En büyük tutkuları çatışmanın, savaşın, şiddetin yaşandığı bölgelerde haber yapmak! Öyle ki, insanlar yaşam kaygısı ile çatışma bölgelerinden kaçarken, onlar koşarak bölgeye giriyorlar. Habercilik yapmak için ölümü göze alan, bir avuç gazetecinin birkaçından, Zaman gazetesi foto muhabiri Onur Çoban, A Haber muhabiri Fatih Er ve TRT Mısır Temsilcisi Mehmet Akif Ersoy'dan bahsediyoruz. İşte üç cesur ve tutkulu adam ve hikayeleri…
Onur Çoban'ın iki yıl önce Libya'da, bir çatışma sırasında çektiği fotoğraf, son 40 yılın en iyi savaş fotoğrafları arasına girdi. Libya'nın efsanevi diktatörü Kaddafi ile son röportajını ise Mehmet Akif Ersoy gerçekleştirdi. Fatih Er, Müslümanların katledildiği Arakan bölgesine dünyada ilk giren gazeteciler arasında yer alıyor. Onlar haber için bu kadar riski göze alıyorlar ama Türkiye'de çatışmaya giden habercilerin hayatının yabancılarınkinden daha ucuz görüldüğünü söyleyerek şunu ekliyorlar: "Biz çatışmaya kelle koltukta gidiyoruz. Ölürsek 30 saniyelik haber oluruz. Onların adları ise sokaklara verilir…"
*Çatışmaya gitmek, ölmeyi kabul etmek midir?
Fatih Er: Kesinlikle değil. Her an ölebilirsiniz. Ama çatışmaya "Ben orada ölebilirim" diye gitmiyorsunuz. Kahraman olmak için de gitmiyorsunuz. Riski biliyorsunuz. Bütün bunlar bizi fazla endişelendirmiyor. Çünkü ben savaşta değil, zamanım geldiğinde öleceğime inanıyorum.
Mehmet A. E.: Ben de zamanım geldiğinde öleceğime inanlardanım. Bununla birlikte insanın yaşadığı, kadının, çocuğun olduğu her yerde hayatın var olduğuna inanıyoruz. Çatışmaya giderken, "ölüme gidiyoruz" diye bir şey yok. Ölebileceğimizi biliyoruz ve bunu kabul ederek gidiyoruz. Çok defa "evet bitti" dediğim oldu. Döndüğümüzde, o bölgeden çıktığımızda ve aradan üç dört gün geçtiğinde, "Biz nasıl yerlerde dolaşmışız" diyoruz.
Onur Çoban:Her zaman ölümün çok yakınımda olduğunu hissederim. Bence insanoğlu hep bunu hissediyor. Çatışma ortamına gidiyorsanız riski biraz daha arttırıyorsunuz. Ama kesinlikle ölümü kabul ederek gitmiyoruz.
*Peki, çatışmaya gitme kararınız, mantıklı, bilinçli aldığınız bir karar mı?
Fatih E.: Eninde sonunda mutlaka isteyerek gidiyoruz. Kimse bizi zorla göndermiyor. Çalıştığınız şirket, siz istemezseniz, zorla göndermez. Ama ben gitmeyi istediğim için gidiyorum. Her döndüğümde 'ben manyak mıyım' diyorum. Ama yine de gitmek istiyorum.
Mehmet A.E.: Kesinlikle bilinçli bir karar. Mesela bizim TRT için şunu söyleyebilirim. Ben genel müdürümüze kadar çok defa, mesela Suriye konusunda gidilmesi gerektiğini söylediğimde, çok tedbirli davrandılar. Bu tedbirin en önemli nedeni de kurumsal bir yapı olması.
Onur Ç.: Saatlerce bazen günlerce düşünüp; meslektaşlarımla, editörümle, eşimle tartışarak karar veriyorum.
*Bir çatışmaya giderken ardınızda bıraktıklarınız için hazırlık yapıyor musunuz?
Fatih E.: Aslında kafada hazırlık yapıyorsunuz. Ama bunu kâğıda dökmesi, geride bırakacaklarınız için problem olabiliyor. Son gittiğim yer Gazze savaşıydı. Giderken tüm hesaplarımı döktüm, şifrelerimi yazdım. Borçlarımı ve alacaklarımı yazdım ve bütün bu dökümleri eşime bıraktım, gittim.
Mehmet A.E.: Kartlarımın bir kopyası her zaman zaten eşimde olur. Onun dışında bir hesap yapmıyorum. Borçlarım konusunda da çok hesap yapan bir adam da değilim. "Bana bir şey olursa, ne olacak' hesabını yapmam." Mutlaka bir şekilde işlerin rayına girebileceğine ve hayatın devam edeceğine inanıyorum. Her gittiğimde de geride bıraktığım, çok da aşık olduğu bir oğlum var.
