Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'dan Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'a gitti. Başbakan Erdoğan'a, AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız da eşlik etti.
Başbakan, ziyaret öncesi İmralı süreci, belediyelerdeki operasyonlar ve Şangay 5'lisine katılma ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın ''Öcalan'ın belli bir şekilde verdiği mesajlarla örgütün silah bırakmasının mümkün olabileceği'' açıklaması ve İmralı'ya ikinci heyetin ne zaman gideceğine ilişkin sorular üzerine Erdoğan, ''Burada hedeflerle, gelinen durumu karıştırmak yanlış olabilir'' dedi.
Erdoğan, Şangay 5'lisi ile ilgili sorulara da "Büyük köşe yazarlarından geçinen bir tanesi 'Diyalog ortaklığı diye bir şey yok' diyor. Benim şu anda müsteşarım burada. Türkiye Şangay 5'lisine diyalog ortağı. Buradan bilmesini istiyorum, öğrensin, o cehaletinden kurtulmuş olur" şeklinde yanıt verdi.
İşte Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları:
İMRALI SÜRECİ
Burada hedeflerle gelinen durumu karıştırmak yanlış olabilir. Bu hedefleri ta başından beri açıkladım, açıklıyorum. Silahlar bıraktırılmadan, silahlar bırakılmadan bizim bölücü terör örgütüyle mücadeleyi kesmemiz söz konusu değil. Bu kararlılığımız devam edecektir. Siyasi temsilcileri, siyasi uzantılarıyla da müzakerelerimizi hep yapabileceğimi söyledim. Burada kendilerine göre Kandil'in, Avrupa'nın vermiş olduğu, siyasi uzantılarının da vermiş olduğu mesajlar var. Bu mesajlar çerçevesi içerisinde bu silahlar bırakılacak olursa -ki cuma günü bir televizyon programında bu konuda açıklamalarım oldu- hatta ülkemiz içerisindeki teröristlerin ülkemizi terk etmeleri halinde de bu konuda her türlü, bizler geçmişte yapılanın tam aksine onların güvenlik içerisinde bu ülkeyi terk etmesine de imkan hazırlarız. Bunları da söyledik ve şu anda da aynı noktadayız. Yeter ki ülkemizin refahına, huzuruna adım atalım ve bölgedeki sükuneti, Güneydoğu Anadolumuz, Doğu Anadolumuz ve ülke genelinde sağlamış olalım.
Güvenlik güçlerimiz operasyon meraklısı değil
Şunun altını çizerek söylüyorum. Bizim güvenlik güçlerimiz hiçbir zaman operasyon meraklısı değildir. Gerek asayişin temininde gerekse terörle mücadelede onların asli görevi onu sağlamaktır, o güvenliği sağlamaktır, huzuru sağlamaktır. Bunun için operasyon yapılması gerekiyorsa o zaman operasyon yapılır. Bunun dışında ne polisimizin durup dururken gidip operasyon yapma derdi vardır, ne de durup dururken askerimizin operasyon yapma derdi vardır. Dertsiz başını niye derde soksun? Ama onların bir görevi var. Varoluş sebepleri neyse o varoluş, varlık sebeplerinin nedeni neyse yeri geldiği zaman yerine getirecektir.
2. ziyaret ne zaman?
İmralı'ya ikinci ziyarete yönelik izni ve bunların kimler olabileceği noktasındaki tespiti, bunları Adalet Bakanımız yapar, ondan sonra da kendilerine bu hafta içerisinde mi olur yoksa daha sonraki hafta içinde mi olur o da yine Adalet Bakanımızın şahsıma sunacağı tekliften sonra o takvimi belirleriz. Ama bu hafta içinde olur diye böyle bir kesinleşmiş tarih söz konusu değil.
BELEDİYELERDEKİ OPERASYONLAR
Güçlendirilmiş yerel yönetimler ifadesini, yerel yöneticilik yapmış biri olarak doğru bulmuyorum. Türkiye'de yerel yönetimler hiçbir dönemde olmadığı kadar güçlüdür. Ama bu yakaladıkları imkanı farklı yerlere kanalize etmek isteyenler var.
