Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, kendisine "Kıyım nedeniyle özür dileyecek misiniz?' diye soran Kıbrıs Rum Yönetimi'nden bir milletvekiline sert cevap verdi.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, kendisine 'BM Genel sekreteri Ban Ki Moon'un Srebrenitza'da uluslararası toplum adına özür dilediğini söylediniz. Siz Türk ordusunun yapmış olduğu kıyım nedeniyle özür dileyecek misiniz?' şeklinde bir soru sorun Kıbrıs Rum Yönetimi'nden bir milletvekiline, "2004 yılında eğer Kıbrıs Barış Planı kabul edilmiş olsaydı şu anda bizim orada Yunanistan'la birlikte çok sembolik bir birliğimiz olacaktı; Geri kalan bütün askerlerimiz çekilmiş olacaktı. Bu plana kim karşı çıktı? Kıbrıs Türkleri mi karşı çıktı, Kıbrıs Rumları mı karşı çıktı. 2004'te kararı siz verdiniz Sayın Bayan" şeklinde cevap verdi.
Dün başlayan Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Toplantısı, TBMM Tören Salonu'nda bugün de devam etti. Toplantıda Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Suriye konusunda bir konuşma yaptıktan sonra Komisyon üyesi milletvekillerinin sorularını cevaplandırdı. Davutoğlu, Avrupa Halk Partisi (Hıristiyan Demokratlar) (EPP ) Milletvekili Eleni Theocharous'un kendisine 'İnsan haklarından söz ettiniz ama Kıbrıslı Türk ve Rumların insan haklarını neden korumuyorsunuz. BM Genel sekreteri Ban Ki Moon'un Srebrenitza'da uluslararası toplum adına özür dilediğini söylediniz. Siz Türk ordusunun yapmış olduğu kıyım nedeniyle özür dileyecek misiniz?' seklindeki sorusuna sert cevap verdi. Theocharous'un sorusunu sorduktan sonra gitmek zorunda kalacağını söylemesi üzerine Davutoğlu, önce bu soruyu cevaplayacağını söyleyerek Theocharous'tan kalmasını istedi. Theocharous, Davutoğlu'nun sorusu cevaplamasını ardından salonu terk etti.
Davutoğlu, suçlamalar yaparken herkesin dikkatli gerektiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Kıbrıs'taki insan hakları konusunda acaba Rumların mı yoksa Türklerin mi daha çok insan hakkı ihlal ediliyor Kıbrıs'ta? Rumlar mı istedikleri yere rahatlıkla gidebiliyorlar, Türker mi istedikleri yere rahatlıkla gidebiliyorlar. Bugün Kıbrıs Türkleri 2004'te Annan Planı'nın kabulü halinde yapılması gerektiği şeklinde bize verilen sözlere rağmen resmi bir futbol maçı bile oynayamıyor, ticaret yapamıyor, insan haklarının en temel unsurlarından istifade edemiyor. Kıbrıs Rumları ise AB'nin kendilerin verdiği ayrıcalıklı tavır dolayısıyla her türlü imkana sahipler. Bizim oradaki ordumu mevcudiyetimizden bahsediyorsunuz. Biz oraya bir sabah uyanıp 'hadi Kıbrıs'a gidelim' diyerek Türk ordusu gitmedi. Yunanistan'a da demokrasiyi engelleyen bir Yunan cuntasının uzantısı olan Samson diye aynı Beşar esad zihniyetli bir adam o günkü meşhur Kıbrıs yönetimini devirdiği için, uluslar arası haklarımızı kullanmak üzere gittik.
Eğer o gün gidilmemiş olsaydı Samson hem oradaki Türkleri Bosna'daki Boşnaklar gibi katledecek ya da sürecekti; hem oradaki Rumlara da en büyük zulmü yapacaktı. Biz haklarımızı kullanarak oraya gittik. Hiçbir şekilde uluslar arası hak ihlali yapmadık."
