Sabah Gazetesi yazarlarından Mehmet Barlas bugünkü yazısında köşe yazarlarının gündeme ve İmralı sürecine bakışını değerlendirdi. İşte Barlas'ın o yazısı...
İktidardakiler her yazdığımıza göre davransalardı...
Radyoda TRT Nağme'nin "Arşivden Seçmeler" programını dinliyorum. Ünlü solistlerin geçmiş zamanlarda İstanbul Radyosu'nda yaptıkları sololar yayınlanıyor programda...
Genç sesli spiker dinleyeceğimiz şarkıyı, besteciyi, şarkının makamını ve solisti duyuruyor... Sonra "Dönemin spikerinden bu şarkının anonsunu birlikte dinleyelim" diyor.
O spikerin adını söyleyemiyor...
Belli ki bu genç sunucu kendi mesleğinin geçmişteki büyük isimlerini bilmediği gibi, merak da etmemiş. Baki Süha Edipoğlu'nun, Tarık Tarcan'ın, Meşkufe Ekeman'ın seslerini hiç duymamış, Mesud Cemil'in sunduğu programları hiç dinlememiş. Eşref Şefik'ten güreş karşılaşmalarının, Halit Kıvanç'tan futbol maçlarının anlatımlarını hatırlaması mümkün değil... Belli ki onun bilinçaltında "Solistler kalıcıdır, ama spikerler unutulur" bilgisi var.
Köşe kadılığı
Galiba bizim mesleğimiz olan köşe yazarlığı da böyle bir şey.
Hakkı Devrim'i özlemediniz mi?
Köşe yazarlarına "Köşe kadısı" derdi...
Ne kadar doğru bir tanımlamaydı bu "Köşe kadısı" kavramı.
Savaşlar yapan, hem üç kıtaya hem de Harem'e hükmettiğini zanneden Kanuni Sultan Süleyman hep var olacak... Ama onun icraatına hukuki kılıflar diken Ebussuud Efendi'yi kaç kişi hatırlıyor?
Gazetelerin köşe kadıları olan bizler her gün her konuda fetvalar veriyoruz. Bu da yetmezmiş gibi sürekli aramızda kavga da ediyoruz.
Ya dinleselerdi?
Eğer karar verme yetkisine sahip olanlar bizleri dinleyip ona göre davranışlarını ve çizgilerini belirleseler, eşeğine kendisinin mi yoksa oğlunun mu binmesi gerektiği konusunda çevrenin tepkilerine kulak verip, sonunda eşeği sırtına alan Nasrettin Hoca'nın durumuna düşmezler mi?
Bizlere kalsa ya bütün cezaevleri tıklım tıklım dolu olurdu, ya da boşaltılırdı.
Bizlere kalsa İmralı Süreci ya başlamadan biterdi, ya da İmralı'ya bir televizyon alıcısı yanında bir de tiyatro sahnesi kurulurdu. Bu fetvaları her dönemde verdik...
Nasıl Ebussuud Efendi Anadolu'daki mezhep ayrımına dayalı kırımı şeriata uygun bulmuşsa, bizler de sırasında darbelerin demokrasinin gereği olduğunu savunan fetvalar vermedik mi?
Tek Parti döneminde ise eleştiren fetvaları veren köşe kadılarına gazetecilik yasaklanırdı.
Ciddiye alma durumu
Ahmet Emin Yalman'ın, Hüseyin Cahit Yalçın'ın yasaklı yıllarını bilmez misiniz?
"Herkes kendi kapısının önünü süpürse şehir tertemiz olur" diye ilk yazanın Falih Rıfkı Atay olduğunu hatırlar mısınız? Aslında iktidarlar köşe kadılarını dinlemeseler de ciddiye alırlar.
Nitekim bugün de Başbakan Erdoğan konuşmalarında kendisini eleştiren köşe kadılarını eleştirmeyi bir nevi alışkanlık haline getirmedi mi?
Dün Twitter'de "Darbe yapacak general kalmadı, galiba darbe yapmak bize düşüyor" benzeri, bazı köşe kadılarının ruhlarına hitap edecek bir geyik vardı. Neyse... Barışı da savaşı da biz yapmayacağız, ama barış konusunda da, savaş konusunda da söyleyeceğimiz çok şey var...