı ayrı sinyaller alabilme teknolojisi üzerinde çalışıyor, özellikle titanyum konusunda araştırmalar yapıyordu. Garajında karbonmonoksit zehirlenmesinden dolayı öldü, kaza olduğu söylendi.
- 1988 yılında 33 yaşındaki İngiliz uzay mühendisi Andrew Hall, kendi aracının içerisinde karbonmonoksit zehirlenmesi sonucunda ölmüştü. İntihar olduğu kanısına varıldı.
- 1998 yılında AIDS, HIV virüsü ve tüberküloz bakterileri üzerine önemli çalışmalar yürüten ve tedavi yöntemleri konusunda ciddi aşamalar kaydeden 46 yaşındaki Profesör Elizabeth Rich, sıradan bir haftasonunda ailesini ziyarete giderken trafik kazası sonucunda öldü.
- İsrailli bilim insanı Yaacov Matzner, farklı kan gruplarından trombosit ve kan naklini mümkün kılacak araştırmalar ve keşifler üzerinde çalışıyordu. 2001 yılında bir toplantı için gittiği İsviçre'den İsrail'e dönerken, uçağı yerleşim bölgesine 3 km kala ormanlık arazide düştü, sağ kurtulamadı.
- Virginia Biyoteknoloji Derneği'nin kurucularından DNA uzmanı Robert Schwartz 2001 yılında evinde bıçaklanarak öldürülmüştü. Mensubu olduğu pagan geleneğine ait bir ritüelle kurban edildiği söylense de ispatlanamadı.
- Dünyanın pek çok ülkesinde çocuklardaki bağırsak parazitleri üzerinde önemli araştırmalar yapan 56 yaşındaki Rus bilim insanı Victor Korshunov, 2002 yılında bir gece evine giderken nedeni belirlenemeyen bir şekilde başından aldığı darbe sonucunda öldü, kayıtlara kaza olarak geçti.
- Gelmiş geçmiş en önemli böcek bilimcilerden biri olarak kabul edilen Michael Perich, Afrika'nın en ölümcül hastalıklarından Batı Nil Virüsü'ne karşı çalışmalar yapmış, taşıyıcı sivrisineklerin tespiti konusunda çok kapsamlı bir teori üretmişti. 2003 yılında trafik kazası sonucunda yaşamını yitirdi.
Bu örnekler neredeyse sayısız. Çoğu dosya kapanmış ve ayrıca bir soruşturmaya mahal vermeyecek 'deliller'le kamuoyunun zihnindeki soru işaretleri güya giderilmiş. İntihar ve kaza şüpheli ölümlerin başlıca nedenleri. Şüpheli demeliyiz çünkü bir şekilde 'zamansız' ölen bilim insanlarının sürekli intihara meyletmesi, trafikte basit hatalar yapması, yürürken bile düşüp ölümcül yaralar alması mantıklı gelmiyor. İşin daha garip tarafı ise, Ortadoğu'da 'öldürülen' bilim insanlarının ölümlerine bir kılıf aranmıyor oluşu. Pek çok Iraklı kimyager, nükleer fizikçi, İranlı patalojist, Pakistanlı uçak mühendisi ve sayısız bilim insanı suikastler sonucunda öldürüldü. Batıdan Doğuya doğru gidildikçe intiharlar ve trafik kazaları yerini kurşunlanmalar ve bıçaklanmalara bırakıyor. Ancak Türkiye bilim insanı ölümlerinde karma bir profil çiziyor, kazalar, intiharlar ve suikastler hibrid bir biçimde gerçekleşiyor.
Medya, zihnimizi gereksiz haberlerin asit yağmuruyla yıkarken ayrıntıları yakalamamız da güçleşiyor. X bir şehirde eşi tarafından hunharca bıçaklanan bir kişinin haberi ile stratejik bir bölümde görev yapan Aselsan çalışanının intihar haberi arasında önceliği hangisine vereceğimizi kestiremiyoruz. Kamuoyu sünger gibidir, bir olayda kan ne kadar fazlaysa oraya ilgi de o oranda yükselir. Bunun farkında olan medya mühendisleri servis ettikleri günlük 20 vahşet haberi içerisinden şüpheyle yaklaşabileceğimiz enteresan olayların ayrıntılarını ayırdetme gücümüzü hergün biraz daha düşürüyor. Algılarımız uyaranlara karşı duyarsızlaştırılıyor.
2006 ile 2008 yılları arasında sözde kazalar ve intiharlar sonucunda ölen Türk bilim insanları hakkında yapılan soruşturmalarda bir mesafe katedilemedi. 2012 yılına geldiğimizde Başbakan, Aselsan dosyasının yeniden açılma talimatını verdi. Yaşanan talihsizlikler Türkiye'nin bölgesel güç olma aşamasında bilim insanı yetiştirmek kadar, yetişmiş bilim insanlarını hakkıyla koruyabilme noktasında da atması gereken adımlar olduğunu yeniden hatırlattı. Kendi teknolojisini geliştirmek bir ülke için meşakkatli bir yol. Bilimin kılıçtan keskin olduğu bir dönemde, istihbarat savaşları bilim eksenli teknoloji rekabetine kanalize olmuş durumda. Ama işin hüzün verici tarafı ister Batı'da, ister Doğu'da, nerede yaşarsa yaşasın bu savaşın kurbanlarının bilim insanları olması. Medya ise kirli hesaplarla işlenen bu insanlık dışı cinayetlerde üzerine düşen görevi ne yazık ki yerine getirmekten uzak. Üstüne üslük süreci adeta olumsuz bir şekilde yönlendirirken cinayetlere suç ortaklığı yapabiliyor. Ölen bir mühendisin annesinin gözyaşlarını öne çıkarıp olayı dramatize ederken dikkati dağıtmaya, kamuoyunu içerikten uzaklaştırmaya çalışıyor. Bunların bilinçsizce yapıldığını veya tesadüflerden ibaret olduğunu düşünmek dünya gerçeklerine sırt çevirmektir. Bu savaşın safları sisli olsa da, insanlığın yanında yer alan uzun vadede kazanacaktır. Aksini iddia ediyorsak ölümlerin intihar ve kazalardan ibaret olduğuna inanmaya devam etmeliyiz.
Mustafa Odabaşı