"SAYIN BAYAN"
Davutoğlu, aradan seneler geçtiğini ve 2004 yılında Kıbrıs Barış Planı'nın Avrupa Parlamentosunda büyük coşkularla karşılandığını belirterek, şunları kaydetti:
"Bu plan kabul edilmiş olsaydı şu anda bizim orada Yunanistan'la birlikte çok sembolik bir birliğimiz olacaktı. Geri kalan bütün askerlerimiz çekilmiş olacaktı. Bu plana kim karşı çıktı? Kıbrıs Türkleri mi karşı çıktı, Kıbrıs Rumları mı karşı çıktı. 2004'te kararı siz verdiniz Sayın Bayan. Verdiğiniz kararla bizim oradaki güvence oluşturan askeri mevcudiyetimizin kalması zorunluluk haline geldi.
Eğer başka bir karar vermiş olsaydınız, Ada'nın birleşmesi yönünde karar vermiş olsaydınız, -ki o zaman sizin partiniz buna yakın bir tutum sergiliyordu- bugün burada bu konuşmayı yapma ihtiyacı hissetmeyecektik. Keşke öyle olsaydı, keşke siz burada bugün tanımadığımız bir ülkenin milletvekili olarak değil, birleşmiş, barış içinde yaşayan bir Kıbrıs'ın milletvekili olarak buraya gelmiş olsaydınız. Ama böyle olmamışsa bunun sorumlusu Türkiye Cumhuriyeti de değildir, Kıbrıs'ta bütün haklarından feragat ederek yaşamak zorunda bırakılmış Kıbrıs Türkleri de değildir.
Ümit ederim bir gün bu barış çizgisine gelinir. Ümit ederim sizin partiniz iktidara gelirse bu barış çizgisini sürdürür ve tekrar Doğu Akdeniz'de Kıbrıs'ı bir barış adası yaparız. Bu insan hakları ihlalleri ortadan kalksın diye bizim hükümetimizin 2003'te daha iktidara geldiğinde yaptığı ilk uygulamalardan birisi, güneyle kuzey arasındaki geçişlerin sağlanmasıydı. O günün Kıbrıs hükümetinin ve Patriğin verdiği hükümleri biliyorsunuz; kuzeye geçişi engellemek için. Biz Kıbrıs'ta da barış istiyoruz, dünyanın her yerinde istediğimiz gibi. Ama bu barışın adil, hakkaniyetli ve sürdürülebilir bir barış olması lazım. O oluncaya kadar da Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs üzerindeki garantörlük hakkımızı sonuna kadar kullanmaya kararlıyız. O noktaya geldiğimizde emin olun ki Kıbrıs Rumlarıyla da Yunanlı dostlarımızla da en iyi şekilde Doğu Akdeniz'de bir barış havzası oluşturmaktan en büyük mutluluğu duyacak olan biziz. Eğer 2004'te bu karar sizin tarafınızdan verilmiş olsaydı, bugün Kıbrıs Rum Yönetimi de ekonomik kriz yaşıyor olmazdı; Türk-Yunan ilişkiler ide böylesine zehirlenmiş olmazdı. İnşallah bir gün o barış günlerini görürüz. Biz gereğini yaparız, yeter ki siz gereğini yapın."
Theocharous, Davutoğlu'nun sorusu cevaplamasını ardından salonu terk etti.
"BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÜVENLİK KONSEYİ AYNI ATALET İÇİNDE"
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye konusunda bütün sorumluğu Türkiye'nin almasının beklendiğini belirterek, "Biz insani sorumluluğu alırız ama bilinsin ki siyasi sorumluluğun vebali, hala Suriye krizinde 70 bin insanın ölmesine rağmen, aynen Bosna-Hersek'te olduğu gibi karar alamayan BM Güvenlik Konyesi'nin üzerindedir. Bu vebal dolayısıyla eminim bir gün bir başka Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Humus sokaklarına inecek ve Suriye halkından özür dileyecek" diye konuştu.
