Hiçbir oyunculuk eğitimi almamasına rağmen Jennifer Lawrence'ın genç bir oyuncu olarak geldiği şu anki nokta gerçekten de hayranlık uyandırıcı. İlk uluslararası ödülünü Venedik Film Festivali'nde, Charlize Theron'ın genç kızlığını canlandırdığı "The Burning Plain/Aşk Ateşi"ndeki rolüyle kazanan Lawrence, öncelikli tercihinin bağımsız filmlerde oynamak olduğunun altını çizdi hep. "Winter's Bone/ Gerçeğin Parçaları" ile en iyi oyuncu Oscar'ına aday gösterildikten sonra 2011 Sundance Film Festivali'nin fatihi "Like Crazy"de Anton Yelchin ile Felicity Jones'a yardımcı bir rolde eşlik etti. Jodie Foster'ın "The Beaver/Kukla"sında da yardımcı rollerden birini bu kez Yelchin ile birlikte üstlenecekti. "The Hunger Games/Açlık Oyunları"ndan hemen önce "X-Men: First Class/X-Men: Birinci Sınıf"taki Mystique rolüyse büyük bütçeli stüdyo filmlerine attığı ilk adımdı. Gençlik edebiyatının son gözde roman serisi "Açlık Oyunları"nın başkarakteri Katniss rolü onu anında bir gençlik ikonuna dönüştürdü. Oliver Stone'un "Savages/Vahişler"inde Blake Lively'nin canlandırdığı O'yu geri çevirmesi bu nedenle isabetliydi. İlk defa bir kadın aksiyon kahramanının filmi dünya çapında 700 milyon dolara yakın hasılat yapıyordu. Bu yılın son aylarında serinin ikinci romanı Ateşi Yakalamak'ın, 2014 ve 2015'te de son roman Alaycıkuş'un iki bölüm halindeki uyarlamaları gösterime girecek. David O Russell'ın, Toronto Film Festivali'ndeki ilk gösteriminden beri eleştirmenlerden çok iyi tepkiler alan filmi "Umut Işığım"da canlandırdığı Tiffany rolüyle komediye ne kadar yatkın bir
oyuncu olduğunu ispatlayan ve bu rolle ikinci bir Oscar adaylığını garantilemiş görünen Lawrence, Altın Küre ödüllerinde de Bradley Cooper ile en iyi komedi oyuncusu dalında adaylık kazandı. Bu yıl Amerika'nın Büyük Bunalım döneminde geçen bir dram olan "Serena"da başrolü üstleniyor. Rol arkadaşının bir kez daha Bradley Cooper olması için elinden geleni yapan Lawrence, Danimarkalı yönetmen Susanne Bier'in çektiği filmde Amerikan edebiyatının en karanlık kadın karakterlerinden birine hayat verecek.
Birkaç yıl öncesine kadar Empire Dergisi'nin "Hollywood'un en şanssız adamı" diye tanımladığı Henry Cavill cephesinde artık işler değişti. Bugüne dek kariyerinde "Man of Steel"in yaratacağı sıçramayı çok daha önce gerçekleştirecekken makus talihi buna elvermemişti. Kendisinden üç yaş küçük olan Robert Pattinson'a hem "Harry Potter ve Ateş Kadehi"nde Cedric Diggory hem de Alacakaranlık serisindeki Edward Cullen rolünü kaptırdı örneğin. Üstelik Alacakaranlık'ın yazarı Stephenie Meyers'ın ilk tercihi kendisiydi! Bir diğer büyük fırsat ise James Bond seçmeleriydi; ama bu rol için de fazla genç bulunacaktı. Hep yaştan kaybeden Cavill'ın şansı Tudors dizisi ve "Immortals"/Ölümsüzler: Tanrıların Savaşı" sayesinde açıldı. Yapımcı Christopher Nolan ve yönetmen Zack Snyder'ın Süpermen'i yeniden yaratacakları "Man of Steel" için aranan kan bulunmuştu. Christian Bale ve Andrew Garfield'ın ardından Amerikan süperkahramanlarından bir tanesi daha İngiliz bir oyuncuya emanet edilecekti. Üstelik Süpermen'in süperkahramanların babası olması Henry Cavill'ı ayrıcalıklı bir konuma oturtuyordu. Christopher Nolan nasıl Batman'i çizgi romanların yüzeyselliğinden kurtardıysa Zack Synder da Süpermen'i daha karanlık, daha dramatik ve daha psikolojik derinlikli bir süperkahramana dönüştürmeyi hedefliyor. Süpermen küllerinden yeniden doğmaya hazırlanırken, Henry Cavill de bu sayede A sınıfı oyuncular arasında yer alma şansını yakalayacak gibi görünüyor.