Maalesef işte bu KCK operasyonlarında gördüğümüz olay budur aslında. Bunu farklı yere kanalize etmek isteyenler var. Belediye ile yakından uzaktan ilgisi alakası olmayan tipler şu anda bu siyasi uzantının elindeki belediyelerle maalesef belediyeyi perde gerisinden adeta yönetmektedir. Kimsenin de kalkıp 'Sen nasıl burayı yönetiyorsun' deme hakkı yoktur. Mali imkanların harcanmasında belli sıkıntılar var. Bunu nerede görüyoruz. Bunu da o illerdeki, o ilçelerdeki, o beldelerdeki yatırımlarda görüyoruz. Yatırım yok. Ne altyapıda, ne üstyapıda bir şey göremiyorsunuz. Nereye gidiyor bu para? İmkanlar nerede? Bizim gönderilen paranın o şekilde eserini görmemiz lazım. Trilyonlarca lira bir şehre girer de o para eser olarak kendini göstermezse, tabii ki devletin üst kurumları bunu denetleyecektir. Bunu denetleme, bunları rahatsız ediyor. Arzusu ne bunların? 'Bizi kimse denetlemesin. Biz bu paraları istediğimiz gibi rahat bir şekilde harcayalım. Yargı yolu bu noktada kapalı olsun. Kimse de bizi yargılamasın.' Böyle bir şeyin olması mümkün değil. Burası bir defa hukuk devletidir. Devletin tüm anayasal kurumları görevini yapacaktır. Kaldı ki yerel yönetimlerin de böyle bir özelliği vardır. Bu yerel yönetimler de buradaki hukuka saygılı davranacaktır, uymadığı takdirde de bedelini ödeyecektir.
Halkımız, 'Benim kuruşum yerli yerinde harcanmalıdır. Eğer benim kuruşum yerli yerinde harcanmazsa, o zaman ben de sandıkta hesabını sana sorarım' diyor. Biz de görevi yerine getireceğiz ki halkımıza alnımız ak olarak bu hesabı verelim
Kamuda da bu tasarruflar olmuş olsa, bütün imkanlar yerli yerinde harcanmış olsa, o zaman bölgenin girişimcileri rahat rahat gidecek orada yatırımlarını yapacak, halkımız daha huzurlu olacak, çok daha farklı bir şehirde, ilçede, beldede yaşayacaklar. Şu anda bu anlayış onlara bu imkanı vermiyor. Onun için güçlü yerel yönetim anlayışı bir defa ülkemizde vardır. Onlar bu işin spekülasyonunu yapmaktadırlar.
DEMOKRATİK ÖZERKLİK
Bunu söyleyenler, bu ifadeleri kullananlar, bugün yaşadıkları şartları yaşıyorlar mı? Her zaman söylüyorum. Partimin kurulma çalışmalarını yaptığımda, özellikle bölgeyi dolaştığım zaman ve bölgedeki tüm Kürt kardeşlerimin bizden hep istediği şuydu. 'Şu olağanüstü hali kaldırın. Biz sizden başka bir şey istemiyoruz.' Biz daha iktidarımızın ilk ayında olağanüstü hali kaldırdık. Olağanüstü hali kaldırmakla kalmadık. Şu anda güneydoğu ve doğuya yapmış olduğumuz yatırımların toplam bedeli 36 katrilyonu bulmuştur. Cumhuriyet tarihinde böyle bir şey söz konusu değil. 36 katrilyon... Altyapı, üstyapı her şey... Bunun içinde eğitim, sağlık, adalet, ulaşım, enerji var. Köyler yol, su, bunlardan mahrumdu, sağlık hizmetlerinden tamamen mahrumdu. Şimdi Hakkari'nin merkezine 150 yataklı modern bir hastane kuruyorsun, Yüksekova'ya 150 yataklı modern bir hastane kuruyorsun, bunun kıymetini bilen anlayış yok. Şu anda Yüksekova'da biz havaalanı yapıyoruz. Havaalanını yapan müteahhit firmayı tehdit ediyor, bütün oradaki inşaat makinelerini yakıyorlar. Kim onlar? Benim Kürt kardeşimin temsilcisi olduğunu iddia eden teröristler. Belgelerle, vesikalarla, her şeyiyle bunları ortaya koyuyoruz. Yol yapacaklar, yol yaptırmazlar. Barajlar yapılıyor. Bu barajlar onlara karşı yapılıyormuş. Baraj ne için yapılır? Elektrik üretmek, içme suyu, kullanma suyu için yapılır. Yoksa bu sular akıp gider. Biz Allah'ın verdiği bu nimeti niye en iyi şekilde kullanmayalım? Yıllarca bu ülkede 'Su akar, Türk bakar' denildi. Artık 'Su akar Türk yapar' diyoruz.