Dün başlayan Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Toplantısı, TBMM Tören Salonu'nda bugün de devam etti. Dışişleri Bakanı Davutoğlu burada Suriye konusunda bir konuşma yaptı. Davutoğlu, uluslar arası toplumun Bosna savaşında iyi bir sınav vermediğini belirterek, "Geri dönüp baktığımızda kolay atlatıldı denilebilir. Ama o dönemin acılarını Bosnalılara sorun. O dönemde uluslararası toplum iyi sınav veremedi. O yüzden BM Genel sekreteri Ban Ki Moon Srebrenitza'ya gitti ve uluslararası toplum adına özür diledi" dedi.
O dönemde Türkiye'nin büyük bir mülteci akınıyla karşılaştığını anlatan Davutoğlu, Türkiye'nin tarihi mirasının, kendisine yönelik bir insan hareketi olduğunda entisitesine, kimliğine, dinine bakmaksızın kucak açmayı gerektirdiğini söyledi. Davutoğlu, "Anadolu bir ana kucağıdır. 90'larda daha hazır olmadan bu insan akanının hakkını vermeye çalıştık. 90'lardaki donmuş krizlerle hala uğraşıyoruz. Şimdi Ortadoğu'da yeni krizlere izin vermememiz lazım. Bir krizin uzaması ve o krize müdahale edilmemesi riski azaltmaz, artırır" dedi.
Birleşmiş Milletler Bosna'da harekete geçmediği için binlerce insanın öldürüldüğünü, on binlerce kadına tecavüz edildiğini belirten Davutoğlu, "Ondan hiçbir ders almamışız gibi Ortadoğu'daki dönüşümler konusunda da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi aynı atalet içinde. Uluslararası toplum maalesef yeterli tepkiyi, yeterli ölçüde veremediği için insanlar akın akın aynen 90'larda Türkiye'ye yöneldikleri gibi şimdi de Türkiye'ye yöneliyorlar. Ve bütün sorumluğu Türkiye'nin alması bekleniyor. Biz insani sorumluluğu alırız ama bilinsin ki siyasi sorumluluğun vebali, hala Suriye krizinde 70 bin insanın ölmesine rağmen, aynen Bosna-Hersek'te olduğu gibi karar alamayan BM Güvenlik Konyesi'nin üzerindedir. Bu vebal dolayısıyla eminim bir gün bir başka Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Humus sokaklarına inecek ve Suriye halkından özür dileyecek" diye konuştu.
"ORTADOĞU'DAKİ DEĞİŞİM, ETNİK VE MEZHEBİ BİR DEĞİŞİM DEĞİL"
Suriye konusuna hep etnik ve dini referanslar yapıldığını belirten Davutoğlu, "Hayır, Ortadoğu'daki değişim etnik ve mezhebi bir değişim değildir. Nasıl Polonya Katolik, Romanya Ortodoks, Bosna-Hersek Müslüman idiyse ve hepsi 90'lı yıllarda aynı şeyleri talep ettiyse ve karşı çıktıkları nisanların bir kısmı Katolik, bir kısmı Ortodoks'sa ama halkların talebi aynıysa; Sünni olan Müberek, Binali, Kaddafi'nin yanlışı neyse, Nusayri olan Beşar Esad'ın yanlışı da aynıdır" dedi.
Suriye'de etnik bir çatışma tehlikesi olduğunu da belirten Davutoğlu, ama kitlelerin talepleri etnik, mezhebi ve dini temelde olmadığını söyledi.
"2013 YILI ORTADOĞU'DA SEÇİMLER YILI OLACAK"
Davutoğlu, 2012'nin Ortadoğu ülkeleri için geçiş süreci olduğunu, 2013 yılının ise kalıcı parlamentoların, hükümetlerin kurulduğu bir yıl olacağını belirterek, "2013 yılı domino etkisiyle seçimler yılı olacak tüm Ortadoğu'da. Bu seçimler Avrupa standartlarında olursa ve bu demokratik yapılar ayakta kalırsa geride bir tek Suriye kalacak, hala otoriter seçimi sürdürüp, halkı savaş açan bir rejim olarak" dedi.