14 yaşında geçirdiği sakatlık yüzünden tutkuyla başladığı baleyi bırakıp oyunculuğa ilk adımlarını atan Mia Wasikowski bu yıl çok yorulacak. Genç oyuncu kendisini HBO'nun mini dizisi In Treatment'ta psikiyatrist rolündeki Gabriel Byrne'ün kanepesinde, intihar eğilimli Sophie rolünde bulduğunda sadece 19 yaşındaydı. Olimpiyatlara hazırlanan jimnastikçinin nevrozunu bu kadar içtenlikle yansıtmasında belki kendi şanssız bale deneyiminin etkisi vardır. Hala en sevdiği karakterlerden biri olan Sophie'nin üstüne dört yıl içinde Jane Eyre'i ve harikalar diyarındaki Alis'i ekleyen, bu yıl ise Madam Bovary'yi canlandıracak olan oyuncu henüz Akademi'nin radarına yakalanmadı ama önümüzdeki yıl bu durum değişebilir. Cate Blanchett ve Tilda Swinton'ın uhrevi güzelliğini hatırlatan fiziğiyle Wasikowska, bu yıl ayrıca Jim Jarmusch'un son filmi "Only Lovers Left Alive"da Ava adlı bir vampiri canlandıracak. (Ava, Tilda Swinton'ın canlandırdığı Eve adlı vampirin kız kardeşi.) Ayrıca Chan-woon Park'ın ilk İngilizce filmi psikolojik gerilim "Stoker"da Nicole Kidman ile anne-kız rolünde karşımıza çıkacak. Rol alacağı bir diğer ses getirecek proje ise ön hazırlıkları sürmekte olan "Carol". Patricia Highsmith'in The Price of Salt adlı romanından uyarlanacak filmde Cate Blanchett ile Mia Wasikowska, 1950'lerde geçen bir lezbiyen aşk öyküsünün kahramanlarını canlandıracak. Oyunculuktan kalan zamanında, farklı yönetmenlerin
Avustralyalı yazar Tim Winton'ın hikayelerinden uyarladıkları kısa filmlerinden oluşan projede yönetmen olarak yer alan Mia Wasikowska 2013'ü en yoğun geçirecek oyunculardan biri.
Sadece adaleli bir vücut ve dans yeteneğinden mürekkep olmadığını önce Dito Montiel, sonra da Steven Soderbergh sayesinde kanıtladı dersek yalan olmaz. "Haywire/Çapraz Ateş"in çekimleri sırasında Steven Soderbergh, Channing Tatum'un striptiz yaptığı ilk gençlik dönemiyle ilgili bir film çekmeyi aklına koymuştu. "Magic Mike/Striptiz Kulübü", oyuncunun yalnızca gençlik ya da aksiyon filmlerinin bol kaslı, yakışıklı figürü olarak görülmesinin önüne geçecekti. "21 Jump Street/Liseli Polisler"de komedi yeteneğini de sergilemişti. Komedi ve dram oyunculuğu bir madalyonun iki yüzüdür; dolayısıyla Channing Tatum karşısına çıkan fırsatları iyi değerlendirdi. 2011'de Steven Soderbergh ile "Çapraz Ateş"te çalışmasının semeresini toplamaya başladı. Fakat Channing Tatum'un bir 'oyuncu' olarak rüştünü ispatladığı "A guide to Recognizing Your Saints/Hayatındaki Azizleri Keşfetme Kılavuzu"nu ve filmi kendi romanından uyarlayan yönetmen Dito Montiel'in önemini es geçmeyelim. Montiel'in sonraki iki filminde de rol alan Tatum'un kariyerinde bu işbirliğinin önemi büyük. Oyuncu bu yıl itibariyle hayli hareketli bir dönemin içine giriyor. Devam filmi "G.I. Joe: Retaliation"da sahneleri artırıldı ama ayrıca daha büyük çapta bir başka aksiyonun başrolünde yer alacak: Roland Emmerich'in "White House Down"ında, Amerikan Başkanı'nı Beyaz Saray'ı işgal edenlerden kurtarmaya çalışan bir gizli servis ajanını canlandıracak. Psikiyatrik tedavide kullanılan bir ilacın beklenmedik yan etkilerini gerilim tarzında işleyen "Side Effects"te Steven Soderbergh ile yeniden bir araya gelen oyuncu, Rooney Mara ile New York'lu genç bir çifte hayat verecek. 2014'te Wachowski Kardeşler'in "Jupiter Ascendant"ında yer alacağı da kesinleşti.