Türkiye'de Kürt sorunu yok, terör sorunu var
''Şu anda inkar politikaları ayaklarımızın altındadır. Asimilasyon politikaları ayaklarımızın altındadır. Kimse, benim Kürt kardeşimin varlığını inkar edemez. Her zaman şunu söylüyorum. Türkiye'de artık Kürt sorunu yoktur. Türkiye'de terör sorunu vardır. Biz burada etnik milliyetçiliklerin hepsine karşı olduğumuzu da söyledik. Biz Kürt milliyetçiliğine de karşıyız, Türk milliyetçiliğine de karşıyız, diğer milliyetçiliklerin hepsine karşıyız. Yaradılanı Yaradan'dan ötürü seviyoruz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ortak paydasında bütünleşelim diyoruz. Bunda bütünleştikten sonra zaten herhangi bir sıkıntı kalmaz.
Dünyanın hiçbir yerinde terörle mücadelede ortaya bir takvim konulmaz. Kaldı ki biz kimseyle anlaşma masasına da oturmuyoruz. Bizim illegal bir örgütle anlaşma masasına oturmak gibi bir derdimiz asla olamaz.
İSRAİL'İN SURİYE'YE MÜDAHALESİ
İsrail sorununa bir defa bugüne kadar, bu şekilde yanlış bakanlar, İsrail'i bir şımarık oğlan şeklinde besleyenler, yetiştirenler, İsrail'den her zaman her şeyi bekleyebilirler. Kaldı ki İsrail'in Suriye'ye ilk bu tür bir müdahalesi değildir. Bundan önce de birçok müdahalesi olmuştur. Golan tepeleri meselesi, halen ortadadır. İsrail ile Suriye arasında da tüm bunların çözümüne yönelik arabulucu da olduk. Nitekim 5 oturumu bu işin yapıldı. 6'ncısında beraber olduk İsrail Başbakanı Olmert, Türkiye'de resmi konutumuzda, kendisiyle 5 saat oturup çalıştık, olay geldi, bir iki kelimede tıkandı. Bir taraftan Beşar Esed ile görüşüyoruz, bir taraftan kendisiyle görüşüyoruz. Bu görüşmeler, pazartesi akşamı yapıyoruz, cuma günü tekrar oturacağız, görüşeceğiz, ayrılıyoruz ama cumartesi günü bütçe görüşmelerindeyiz, aynı gün maalesef Gazze'ye İsrail saldırıda bulunuyor ve 15 gün süren o malum saldırı...
Zaman zaman da söylüyordum, İsrail devlet terörü estiren bir anlayışa sahiptir. Şu anda da nerede ne yapacağı belli değil. Lübnan'dan girmiştir, ondan sonra Şam istikametinde giderken, orta bir bölgede de bunu yapmıştır. Gerekçesi buradan Lübnan'a silah götürülüyor vesaire diyerek kalkmıştır, yapmış olduğu vurgunu yapmıştır. Oradan oraya götürür, götürmez ayrı bir konu. Sen bir defa Lübnan hava sahasını, burada kalkıyorsun, adeta orayı kendi takdirinle, hiçbir izne tabi olmadan, kullanarak Suriye'de bunu yapıyorsun.