Onur Ç.: Maddi anlamda fazla bir şey yaptığım söylenemez. Manevi anlamda ise eşim dışında ailemin diğer üyeleri çoğu zaman nerede olduğumu bilmez. Eşimle meslektaş olduğumuz için benim durumumu en iyi o anlıyor.
*Kelle koltukta gittiğiniz çatışma bölgesinde kendinizi nasıl koruyorsunuz?
Fatih E.: Öyle bir kurallar zinciri yok. Yanınızda bulunan mihmandar çok önemlidir. Bir pusuya düşmüşseniz yapmanız gerekenler farklıdır. Cephe hattındaysanız korunma stratejiniz farklıdır. Eğer bu iş için gerekli tecrübeniz varsa şartlara ve ortama göre kendinizi korumaya çalışıyorsunuz.
Mehmet A.E: Bu sanırım tamamen içgüdüsel bir durum. Eğer hava sahası açıksa korunma tarzınız farklıdır eğer hava sahası kapalıysa daha güvendesinizdir. Durum bulunduğunuz ülkeye göre de değişir. Mesela saldırıyı yapan İsrail ise kendinizi güvende hissedeceğiniz yerler vardır. Çünkü nereleri vuracağını bilirsiniz. Son dönemde Suriye gibi yerlerde ise bombalar her yere düşebilir. Ancak ben yine söyleyeceğim bu biraz kısmet işi. Çok güvendiğiniz yerde bir patlamada hayatınızı kaybedebilirsiniz. Çok sorunlu olduğunu düşündüğünüz bir yerde ise işiniz yapıp rahatça çıkabilirsiniz.
Onur Ç.: Psikolojik ve fiziki açıdan iyi bir durumda olmanız çok önemli. Hızlı hareket etmeniz gereken durumlarda kalabiliyorsunuz. Baskı ve stres altında; egonuzu çok iyi kontrol etmeniz ve sağlıklı karar alma gücüne sahip olmanız gerekiyor. En iyi haber, fotoğraf ya da görüntü peşinde koşarken mantığınızı sürekli çalıştırmanız ve mevcut durumunuzu iyi analiz etmeniz, tercüman ya da rehberinizle iyi bir iletişim içinde olmanız temel şartlardan birisi oluyor. Bazı durumlarda kendinize dur demeyi öğretmeniz çok önemli.
*Ölümle burun buruna geldiğiniz zamanlardan bahsedin bana…
Fatih E.: Libya'da pusuya düşmüştük. Arabanın arka camları kırıldı. Arabanın içerisinde kurşun çekirdekleri vardı. Yanımdaki adamın bacağından sıçrayan kan benim yüzüme geliyordu. Arabayı çevirdik ve durduk. O bölgeden kaçtıktan sonra hemen arabadan inip, "acaba vuruldum mu ya da ölüyor muyum" diye sağımı solumu yokladım. Birkaç kez bu tarz tehlikelerin içerisinde oldum.
Mehmet A.E.: Çok kez oldu. En son Yemen'de bir kere oldu, Suriye'de birkaç defa oldu. Hatta kameraman arkadaşım kollarını sallayarak bitti dedi. Ben de kabullendim. Ama bir şekilde kurtulduk. Bitmediği sürece bitmiyor. Irak'ta çalışırken, Kerkük'te anons çektiğim yerde 45 dakika sonra geri döndüğümde 42 kişi öldü. Böyle şeyler başınıza gelebiliyor.
Onur Ç.: Pek çok kez böyle şeyler yaşadım ama ölüme kendimi en yakın hissetiğim yer Libya iç savaşı sırasında oldu. Libya'da Ras Lanuf şehri yakınlarında çölün ortasında bir keskin nişancı saldırısı ve ardından yoğun top atışlarına maruz kaldık. Toplar o kadar yakınımıza düşüyordu ki, şarapnel parçalarını görebiliyorduk. Güç bela bindiğimiz bir muhalif asker aracıyla ile hayatımızı kurtardık.
*Bu işi adrenalin için mi yapıyorsunuz?
Fatih E.: Ben bu işi sevdiğim için yaptığımı söylüyorum. Eşim, egolarımı tatmin etmek için, babam ise manyak olduğum için yaptığımı düşünüyor.
Mehmet A.E.: Ben savaşta ne olduğunu, aslında kimin gerçekte mağdur olduğunu anlamaya çalışıyorum.Mesela Gazze gibi bazı bölgelerde, medyanın bölgede bulunmasının ateşkes sürecine katkı sağlayacağını düşünüyorum. Ama benim eşim de egolarımı tatmin ettiğimi düşünüyor.