Dünyanın en fazla kazandıran film serisi olan Harry Potter bittikten sonra seriyle birlikte büyüyen üç başkarakterin kariyerleri ne alemde dersiniz? Daniel Radcliffe Peter Shaffer'ın ünlü eseri Equus'ta rol alarak sahne tozu yuttu ve geçtiğimiz yılın ses getiren gerilimlerinden "The Woman in Black/Siyahlı Kadın"da başroldeydi. Bu yıl Alexandre Aja'nın çekeceği bir gerilimde oynayıp John Krokidas'ın ilk uzun metrajı "Kill Your Darlings"te ünlü Beat şair Allen Ginsberg'ü canlandıracak. Rupert Grint cephesindeyse mütevazı bağımsız filmler sözkonusu. Emma Watson ise bir demecinde belirttiği üzere "Hiç çalışmasa da ömrünün sonuna dek yetecek parası olması"na rağmen daha altı yaşındayken içine düşen oyunculuk ateşinin hala sönmediğini gösteren hamleler yapıyor. Dokuz yaşındayken Hermione için seçmelere katıldığında belki de bu kararlılığı sayesinde pek çok adayı geride bırakmıştı. Serinin yetenekli ve becerikli, biraz da 'bilmiş' Hermione'si aslında bir süredir moda dünyasıyla içli dışlı. Ünlü lüks firmaların yüzü oluyor ve moda dergilerinde boy gösteriyor. Üstelik moda tasarımcılığı konusunda da hayli iddialı. Şöhret ve servetin kötü etkilerinden uzak kalmayı da başaran genç yıldız, Harry Potter sonrasında, "My Week with Marilyn/ Marilyn ile Bir Hafta"da
küçük bir rolde görünmüştü. Geçtiğimiz yıl sadece Stephen Chbosky'nin kendi romanından uyarladığı bağımsız gençlik dramı "The Perks of Being a Wallflower"da oynadı. Bu yıl Sofia Coppola'nın gerçek olaylardan esinlenerek yarı belgesel tarzda çektiği, Hollywood şöhretlerinin evlerine dadanan bir grup genç hırsızın hikayesini anlatan "The Bling Ring"de, hırsızlardan Nicki olarak karşımıza çıkacak. Bu rol, şüphesiz Hollywood'a adım atması için büyük bir fırsat anlamına geliyor.
Hollywood'un en sempatik genç yeteneklerinden Anton Yelchin'i dopdolu bir yıl bekliyor. Oyuncu, çocuk yaşta televizyon dizileri ve aile filmlerinde görüldükten sonra bağımsız filmlerde rol almaya başlamış ve 2006'da Nick Cassavettes'in gerçek bir olaya dayanan "Alpha Dog/Rehine"sinde iç burkan performansıyla dikkat çekmişti. O yıl "Black Snake Moan/Kara Yılan İnliyor" ve "Southland Tales/ Kıyamet Öyküleri" ile oyunculukta da varım diyen Justin Timberlake'ten adeta rol çalan Yelchin bir diğer bağımsız proje "Charlie Bartlett"ta başrolü üstlenecekti. Kariyerinin asıl patlamasını 2009'daki "Star Trek" ve "Terminator: Salvation" sağladı. Artık büyük stüdyoların kapısı açılmıştı. Bu yıl J.J. Abrams'ın "Star Trek into the Darkness"ında Pavel Chekov rolünü bir kez daha üstleniyor. "Kukla" ve "Like Crazy"de de birlikte rol aldığı yakın arkadaşı Mia Wasikowska ile birlikte Jim Jarmusch'un son projesi "Only Lovers Left Alive"da yer alacağı kesin ama canlandıracağı karakter konusunda bir belirsizlik var. Yelchin anaakım sinemaya bağımsız filmlerde keşfedildikten sonra dahil olduğu için, Amerikan bağımsız sinemasının akla gelen ilk isimlerden biri olan Jarmusch'un filminde rol alması ayrıca anlamlı. Öte yandan gerilim romanlarının usta yazarı Dean R. Koontz'un 11 romandan oluşan serisinin ilk filmi "Odd Thomas"ta başkarakter Thomas'ı canlandıracak. 20 yaşlarında, geleceği görme yeteneğine sahip bir aşçı olan Thomas'ın
karanlık güçlerle ilişki içindeki gizemli bir adamla olan macerası, sinemaya Mummy serisiyle tanıdığımız Stephen Sommers tarafından aktarılıyor.