İRAN'IN SURİYE'YE KARŞI TAVRI
İran şu ana kadar Suriye'ye yönelik takındığı tavrı bir check etmeli, gözden geçirmelidir. Çünkü biz İran'ın Suriye'ye karşı takındığı tavrı, bir defa şu ana kadar olumlu bulmuyoruz. Suriye'de bir zulüm vardır ve bu zulüm tanımlanabilecek kelimelerin bulunmadığı bir zulümdür. İşte 60 bini bulan insan burada öldürülmüştür. Bu insanlar Suriye'nin vatandaşı ve İran'ın değerlerini paylaştığı insanlardır. Bu insanlar orada öldürülürken İran buna hala sessizdir. 700 bine yakın artık mültecisi vardır Suriye'nin. Ülke içinde 2.5 milyon aynı şekilde mülteci vardır, göç ciddi manada başlamıştır. İran bunlara karşı ne yapıyor? Önce İsrail'in hava sahası ihlalini bu şekilde değerlendiren İran'ın aynı şekilde bunu da bir gözden geçirmesi, lazım. Değerlendirmesi lazım. Bölgede müşterek bazı adımların atılmasına imkan vermesi lazım. Tabi hava sahası ihlalini makul karşılamamız asla mümkün değil. İsrail'in bu yaptığı tamamen uluslararası hukuka ters bir yaklaşımdır. Bunu tasvip etmemiz asla mümkün değildir. Kınamanın ötesinde bir tavrın buna karşı konulması gerekir. Ancak burada, İran'ın Suriye'ye karşı tavrını gözden geçirmek suretiyle, eğer Suriye'de böyle bir tablo olmamış olsa, inanıyorum ki şu an İsrail ile Suriye arasında gelinen nokta da olmayabilirdi. Böyle bir tablo olunca, bunun daha da farklı gelişmeleri, senaryoları, gelecekte olabilir endişesini taşıyorum.
ŞANGAY 5'LİSİ
Şangay 5'lisi Avrupa Birliği ile alternatif kuruluşlar değildir. Büyük köşe yazarlarından geçinen bir tanesi "Diyalog ortaklığı diye bir şey yok" diyor. Benim şu anda müsteşarım burada. Türkiye Şangay 5'lisine diyalog ortağı. Buradan bilmesini istiyorum, öğrensin, o cehaletinden kurtulmuş olur. Türkiye 50 yıldır AB kapısında. Böyle bir ülke yok. Alacaklarsa alsınlar, almayacaklarsa onu da söylesinler. İngiltere referanduma götüreceğim diyor. Bize söylenilen şeyler onlara neden söylenmiyor. İngiltere'ye aynı bedeli ödetemiyorlar.