Onur Ç.:Adrenalin isteseydim yamaç paraşütü yapardım. Çatışma ortamlarında karmaşık duygular içinde oluyorum. Bulunduğum yerde yaşananları bütün çıplaklığıyla diğer insanlara aktarmak ve zincirleme bir reaksiyon oluşturmak için bu işi yapıyorum. Tek bir fotoğrafın dünyayı değiştireceğine inanmıyorum. Ancak çektiğimiz fotoğraflarla dünyayı değiştirme gücüne sahip olduğumuzu, insanları etkileyip güçlü bir kamuoyu oluşturabileceğimizi düşünüyorum. Bence yaptığımız işin gücü burada yatıyor.
*Yine de çatışma ortamında adrenalin yükseliyor… Bu adrenalin, lunaparktaki adrenalinle eş değer mi?
Fatih E.:Yok kesinlikle değil. Ben lunaparktan korkarım. Hayatta da bir kez zorla lunaparktaki o aletlere bindim. Bir daha asla binmem. Ama lunaparkı çok sevenlerin de benim yaptığım işi yapacağına da çok fazla inanmıyorum.
Mehmet A.E.: Lunaparkta sadece çarpışan arabalara binebilirim. Uçaktan mesela asla atlayamam. "Seni lunaparktaki ranger'a mı bindirelim, Halep'in ortasına mı bırakalım" dersiniz, tercihim Halep'tir.
Onur Ç.:Ölümü ruhunuzda hissetmeye başlamak farklı bir şey. Adrenalin arttıran ekstrem sporlar yapan insanların çatışma ortamlarında çok farklı tepkiler vereceğini düşünüyorum. Bence hiç korkmadıkları kadar korkarlar. Silah seslerini duymak, ölü insanların arasında yürümek insanı başka bir boyuta götürüyor.
*Dünyanın şu an en sıcak çatışma bölgesi hangisi?
Fatih E.:Kesinlikle Suriye. Çünkü bir karşı taraf yok. Sizi çeteler de kaçırabilir. Pusuya da düşebilirsiniz. Suriye ordusu da, kızdırırsanız, Özgür Ordu da canınızı yakabilir.
Mehmet A.E.: Maalesef iç savaşın önlemez bir şekilde devam ettiği kapı komşumuz Suriye.
Onur Ç.:Hiç şüphesiz Suriye. Son gelen bazı bilgilerde kimyasal silah kullanıldığı bile söyleniyor.
*En sevdiğiniz çatışma filmi?
Onur Ç.: "İyi, Kötü ve Çirkin".
Fatih E.: Kara Şahin Düştü (Black Hawck Down) filmini severim.
Mehmet Akif: Ben de onu severim. Bir de Lübnan iç savaşını anlatan Casus Oyunu (Spy Game) filmini çok severim.
*Onur, Libya'da 2011'de çektiğin o fotoğrafın hikayesi nedir?
Onur Ç.: Libya'da çok sıcak bir çatışmadan sonra çekmiştim o fotoğrafı. Daha sonra Avrupa'daki SIPA basın ajansı son 40 yılın en iyi basın fotoğrafları ile ilgili bir kitap hazırladığını söyleyerek benden fotoğrafı istedi. Bir şekilde fotoğrafı görmüşler. Daha sonra o fotoğraf, Fransa'nın saygın editörleri tarafından son 40 yılın en iyi 10 basın fotoğrafı içinde yer aldı. Fransa'nın Perpignan festivalinde imza törenimiz oldu.
Fatih E.: Fotoğrafın çekilme öyküsünü çok iyi biliyorum, çünkü beraberdik. Cephe hattının en uç noktasına kadar gittik. Sonra ekip daha fazla ileri gitmek istemedi. Bir baktık ki, Onur oradan geçen bir kamyonetin kasasına atlamış ve direnişçilerle birlikte düşmana en yakın noktasına gidiyor. Bir saat sonra geldiğinde elinde de 11 kişinin öldüğü o patlamanın fotoğrafı vardı.
*Mehmet Akif, Kaddafi'nin son röportaj verdiği gazeteci sensin. Bu nasıl gerçekleşti?
120 basın mensubu ile aynı otelde kalıyorduk. Sanırım Türkiye'yi yanına çekmek istediği için beni seçti. Libya'dayken biz hiç bir şeyin farkında değildik. O röportajı o kadar zor şartlarda gerçekleştirdim ki anlatamam. Mesela takım elbisem yoktu. Röportaj için oradaki garsonlardan takım elbise ödünç aldım. Röportajı yaparken, ayağımda bot, kot pantolon, üzerimde de gömlek ve bir garson ceketi vardı. Onların röportajda istediği soruları sormadık diye görüntüleri az kalsın elimizden alacaklardı. Röportajdan çıkarken bana kıyafetini hediye etti. O kadar az önemsedim ki… Kıyafetini çalıştığım şirketin genel müdürüne hediye ettim. Yeşil kitabı verdi. İmzalatmadan aldım. Birlikte sohbet ettik. Kaddafi'nin o şekilde öleceğini, ya da savaşı kaybedeceğini o anda düşünmüyordum.
DUYGU LELOĞLU / Fotoğraflar: CEM UÇAK