Avrupa sinemasına baktığımızda kendisinden önümüzdeki yıllarda fazlasıyla söz ettirecek bir isim hemen göze çarpıyor. Artık Fransa sınırlarını aşan projelerde, üstelik Ridley Scott, Quentin Tarantino ve Woody Allen gibi yönetmenlerin işlerinde karşılaşmaya başladığımız Léa Seydoux, doğuştan önemli avantajlara sahip bir isim. Büyükbabası Jérôme Seydoux Fransa'da sinema sektörünün köklü yapım şirketlerinden Pathé'nin yöneticisi olan Léa Seydoux, bir diğer yapım şirketi Gaumont'un üst düzey yöneticilerinden Nicolas Seydoux'nun da yeğeni aynı zamanda. Bu durum onun sektördeki konumunu şüphesiz olumlu anlamda destekliyor. Oyunculuğunun yanında modellik de yapan Seydoux, film projelerini yönetmenine göre tercih ediyor. Şilili yönetmen Raoul Ruiz'in ölmeden önceki son projelerinden "Mysteries of Lisbon"da küçük de olsa rol almakta tereddüt etmemesi de böyle bir tercih. Şimdiye dek Cesar ödüllerinde iki kez umut veren kadın oyuncu dalında ("La belle personne" ve "Belle Epine" ile) adaylık kazanan oyuncu, "Inglourious Basterds/Soysuzlar Çetesi"ndeki minik rolüyle Hollywood'a ilk açılımını yaptı. "Robin
Hood"da yine küçük bir rolde de olsa tarihi bir karaktere; Kral John'ın Fransız eşi Angoulême kontesi Isabelle'e hayat verdi. "Paris'te Geceyarısı"ndaysa Owen Wilson'ın canlandırdığı Gil'in kalbini çalan antikacı güzel Gabrielle rolünde sempati topladı. Asıl şaşırtan rolü hiç şüphesiz Paula Patton ile ölümüne dövüşen "Görevimiz Tehlike"deki amansız gizli ajan Sabine'di. Bu yıl 33 milyon avroluk bütçesiyle iddialı bir Fransız prodüksiyonu olan ünlü masal Güzel ve Çirkin'in yeni yorumunda Vincent Cassel ile başrole yerleşen Seydoux, Fransız sinemasının son kuşak oyuncularının en iddialı temsilcilerinden biri.
Üç yaşındayken, ağabeyi James'in rol aldığı bir tiyatro oyununu tam bir konsantrasyon içinde seyrederken yönetmenin dikkatini çeken Nicholas Hoult, yedi yaşına geldiğinde kameraların karşısındaydı artık. Nick Hornby'nin çoksatanından uyarlanan "About a Boy/Bir Erkek Hakkında"nın küçük Marcus'u Hoult, artık heykelimsi güzelliğiyle hem modellikte hem de oyunculukta kendi kuşağının en parlak isimlerinden biri. Nicolas Cage'in kendisine sarkıntılık eden öğretmenine saldıran ergen oğlunu canlandırdığı "The Weather Man/Fırtınalı Hayatlar"da artık çocukluktan çıkıp yetişkinliğe adım attığının işaretini vermişti. Bu noktadan sonra da filmografisi hızlı bir yükselişe geçti. 2009'da Tom Ford'un ilk ve şimdilik tek sinema filmi "A Single Man/Tek Başına Bir Adam"daki Kenny rolü onu neredeyse bir gey ikonuna dönüştürecekti. Tom Ford onun çocuk oyuncu geçmişinin, işini çok fazla ciddiye almasında etken olduğunu ve büyük bir film yıldızı olacağını gözlerinde gördüğünü söylüyordu ama Hoult'un rol alacağı "X-Men: Birinci Sınıf" ve "Clash of the Titans/Titanların Savaşı" gibi büyük aksiyon filmlerinde, rol yeteneğinin gölgede kalma tehlikesine dikkat çekiyordu.