ERDOĞAN'IN BAHSETTİĞİ YAZAR
Başbakan Erdoğan'ın konuşmasında bahsettiği yazar, Milliyet yazarı Kadri Gürsel. Gürsel, 31 Ocak 2013 tarihli, "Hep Batı'ya gidin, Şanghay'a varırsınız" başlıklı yazısında, şu satırları kaleme almıştı:
"Daha önemli meselelerle uğraştığımızdan olmalı, Türkiye'nin "Diyalog Ortağı Statüsü" için Şanghay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) 23 Mart 2011 tarihinde yapmış olduğu başvurunun, 6-7 Haziran2012 tarihlerinde Pekin'de düzenlenen ŞİÖ Devlet Başkanları Zirvesi'nde onaylandığı dikkatimizden kaçmış... Sayın Başbakan geçen cuma televizyonda Putin'e "bizi Şanghay Beşlisi içine alın, AB'yi unutalım" dediğini anlatınca, bu ŞİÖ'nün de artık önemli bir meselemiz olduğunu idrak ettim. Konu önceki akşam, taraflarından biri olduğum CNNTürk'teki Dört Bir Taraf'ın gündemine de alındığı için Türkiye'nin ŞİÖ'yle ilişkisinin son durumu hakkında bilgilenmek ihtiyacı hasıl oldu. Wikipedia'da Belarus ve Sri Lanka'yla birlikte Türkiye'nin de ŞİÖ'nün "Diyalog Ortağı" olduğu yazıyordu, ama ben Wikipedia'ya güvenmem... Türkiye'nin ŞİÖ'yle ilişkisinin son durumu hakkında bilgilenmek ihtiyacı hasıl oldu. Wikipedia'da Belarus ve Sri Lanka'yla birlikte Türkiye'nin de ŞİÖ'nün "Diyalog Ortağı" olduğu yazıyordu ama ben Wikipedia'ya güvenmem... Nitekim ŞİÖ'nün resmi web sitesinde diyalog ortakları arasında Türkiye'nin adı geçmiyordu. Ayrıca, berbat bir site. Bir arama motoru bile yok. Belki Türkiye'nin adına rastlarım diye ülkemizin diyalog ortaklığı başvurusunu yaptığı yıl olan 2011'in resmi belgelerine bakmak için tıkladım, karşıma o yıla ait topu topu iki adet toplantı belgesi çıktı. E normal... Otoriter, totaliter, baskıcı, kapalı rejimler örgütünün resmi sitesi ancak bilgi vermemek üzerine kurgulanmış olabilir. Dolayısıyla bu konuda en güvenilir bilginin bizim devlette olacağı varsaydım ve saat 19.00 sularında Dışişleri Bakanlığı'nın sitesine girip ŞİÖ'yü tıkladım... Orada da Diyalog Ortakları arasında Türkiye'den bahsedilmiyordu. Ve bakın başka neler yazıyordu:
"Türkiye, ŞİÖ'ye 2007, 2009 ve 2010 yıllarında misafir ülke olarak katılmak istemiş, ancak yapılan girişimlerden olumlu sonuç alınamamıştır.
Son olarak, ŞİÖ'ye Diyalog Ortaklığı Statüsü için Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu'nun 23 Mart 2011 tarihli (...) mektubuyla resmi başvuruda bulunulmuştur."
Önceki akşam Dört Bir Taraf'ta sıra ŞİÖ'ye gelince, Dışişleri'nin sitesindeki her bilgiyi bağlayıcı kabul ettiğim için, buna atfen Türkiye'nin "Diyalog Ortağı" olmadığını belirterek, yukarıdaki iki paragrafı okudum ve "ŞİÖ de bizi istemiyor galiba. Türkiye'nin ŞİÖ'ye üye olması için AB'yi unutmadan önce NATO'dan çıkması gerekir" mealinde konuştum. Saat 23.00 sularıydı... Dün sabah 10.00 sularında yazıya başlamazdan evvel bizim Dışişleri'nin sitesini bir kez daha tıkladım... Ne gördüm dersiniz? Türkiye'nin ŞİÖ'yle ilişkisine dair yukarıda naklettiğim paragraflar gece yarısı ile sabah saatleri arasında herkes uyurken aceleyle değiştirilmişti. Yukarıdaki, "ŞİÖ'ye üç kez misafir olmak isteyen Türkiye'nin hepsinde de reddedildiğini" anlatan birinci paragraf uçmuştu. "Diyalog ortaklığına başvurduk, beklemedeyiz" denilen paragraf ise şu şekilde güncellenmişti:
"Türkiye'nin Diyalog Ortağı Statüsü başvurusu 6-7 Haziran tarihlerinde Pekin'de düzenlenen ŞİÖ Devlet Başkanları Zirvesi'nde onaylanmıştır. (...) Mutabakat Muhtırası'nın ülkemiz ile ŞİO (aceleden "Ö" yerine "O" yazmışlar) arasında imzalanmasının ardından ülkemiz Diyalog Ortağı statüsü çerçevesinde örgütün faaliyetlerine katılabilecektir." Ben inanıyorum ki Şangay 5'lisi de demokratik açıdan ilerleyecektir.