Bu ülkelerde kim iktidara gelirse gelsin, halk kimi seçerse seçsin, Türkiye'nin muhatabının da o yönetim olacağını belirten Davutoğlu, "O, Türkiye'nin dostudur. Halkın tercihinin ötesinde kimse tercih yapamaz, kimse bir şey empoze edemez. Avrupa'nın da aynı netlikte konuşması lazım. 'Şu grup gelirse demokrasi tehlikeye girer' derseniz, bizdeki 28 Şubat benzeri müdahalelerin önünü açarsınız. 27 Mayıs veya 12 Eylül… Avrupalılar, Türkler olarak,bütün Avrupa kurumları ve milletleri olarak bir Ortadoğu halklarının aldığı kararlara saygılıyız' demek lazım. Aksi takdirde 90'lı yıllarda 'ya Tunus'ta aşırılar iş başına gelirse' diye yapılan hatanın nelere yol açtığını gördük" dedi.
Davutoğlu, "Artık net bir tutum alma vaktidir. Tereddüt zalime fırsat vermektir. Tereddüt, otoriter rejimlere sadece güç verir" dedi.
İNSANİ YARDIM ÇAĞRISI
Davutoğlu, uluslararası topluma Suriye'ye insani yardımların girebilmesi için tedbir alınması çağrısı yaptı. Davutoğlu, "BM Güvenlik Konseyi 'humanitarian access' (insani erişim) başlıklı bir karar kabul etsin. İnsani yardımın ulaşmasıyla ilgili bir karar. Her yerde geçerli olmak üzere. Muhaliflerin de rejimin de kontrolünde olan yerler olmak üzere. İnsani yardımı engelleyen tarafa müeyyide uygulayan bir karar çıksın" dedi.
Rejimin Suriye'de halkı scud füzeleriyle vurduğunu hatırlatan ve BM evrensel normları çerçevesinde savaş suçlarını kim işliyorsa buna tepki verilmesi gerektiğini belirten Davutoğlu, "Eğer havadan ayrım gözetmeden bombardıman yapılıyorsa sivil mekanlara bu bir savaş suçudur. Füze gönderiyorsa savaş suçudur. Alınmış esirler kim tarafından olursa olsun öldürülüyorsa savaş suçudur. Bunda anlaşıyoruz. Bu bizim normumuz. Gelin bu konuda harekete geçelim, diyelim ki 'bundan sonra bu uygulamalar olursa' buna ortak tepki vereceğiz' diyelim. Hala cevap bekliyoruz çağrımıza" diye konuştu.
CHP'Lİ ERDEMİR'E TEPKİ
Davtoğlu, Türkiye'nin Suriye meselesine mezhepsel yaklaştığı yönünde bir açıklama yapan CHP Bursa Milletvekili Aykan Erdemir'e de tepki gösterdi. "Eğer meselemiz mezhepçilik olsaydı… Esad yeni Nusayri olmadı ki Beşar Esad. Bu nasıl bir acımasız yargıdır kendi hükümetinize, kendi ülkenize karşı. Biz mezhebi baksaydık, İran'la anlaşma yapar mıydık? BM Güvenlik Konseyi'nde İran için hayır oyu kaldırır mıydık? Lübnan savaşında Hizbullah'ın olduğu bölgeye Türk askerini gönderir miydik? Hem de uluslararası bir platformda bizi mezhepçilikle suçluyorsunuz. Liderler geçici ülkeler bakidir. Biz liderlerle kişisel dostluk geliştiririz ama halklarla dostluğumuz ebedidir. Bir lider halkını katlediyorsa mezhebi ne olursa olsun kardeşimiz de olsa karşı dururuz" dedi. Suriye'de 7 yıl özgürlükler yoktu; biz Suriye'de halka 'çıkın isyan edin' mi dedik. Biz kimsenin içişlerine karışmayız. Ama bir talep olursa, o talebin barışçıl yöntemlerle hayata geçmesini sağlamaya çalışırız. Olmazsa demokratik bir tutum belirleriz" dedi.