Mary ve Kathy Olsen Kardeşler kendilerini sinemadan ziyade moda sektörüne adaya dursun üç yaş küçük kız kardeşleri Elizabeth Olsen, 2011'de beklenmedik bir çıkış yaptı. Sean Durkin'in bir tarikattan kurtulan ama sonrasında yaşadığı travma nedeniyle gerçeklikle bağları kopan genç bir kadının öyküsünü anlattığı ilk filmi "Martha Marcy May Marlene"de başrolü üstlenen Elizabeth Olsen, çok sayıda ödül ve adaylık kazandı. Durkin'in Charles Manson'dan yola çıkarak ve gerçek bir tarikat mağdurunun anılarına dayanarak çektiği film, 22 yaşındaki Olsen'ın ilk sinema filmi olmasına rağmen büyük takdir görmesine yol açtı. Ardından deneysel bir korku filmi olmaya çabalayan "Silent House"da çekimler boyunca yanı başındaki kameranın varlığına rağmen (yönetmen tamamen karakterin gözünden gerilimi yansıtmak istiyordu) filmi sırtlamayı başardı. Eleştirmenlerin nezdinde filmden geriye sadece Olsen'ın oyun gücü kalacaktı. Geçtiğimiz yılı, Catherine Keener ve Jane Fonda ile "Peace Love and Misunderstanding", Cillian Murphy ve Robert DeNiro ile "Red Lights", Josh Radnor ve Richard Jenkins ile "Liberal Arts"ta rol alarak geçiren Elizabeth Olsen, doğal ve derinlikli oyunculuğuyla göz dolduruyor. Bu yıl Spike Lee'nin yeniden çektiği "Oldboy"da Josh Brolin ile başrolü
paylaşacak olan oyuncu, Emile Zola'nın klasik romanından uyarlanan "Therese Raquin"deyse aşığıyla bir olup kocasını öldüren Therese'i canlandıracak. Beat akımının doğuşunu ele alan "Kill Your Darlings"te Jack Kerouac'ın ilk eşi Edie Parker rolü de Elizabeth Olsen'a emanet.
Steven Spielberg çocuk oyuncuları seçerken ileride nasıl büyük bir yıldız olacaklarını sanki hisseder. "E.T."de Drew Barrymoore ve "Empire of the Sun/ Güneş İmparatorluğu"nda Christian Bale bu hissiyata iyi birer örnek teşkil ediyorlar. İki yıl önce altı dalda Oscar adaylığı kazanan "War Horse/Savaş Atı" için de tanınmamış ve tecrübesiz bir oyuncu arayışına girdiğinde, henüz 21 yaşındaki İngiliz tiyatro oyuncusu Jeremy Irvine'de de bu ışığı görmüş olmalı. Irvine, "Savaş Atı"nın hemen ardından Charles Dickens klasiği "Great Expectations"ın Mike Newell tarafından çekilen son uyarlamasındaki başkarakter Pip rolüyle ilgili teklifi geri çevirmedi. Helena Bonham Carter ve Ralph Fiennes'in yer aldığı kadroda Pip'in çocukluğunu da kardeşi Toby oynadı. Daha sonra Dakota Fanning ve Paddy Considine ile bir İngiliz bağımsız yapımı olan "Now is Good"da, yaşama isteğiyle dopdolu lösemi hastası genç bir kızın sevgilisini canlandırdı; ama filme asıl damga vuranlar baba- kız rolündeki Considine ve Fanning oldu. Irvine'in 2013 takvimi, mütevazı projelerle dolu. 1980'lerin televizyon dizisi Lonesome Dove'daki rolünü kariyerinin en gurur duyduğu rollerinden biri olarak tanımlayan Robert Duvall, dizinin senaristi William F. Wittliff'in kaleme aldığı "A Night in Old Mexico"da başrolü Jeremy Irvine ile paylaşıyor. Duvall'i, torunuyla (J. Irvine) aksiyon, trajedi ve romantizm dolu bir yolculuğa çıkan aksi bir çiftlik sahibi rolünde izleyeceğiz. Irvine, "Kwai Köprüsü"nden daha özgün bir savaş filmi olmayı hedefleyen ve geçen Ekim ayında hayatını kaybeden Eric Lomax'in anılarına dayanan "The Railway Man"de ise perdeyi Colin Firth ve Nicole Kidman ile paylaşacak. Lomax'in gençliğini Irvine, ileri yaşlarınıysa Firth canlandırıyor.
Ebru Çeliktuğ